Zeynep Zeytin
Aydın, demokrat, mücadele eden bir adam, yine de gidecek ne çok yolumuz olduğunun kanıtı gibi… Söz konusu kadınlar olunca, erk sistemin tüm kirinin, gericiliğinin, çürümüşlüğünün izlerini görmek mümkün üzerinde. Vedat Türkali demişti zamanında, “Bu memlekette 3 K olmak çok zor, Kürt, Kadın, Komünist. Herbirini derece derece deneyimleyerek bu sözün haklılığına her geçen gün daha da çok inanıyorum.
Ataerkil sistemin kendisi Türk, Sünni, Erkek ve Kapitalist çünkü. Bu sistemin belki de en büyük başarısı, ezdiklerini de kendinden farklı olanı ezmeye teşvik etmekteki başarısı. Bunu başardığı için de bu çürümüşlük devam ediyor. Bir tarafı demokrat olan, başka bir tarafa dönünce bildiğin faşist, gerici, yobaz oluyor. İnsanın insana kurt olmaya teşvik edildiği bu sistemin en altında kalanlar da kadınlar oluyor.
Ülkede kadın olmak çok zor demiştim ya, büyükşehirde yaşayan, çalışan, bilinçli ve görece özgür bir kadın olarak, aile baskısı yaşamıyorum. Mahalle baskısını da umursamıyorum. Zincirlerimi kırmakta çok kötü sayılmam. İşyerinde mobbing yaşamıyorum. Kendimce steril ve korunaklı tüm bu çevreye rağmen, mütemadiyen erkeklerden gelen sözlü tacize, psikolojik ve sözel şiddete maruz kalıyorum. Burdan bakınca ülke kadınlarının çoğunun yaşamına göre rahat olan kendi yaşamımda ben kadınları ciddi anlamda düşman olarak gören ve yasalar tarafından korunan, haklı görülen, birbiriyle empati kuran ve sessiz bir anlaşmayla örgütlü hareket eden erkeklerin bir şekilde şiddetine maruz kalıyorum; peki ülkemin diğer kadınları ne durumda?
Bu sorunun cevabını her gün onlarca tecavüz, şiddet, taciz, dayak, cinayet haberleriyle görüyoruz, duyuyoruz. Bir de görmediklerimiz, duymadıklarımız var.
Kadınlar sistematik bir şekilde erkekler tarafından öldürülüyor. Bu eski koca, eski sevgili, baba, ağabey, kardeş, akraba ya da bir yabancı olabiliyor. Bu demektir ki, çoğu kadın en “ korunaklı” alanında bile gerçek anlamda güvende değil.
Kadınların bedeni üzerine erkekler sürekli konuşuyor. Nasıl giymemiz gerektiğini, nelerin tahrik edici olduğunu, bu şortu giyerken dikkat çekmeye çalıştığımızı, o dekolteyle erkeğin biyolojisine “tecavüz ettiğimizi” mütemadiyen konuşuyorlar!
Kadın bedenine saldırı sadece bununla da sınırlı kalmıyor. Her sabah işe giderken, her akşam eve dönerken toplu taşıma araçları kullanan kadınlar, sürekli kendisinin iki katı yer kaplayan ve yanındaki kadının bedenine sürekli temasla bilerek -ya da ‘bilmeyerek’- taciz eden adamlarla mücadele ediyor. Bu “bilmeyerek” kısmı niyetle alakalı olarak çok masum gelebilir kulağa; ama neden o kadar da masum olmadığını, bu duyarsızlığın ve empati yoksunluğunun, kendisi dışında bir canlıya yaşam alanı bırakmayan hakimiyet ve güç hissinin kaynağına baktığımızda görebiliriz.
Örnekleri çoğaltabiliriz, memleketim örnek bakımından zengin, ibretlik vakalarla dolu…
İnsanın canı nerden yanarsa dili sürekli onu söyler misali, bir şekilde kadın olarak sürekli karşılaştığımız örnekler benim de hep dilimde.
Yazının başında tarifini verdiğim aydın genç kendi başına geleni anlatıyor: Kendisi taciz edilmiş!Kullandığı argümanlara dikkat, eminim toplu taşımada yanınızdaki insan kılığındaki canlıyı normal bir şekilde bacaklarını toplaması ya da az uzak durması için uyardığınızda bunlardan en az biriyle karşılaşmışsınızdır.
Dolmuşta yanında oturan kadının, omuzları “mecburen” ona değdiği için oflayıp puflayıp garip hareketler yaptığını anlatıyor, sonra da kadına psikolojik sorunları olduğu teşhisini koyuyor.
Vermemi beklediği tepki ise insanı hayrete düşürecek cinsten! “Hahahah hakkaten kadına bak ruh hastası!” dememi bekliyor. İstediği tepkiyi alamamak, bir kadını sözel olarak böyle aşağılarken ya da toplumun ezilen tarafıyla değil de erk ve egemen olanla empati kurarken başka bir kadının onayını alamamak onu daha da çok öfkelendiriyor.
“Taksiye binsin o kadar rahatsız oluyorsa!” (Şahsen ben bu cümleyi o kadar çok duydum ki ‘rahatsız oluyorsan taksiye bin’! Çünkü toplu taşıma araçları senin babanın malıydı ve ben binmek istiyorsam senin lütfettiğin sınırlar içine sıkışmak zorundayım. Sen bacaklarını iki metre açarken ben büzüşmek zorundayım. Sen rahat ve geniş hareketlerle elini kolunu salla ben de susup sineyim, öyle mi!)
“Kadın manyaktı, benim dikkatimi çekmek için yaptı!” (Çünkü her şey senin, sizin, siz erkeklerin dikkatini çekmekle alakalı, çünkü biz kadınların dünyasının merkezinde siz varsınız, çünkü giydiğimiz etek sizin için, kıyafetimiz, makyajımız, yürüyüşümüz, kahkahamız, hepsi sizinle alakalı, tuvalete gitmemiz bile sizin dikkatinizi çekmek için!)
“Asıl o beni taciz etti!” ( Pes doğrusu, valla pes! Buna diyecek bir şeyim yok..)
Bu lafları duymayan kadın var mıdır? Birazcık ses çıkarınca, yeri gelince kaba kuvvete başvuran erkekler, ses çıkardığında manyak, terbiyesiz ve ruh hastası olan biz kadınlara karşı, “dua et kadınsın”, “kadınsan kadınlığını bil!”, “başıma bela mısın”, “sus, elimden bir kaza çıkacak!” nakaratları eşliğinde erkek olmanın verdiği güce rağmen ne kadar “yüce gönüllü” ve -kendinden zayıf olarak gördüğü kadına karşı- ne kadar “merhametli” (çünkü dövmüyor) olduğunu da göstermekten geri durmaz. Ve bu nakaratlara diğer erkeklerin koro halinde çıkan şu sözleri eşlik eder “abi boşver, abi aldırış etme, değmez abi, sen büyüksün abi”..
Daha edebi, daha anlayışlı, belki daha “kibar” cümleler kurmak isterdim ama zaman o zaman değil. Sevgili kadınlar, ilk önce şu “kadın kadının kurdudur” cümlesini sözlüğümüzden de bilincimizden de silelim. Çünkü pekçok kez karşılaştığım güzel bir şey varsa; birbirine destek olan o erk korosuna karşı, birbirini savunan kadınların çıkardığı ses, bir kadın tehdit altındayken diğer kadınların desteği…
Bedenimize, kimliğimize, yaşamımıza sözlü ve fiziksel saldırılar karşısında “hanfendi” gibi davranmayalım. “Hanfendi” olmak zorunda değiliz. Kadınız, insanız ve her canlı gibi özgürce yaşama hakkına sahibiz. Kendi bedenimiz, giydiklerimiz, kahkahamız, yürüyüşümüz üzerinde hakkı olan sadece biziz başkası değil. O yüzden hanfendiliğimize halel gelmesin, aman terbiyesiz, ruh hastası, çıkıntı, manyak diye nitelendirilmeyelim diye konuşmaktan, itiraz etmekten hayır demekten korkmayalım.
Yanlış ve bozuk olan biz değiliz, erk zihniyetin kendisi. Kendi kalıpları ve tahakkümleri dışına çıkan her kadını ‘bozuk’ ve ruh hastası olarak nitelemek kendi sistemlerini meşrulaştırmak ve devamlılığını sağlamakla ilgili; bu yolda da varsın bozulsun terbiyemiz.