Eşitsiz ilişki ve bakış açıları eşitsiz bir iletişimi doğuruyor. Aynı zamanda da oldukça gülünç görülüyor uzaktan. Bunun tek panzehri de içimizdeki her tür ayrımcılıkla savaşıp eşitlikçi bir bakış açısı inşa etmek
Burak Sarı
Sağlamcılığın en temel özelliklerinden biri de engelli kişiyi yok saymaktır. Bu klasik bir yok sayma değildir. Sağlamcı kişi karşısındaki engelliyi olduğu gibi değil de kendi zihninde şekillendirdiği gibi değerlendirir.
Sağlamcılık konusuna hakim olanlar belki bu girişi tebessümle karşılayabilir. Zira sağlamcılığın yok sayma niteliğini herkes bilir. Fakat bu niteliği ayrıca irdelememiz gereken nokta bunun klasik bir yok sayma olmaması.
Zira sağlamcılar “bilmiyordum” bahanesini çok sever. Gerçekten bilgisizlikten ayrımcılık yapabilir ama bilmemek kullanışlı bir bahane olduğu için onun arkasına da sığınabilir.
Klasik yok sayma
Kalabalık bir ortamdasınız. Ortama biri dahil olur. Tüm eller sıkılır ama bir el hariç. Çünkü zaten o bir kişi görmüyordur. Ona karşı nezaket kuralları esnetilebilir. “Görmediği için anlamaz.” Aslında bu noktada iki taraflı bir durum da var. Bazen ben de elimin havada kalacağını düşünerek uzatmayabiliyorum. Kesinlikle yapmamak gereken bir şey. Bazen yanlışlıkla el uzattığımda “yaratıcı çözümler ustası belli kişiler” daha önce sıktığı eli tekrar sıkıyor körün eli havada kalmasın diye.
Konunun muhatabı olan körün bunu anladığı belki aklına bile gelmiyor ilgili kişinin. Bu konuda en cinlerimi tepeme çıkaran davranışlardan biri de konuşurken yok sayılmak. Herkes bir sohbetin ucundan tutar. En mantıksız ve saçma sapan konuşmalar bile can kulağıyla dinleniyormuş gibi yapılır. O da ne? Sen söze girdiğinde sözlerin bir anda hedefini bulamaz. Ya da on kelimede iki kelime hedefine ulaşır. Hatta muhatabın o arada diğer muhataplarına yanıt yetiştiriyordur.
Bir başka yok sayma şekli ise sürekli yanındaki kişileri muhatap almak. Bu yıllardır tanıştığın, fikirlerine kıymet veren ve bir şeyler paylaştığın kişilerde bile olabiliyor. “Burak şunu yapar mı?” denebiliyor mesela ben karşısında otururken. Bu bir yanıyla gerçek bir yok sayma, bir yanıyla da anlaşılmaz bir durum. Sağlamcı davranışlarda bulunanların sağlamcı davrandığını fark etmemesi gibi bir durum. Çünkü gerçekten yok sayan insanı anlıyorsun. Anlaşılmaz olan diğeri. Çünkü yok saymadığını biliyorsun ama davranışın ucu yok saymaya çıkıyor.
İki yok sayma şekli de oldukça rahatsız edici ama birine verdiğin tepkiyi diğerine veremiyorsun. Geçen gün bir arkadaşımız EEEH Dergi’ye gönderdiği bir yazıda, kamusal alanda maruz bırakıldığı bir yok sayılmayı anlatmış. Çalıştığı kurumda önemli bir görevde olan arkadaşınızın, önemli bir konuyla ilgili görüşmesinde şöyle bir sahne yaşanmış:
Yetkili kişi sürekli başka şeylerle ilgileniyormuş. Arada bir dinlemediğini belli eder şekilde dışarı çıkması gerektiğini ima ediyormuş. Burada sağlamcılığın her yönü var. Kişinin benliğini yok sayma, konumunu aşağılama, maruz bırakıldığı aşağılanmayı anlamayacağını düşünme… Bu klasik yok saymadır ve bu davranışa maruz bırakılanlar mutlaka bir tepki gösterir. Diğeri ise genellikle yakınlarımızın alışkanlığından kaynaklı bir yönelimdir. Ona kızdığımızda da kompleksli olarak değerlendiriliriz genellikle. Sağlamcılara göre kişinin kendi kişilik haklarını savunması bile “kapris” çünkü. Bir de bu tür ayrımcılıklara tepki vermek genelde tepki gösteren kişiyi de üzer. Çünkü sevdiği birisinden gördüğü bir davranışı eleştirdiğinde kırgınlık da yaşanabilir. Yine de bu alışkanlıkların alışkanlık olarak kalmaması için tepki göstermek önemli.
Yok saymanın mikrosaldırgan şekli
Hele bir de mikrosaldırgan davranışlarla muhatap alınmadığın ya da herkesle aynı şekilde muhatap alınmadığının gösterilmesi. Bu genellikle mikrosaldırgan davranışlarla gerçekleşir. Aşırı ciddiyetsiz davranma, beden dokunulmazlığına müdahale etme, saçma sapan tavırlar sergileme, “kırmamak” için söyleyeceğini söylememe gibi eşitsiz ilişki yöntemleriyle gösterilir.
Mesela iki kişi iletişim kurarken birinin diğerine durup dururken “Ay canım benim” diye sarılıp öptüğünü, makas aldığını, elini omzuna attığını göremezsiniz. Kişiler arasında bir samimiyet yoksa, rakı masasında falan da değillerse. Muhatap bir engelliyse, yeni tanıdığı bir insan tarafından bu davranışlara maruz bırakılma ihtimali oldukça yüksektir.
Sözün özü eşitsiz ilişki ve bakış açıları eşitsiz bir iletişimi doğuruyor. Aynı zamanda da oldukça gülünç görülüyor uzaktan. Bunun tek panzehri de içimizdeki her tür ayrımcılıkla savaşıp eşitlikçi bir bakış açısı inşa etmek.
Alınteri Gazetesi 21. Yüzyıla Sosyalizmi Yazacağız!