Selüloz-İş, Avusturya menşeli MM Süperpak Ambalaj şirketi ile yılbaşından bu yana devam ettirdiği toplu sözleşme görüşmelerinin anlaşma ile sonuçlanmaması üzerine, 20 Haziran 2018 tarihine almış olduğu grev uygulama kararını bugün saat 08:00 itibariyle hayata geçirdi.
Sendika tarafından yapılan grev haberinde, “Üç fabrikada (İzmir/Torbalı, Karaman ve Gaziantep) ve yaklaşık 250 işçiyle başlayan grev, fiili olarak grevlerin yasaklandığı, hak aramanın meşru sayılmadığı bir dönemde büyük öneme sahiptir. Bu nedenle bu üç fabrikanın bulunduğu yerde tüm emek güçlerini ve sınıf dostlarını grevimizi büyütmeye ve dayanışmaya davet ediyoruz” diye belirtildi.
Grevin kendileri için amaç olmayıp, taleplerin elde edilmesi için kullanılan bir araç olduğunun vurgulandığı açıklamada; hiçbir görüşme yolunun kapatılmadığı belirtilerek, “Ancak şu da iyi bilinmeli ki, biz taleplerimiz karşılanana kadar bu haklı ve onurlu mücadelemizi devam ettireceğiz” denildi.
Greve evrilen süreç
Sendika.org’a konuşan Selüloz-İş Sendikası uzmanı Aykut Günel, Sendika.Org’a greve gidilen süreci şöyle anlattı:
Yılbaşından bu yana süren Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmelerine sürecinde 74 maddelik TİS taslağının 50 maddesinde anlaşma sağlanırken, ücret, sosyal haklar ve bazı idari maddelerin de içinde olduğu 24 maddede anlaşmaya varılamadı. Anlaşmaya varılamayan maddelerin büyük çoğunluğunu, ücret ve ücrete bağlı haklar oluşturmaktadır. Toplu sözleşmedeki temel uyuşmazlık konusu ise, ücretlerin net veya brüt şekilde ödenmesidir.
Sendika olarak ücretlerin net ödenmesini ve gelir vergisi kesintisinin işveren tarafından karşılanmasını istediklerini belirten Günel, sözlerine şöyle devam etti:
İşveren ise brüt ücret de ısrarcı bir tutum sergilemektedir. İşveren grevden önce yapılan son toplantıda ise sıfır zam teklif etti iş güvencesi karşılığında. Bu doğal olarak kabul edebileceğimiz bir ‘teklif’ değildir.
“‘Sataram ha köyü’ sözlerine benzer tehditler”
Günel, TİS görüşmeleri sırasında yaşadıkları süreçleri ise şöyle aktardı:
Türkiye’deki örgütsüz ve ucuz işgücünün varlığı dolayısıyla yatırım yapan yabancı sermayenin Türkiye’deki yöneticileri, her toplu pazarlık sürecinde yabancı sermayenin ve işverenlerin korkutulmaması gerektiğini aksi takdirde yatırımların çekileceğini, mevcut şartların çoğu yerde olmadığını dile getirmektedirler. Yani her TİS sürecinde ‘Kibar Feyzo’daki Maho ağanın köyü satma’ tehdidine benzer şekilde işyerini satma veya kapatma tehdidi ile karşı karşıya kalmaktayız. Bunun temel sebebi ise Türkiye’deki işgücünün örgütsüz ve sendikasız olmasıdır. ILO standartlarını baz aldığımızda özel sektörde yüzde 5 örgütlülüğün olduğu -ki grev yasaklamaları gibi sebeplerle onların da çoğunun sendikal haklardan yararlanamadığı- bir ülkede, sermayenin birikim süreci emeğin yağması şeklinde olmaktadır.
“Mücadeleye devam”
“Biz bu yağmaya kendi gücümüz çerçevesinde ve sınırlılığında karşı koymaya çalışan işçileriz” diyen Günel, haklarını alana kadar mücadele etmeye devam edeceklerini belirtti.