Korkunun tutsakları esir olduklarını bilmezler. Ama göğüslerinde bir numara taşıyan ceza sistemi mahkûmları özgürlükleriyle beraber bu numarayı unutma özgürlüğünü de kaybettiler. Modanın son haykırışı olan en modern cezaevlerinin hepsi de maksimum güvenlikli olma eğiliminde. Artık eskiden söylendiği gibi suçluyu tekrar topluma kazandırmayı, yoldan çıkanı iyileştirmeyi amaçlamıyorlar: Basitçe onu izole etmeyi amaçlıyorlar ve artık kimse yalandan vaazlar verme zahmetine girmiyor. Adalet suçlunun rehabilitasyonu için ilk adım olabilecek; suç işleyenin nereden geldiği, neden suç işlediği gibi soruları görmemek için gözlerini kapatıyor. Yüzyıl sonunun model cezaevinin ne kefaret ödetme ne de cezalandırma gibi en ufak bir amacı yok. Toplum kamusal tehlikeyi kafese kapatıyor ve anahtarı uzağa fırlatıyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde yeni inşa edilmiş bazı cezaevlerinde hücre duvarları çelikten, penceresiz ve kapılar elektronik olarak açılıp kapanıyor.
Çok eskiden, 17. yüzyılda, İngiliz gardiyanlar yargıçlara kendilerine mahkûm göndermesi için rüşvet verirlerdi. Özgürlük vakitleri geldiği zaman mahkûmlar gardiyanlara borçlu çıkar ve hayatlarının sonuna kadar gardiyanlar için dilencilik yapar ya da çalışırlardı. 20. yüzyılın sonlarında, bir Kuzey Amerikan özel cezaevi şirketi olan Corrections Corporation, New York borsasındaki en değerli beş şirketten biri olarak sivriliyor. Corrections Corporation Kentucky Fried Chicken’dan gelen sermayeyle 1983’te doğdu ve başlangıcından itibaren tavuk gibi cezaevi satacağını ilan etti. 1997 sonlarında hisselerinin değeri yetmiş kat arttı ve şirket artık İngiltere, Avustralya ve Porto Riko’da da cezaevleri kuruyor. Ama işin temeli iç pazar.
İğrenç cezaevleri, konserve sardalya gibi istiflenmiş tutuklular: Büyük çoğunluk hükümsüz tutuklulardan oluşuyor. Çoğu, davaları bile görülmeden, nedenini bilmeden oradalar. Karşılaştırma imkânı olsa, Dante’nin cehennemi Disney işi kalır. Kaynayan kazan gibi olan bu cezaevlerinde sürekli isyanlar patlıyor. O zaman da düzen güçleri düzensizleri kurşunlayarak pişiriyor, öldürebildikleri herkesi öldürerek yer sıkıntısı sorununu biraz olsun hafifletiyorlar.
1992’de Latin Amerika cezaevlerinde -yığılma probleminden çok daha büyük problemler yüzünden- beş yüzden fazla isyan görüldü. İsyanlardan geriye neredeyse hepsi soğukkanlılıkla infaz edilmiş dokuz yüzden fazla ölü kaldı.
[Tepetaklak, Eduardo Galeano]