Pulver Kimya işçisi: Keşke herkes örgütlü olsa-I



Aylarca süren inatçı direnişleriyle hem sendikalaştıkları için işten çıkarılan işçileri geri aldıran hem patronu, itirazını geri çekerek toplusözleşme masasına oturtan hem de işçilerin taleplerinin kabulüyle masadan kalkılan Pulver Kimya’nın öncü işçileri ve direnişin her anında işçilerle birlikte olan Petrol-İş Gebze Şubesi Başkan Yardımcısı Şivan Kırmızıçiçek’le konuştuk.


Petrol-İş Gebze Şubesi’nin örgütlendiği Pulver Kimya’da işçiler 161 günlük inatçı-ısrarlı direnişle hem sendika yetkisine itirazı çektirip patronu toplu sözleşme masasına oturmak zorunda bıraktı hem de sendikalı oldukları için işten çıkarılan üç işçinin geri alınmasını sağladı.

Bu direniş pek çok açıdan özgün bir karakter taşıyor. Birinci 6356 denilen sendikalar yasasını fiili meşru mücadelenin gücüyle yırtıp attı, işçiler kendi yasalarını yaptı. İkincisi, tek bir fabrikada değil aynı patrona ait 4 ayrı fabrikada örgütlenmek, onlar arasında iletişim kurmak, atılan işçiler varken içerinin çözülmemesini sağlamak başlı başına önemli bir yerde duruyor. Üçüncüsü, bugüne kadar bu ölçekte yapılan direnişlerde patron ya atılan işçileri geri almadan sendikal yetkiyi tanıyıp itirazını geri çekerek toplu sözleşme masasına otururdu ya da bunların hiçbirini yapmayıp örgütlülüğün altını boşaltmak için elinden geleni ardına koymazdı.

Bu direnişin özgünlüğü böyle bir bütünlükle sonuçlanması ve tam da bu nedenle tüm işçi sınıfına özelde de Gebze havzasındaki örgütsüz işçi bölüklerine yol göstermesi, moral olmasıdır.

Böylesi bir sürecin parçası olmuş, örgütleyeni direneni olarak onun içinden dönüşüp dönüştürmüş öncü işçiler ve direnişin başından beri fabrika önünde işçilerle birlikte direnen Petrol-İş Gebze Şubesi Bakan Yardımcısı Şivan Kırmızıçiçek’le sendika binasında bir araya geldik. Niyetimiz Kızmızıçiçek’le örgütlenme ve direniş süreci üzerine röportaj yapmaktı. Şansımız, öncü işçilerin de o anda orada bulunması ve tüm bunları onların da katıldığı bir sohbette konuşmamız…

İşçi topluluğuyla karşılaşmanın ilk anda akla gelen sorusuyla başladı sohbetimiz ve örgütlenmeye nasıl karar verdikleri, karar verdikten sonra nasıl örgütlendikleri, öncü işçilerin rolünü, sendikaya güveni nasıl pekiştirdiklerini, direniş sürecini nasıl yönettiklerini, hangi zorluklarla karşılaştıklarını, işçilerin tepkilerini, o havzada direnişin nasıl bir etki yarattığını, işçi profilini.., vs. birçok boyutuyla konuştuk. Sohbetimiz sistematik bir şekilde ilerlemedi. Sohbet içinde açılan konularla derinleşti. O nedenle de özel bir düzenlemeye gitmeden olduğu gibi paylaşıyoruz.

Alınteri: İşçi sınıfı hareketinin alabildiğine örgütsüzleştirildiği, örgütlenmenin de sayısız bariyerle engellendiği bir süreçte siz çok önemli bir direnişin mimarı oldunuz, öncelikle kutlayarak başlayalım. O süreçte birlikte hareket etmek, birbirine güvenmek başta olmak üzere yeni bir kültür de yarattınız. Bu konuda neler söylersiniz? Direnişin yarattığı etkiye dair gözlemleriniz neler?

Sendikaya karşı yanlış tavrı olan insanlar da şu an bilgilendiği için çok güzel bir atmosfer var içerde. Şivan Başkanın da eline sağlık, hakkını ödeyemeyiz, çok uğraştı bizimle. Buradaki en büyük pay da onun. Bıkmadan usanmadan her sabah fabrika önüne geldi, bizimle birlikte oldu. Bize bütün şevki, enerjiyi veren Şivan başkanın o kapıda dikilmesiydi zaten. (Şivan başkan araya girerek “hep birlikte yaptık” diyor)

Alınteri: Sendikalaşmaya nasıl karar verdiniz?

İçlerinden öncü işçilerden Sezgin’i işaret ederek “o yanıtlasın” diyorlar.

Sezgin: Biz orada temsilciydik, ama sendikasız bir temsilcilikti bu, güvencesiz bir temsilcilik… Ben orada 12 yıl çalıştım 12 yıl da temsilcilik yaptım. Bu süreçte son 2022’nin 6. ayında devlet asgari ücret artışına gitti, bunun üzerine biz de işverene taleplerde bulunduk; onlar da taleplerimizi karşılamadılar, sonradan bir miktarını karşıladılar. Ama 2023’ün Ocak ayından sonra 6. ayda vermiş olduğu zammı geri alıp “eski ücret üzerinden işlem yaparız” dediler. Biz de temsilci arkadaşlarla beraber bunlara itiraz ettik.

Sonra biz Conta olarak sendikaya başvurduk. Şivan başkanımızın önderliğinde süreci başlattık. Conta’da çoğunluğu sağladık, yetki belgesine başvurduk. Sonra biz üç kişiyi işten çıkardılar ve Petrol-İş Sendikası önderliğinde, Şivan başkanla birlikte çadırımızı kurduk, direnişi başlattık. Sonrasında Pulver, Elestron, Rivak’ta da çoğunluğu alarak yetki sağladık. Sonrasında işte bir masa oluştu, masadan sonra bizi işe geri aldılar.

Alınteri: O arada bir arkadaş daha işten çıkarıldı galiba, siz iş durdurdunuz.

Evet, Elastron’dan. Biz içerde iş bıraktık, çadırımız da zaten dışardaydı. Hem içerden hem de dışarda…

Alınteri: Tutanak tutmalara karşı da eylem yaptınız içerde

Evet birçok yıldırma politikası devreye girdi, hepsine karşı tutum geliştirdik.

Alınteri: 4 ayrı işletme var. Bu farklı işletmeler arasında bütünlüğü sağlamak ve yaklaşık 161 gün süren bir direnişi sürdürebilmek öncesinden bir örgütlülüğü gerektiriyor. İşyeri komiteleri, öncü işçiler, içerde işçiler arasında bir güvenin oluşması… Öyle bir süreç yaşandı mı ya da direniş içerisinde mi oluştu?

Öncü arkadaşlarımızda zaten daha önce ufak tefek sendika bilinci vardı. Şube başkanlarımızdan aldığımız direktiflerle de içerdeki arkadaşları sürekli motivasyonda tuttuk. Amacımız motivasyonda tutmaktı. O motivasyonu, desteği aldığımız için de zor süreçler olsa da süreç bizim istediğimiz gibi ilerlemeye başladı.

SENDİKAYA ÜYELİK ARTTI

Alınteri: Peki nelerde zorlandınız?

Süreç uzun olduğu ve sözleşme imzalanmadığı için ücretler eridikçe eridi, insanların geçim kaynağı kısıtlı. İnsanlar bunlardan dem vuruyorlardı. Biz bu süreçlerin aşılacağını, sürecin sonuna geldiğimizde herkesin yüzünün tebessüm edeceğini, alacağımız sosyal haklar ve ana ücretimizin belirli bir düzeye geleceğini, başkanlardan aldığımız bilgilerle içeriyi bilgilendirerek onları bu sürece hazırladık. Sürecin sonuna geldiğimizde de zaten içerisi şubenin verdiği sözlerin hepsinin bir bir yerine getirdiğini görünce şimdi üye olmayan arkadaşların da aşırı bir talebi var, şu an herkes sendikaya dört elle sarılıyor.

BAŞKA İŞYERLERİNDE DE SENDİKALAŞMANIN ÖNÜ AÇILDI

Alınteri: İşçi sınıfının alabildiğine örgütsüzleştirildiği, sendikalar yasasının bu örgütsüzleşmeyi derinleştirdiği bir süreçte siz çok büyük bir işletmede böyle bir direnişi kazanımla sonuçlandırdınız. Bunun genel işçi sınıfı mücadelesi açısından nasıl bir yerde durduğunu düşünüyorsunuz? Mesela Gebze havzasında bunun etkilerini hiç gözlemlediniz mi? Örgütsüz olan işletmelerde örgütlenme yönelimi ya da sendikalara olan güvensizliğin aşılması noktasında…

Evet zaman zaman güzel telefonlar alıyoruz. Mesela çay ocaklarında, belirli yerlerde oturduğumuzda örgütsüz işyerlerinden arkadaşlarla sohbet ettiğimizde onlar da sendikalaşmak istediklerini söylüyorlar. Biz de onlara bildiğimiz kadarıyla, aldığımız eğitimler doğrultusunda yönlendirmeler yapıyoruz. Şu an güzel talepler var yani. Hatta 2-3 firmadan güzel haberler bekliyoruz.

Alınteri: İzocam var şimdi. Orada da yeni örgütlendiniz.

Şivan: Orada Kristal-İş Sendikası var ama işveren bizim işkolumuzda bir fabrika daha açtı. Biz örgütlenip yetki talep edince onlar itiraz etti, ama biz Kristal-İş Sendikası’nı devreye sokarak itirazı geri çektirip masaya getirdik. Şu an tüm taleplerimizde son noktaya geldik, ama ücret noktasında anlaşamadık. Resmi olarak grev hakkımız var, grev kararımızı alıp ilan ettik.

Alınteri: 18’indeydi değil mi

Evet, işçi arkadaşlarımızı motive etme, greve hazırlama ve işverene mesaj vermek için içerde eylemlerimiz devam ediyor. İşverenin görüşme talebi oldu, yarın bir kez daha masaya oturacağız, bakalım ya taleplerimizde uzlaşırız ya da o gün geldiğinde grevimizi başlatacağız.

Alınteri: İzocam’da Pulver’in etkisi oldu mu?

Tabii olmuştur, o sıralar Pulver’de direnişteydik. Orada da patron yetkiye itiraz etti, biz de ‘yasal hakkımızı kullanıp greve gideriz’ dedik. Sendikalar Yasası böyle. Yasal olarak işçiye örgütlenme hakkı tanınmış, ama diğer taraftan da işverenin buna itiraz etme hakkını koymuş. İşveren bu hakkını kullandığında da eğer başka bir tutum geliştirilmiyorsa en az 2 ya da 2 buçuk yıl hatta bazen 4-5 yıl süren bir mahkeme süreci yaşanıyor. Bu süre içinde de örgütlenme genel olarak çözülüyor. Çünkü işçi zaten ekonomik zorlukları nedeniyle sendikaya geliyor. Geçinemiyor, ortalık yangın yeri. Dolayısıyla “ben 2-2,5 yıl bekleyeyim, mahkemeye gitsin orda sonuçlansın öyle toplu sözleşme masasına oturayım” demiyor, bekleyemiyor. Ya oradaki örgütlülük bir şekilde dağılıyor. İşçi ya 100 lira bile fazla olsa başka bir işyerine gidiyor. Ya da bu süreç içerisinde işveren bir şekilde işçiyi ikna etme, kandırma yoluyla ya da birlikteliği dağıtmak adına tüm olanakları kullanarak bu süreci dağıtıyor.

Yetkin geliyor, gidiyorsun masaya oturacaksın bir bakıyorsun ki üyen kalmamış. Bütün işverenler mutlaka bu yollara başvuruyorlar.

‘ÖRGÜTLENDİĞİMİZ YERLERDE İTİRAZ SÜRECİNİKABUL ETMİYORUZ’

Biz örgütlendiğimiz bütün işyerlerinde kesinlikle itiraz sürecini kabul etmiyoruz. İşveren “tamam yasal hakkınızı kullandınız, sendikalaştınız ama bizim yasal hakkımızı kullanmamıza da siz saygı duyun” diyor. Biz de işçi arkadaşlarımıza dönüp diyoruz ki, “Arkadaşlar durum bu. Bu ülkenin yasaları bunlar. Ya bu ülkenin yasalarına göre hareket edeceğiz, günün sonunda bizi bekleyecek şeyler bunlar, hedefimize ulaşmamızın süresi zamanı belli olmaz. Ya da bu işi daha kısa sürede nasıl halledebiliriz: Örgütlü hareket ederek” diyoruz.

Örgütlenmek sadece bir e-devlet üzerinden girerek kağıt üzerinde üye olmakla olmuyor. Örgütlenmenin gerekleri de bunlar” diye anlatıyoruz kendilerine. Ne yaparsak veya geçmiş dönemlerde yaşadığımız deneyimleri anlatıyoruz. Sendikayı 1 ya da 3 ayda 5 ayda sokup toplu sözleşmeyi imzaladığımızı anlatıyoruz işçilere.

Mesela Pulver’de de bunu yaptık. Arkadaşları işten çıkardıkları zaman biz toplandık, bir araya geldik. İşte ne yaparsak ne olur, yasal olan ne, yasadışı olan ne, yasaları kim belirliyor vs. bunların hepsini tartıştık. Geçmişte olan deneyimler var, bunların hepsini anlattık.

Mesela filan işyerinde arkadaşlarımız işten atıldığında gittik oraya şalteri komple indirdik, işveren teslim olmak zorunda kaldı. Hem işçileri geri almak hem de itirazlarını geri çekmek zorunda kaldı ve sendika bu şekilde bu işyerine girdi. Ya da X işyerinde böyle yaptık, ama işçiler birlik olamadılar vs. bundan dolayı da şöyle bir faturayla karşılaştık. Bütün bunları anlattık.

Ama ne yaparsak yapalım sonuçta işverenin engeliyle karşılaşacağız. Bunu işte vaatlerle yapacaktır, başka şeylerle yapacaktır. Bir şekilde itiraz edecek. Günün sonunda biz üye olduktan sonra ya bizden taraf duyacak ya da yetkimiz geldiğinde öğrenecek. Yani eninde sonunda biz işverenle karşı karşıya geleceğiz.

Karşı karşıya kaldığımız noktada hiçbir işveren “hoş geldi sendika, buyrun gelin oturalım” demeyecek. Bu işi engellemeye çalışacaktır. Ya ikna etmeye çalışacak, yat verecek-kat verecek, mevki verecek, caydırmaya çalışacak, öncü işçileri bulup “rüşvet yoluyla” “gelin size fazlasını vereyim, sendikaya ne gerek var ona niye aidat veriyorsunuz” ya da “sendika ne verecekse gelin ben size fazlasını vereyim, aramızda şu şu şahıslar olmasın” tarzında yönelimlere girecek.

İŞÇİNİN İRADESİ OLUŞMUYORSA…

Ama bu yola girdiysek dönmeyeceğiz, daha fazlasını da verse dönmeyeceğiz. Belki de işten atacak. Ama her halükarda sendikayı sendika yapan şey işçinin birliğidir, bir arada duruşudur vs.

Hangi duruşu nasıl sergilersek neler olabilirizi anlatıp böyle yola giriyoruz. Gebze şubesi açısından söyleyeyim bu dönemde biz mesela 11 tane işyeri örgütledik. 11 işyerinin 11’inde de başarılı olduk. Hepsine sendika girdi, sadece bir tane işyerinde başarısız olduk. Orada da işveren işçi kıyımına gitmedi ama itiraz etti. “Arkadaşlar, itirazı ortadan kaldırmanın yolu gücünü ortaya koymaktan geçer, başka yolu yok” dedik. Onlar, “biz yasalara uyalım, işveren yasalara uyuyorsa biz de uyalım” dediler.

İşçinin iradesinin olmadığı yerde eylem kararı alamazsın tabi. Biz tabanımızla karar alıyoruz. Oradaki tabanımız da böyle bir irade gösterince de biz tabii yasal süreci bekledik. Ama gün içinde bir baktık iş bulan gidiyor, öncü işçimiz işi bırakıp gitti. Sonunda yetkimiz geldi döndük baktık sadece 7-8 üyemiz kalmış. Biz dedik arkadaşlar istifa eden varsa geri çekebilir vs. Gelmediler, gittiler. Artık itiraz etme şansımız yok, öncüler de gitmişler. Biz doğal olarak tek taraflı geri çekilmek zorunda kaldık, başarısız bir örgütlenme oldu. Ama diğer 11 işyerinde başarılı olduk.

PULVER’DE ÖNCÜ İŞÇİ BİRİKİMİ…

Alınteri: Pulver’de de daha önce Petrol-İş örgütlüymüş değil mi?

Pulver 2000 ya da ’99 öncesi İstanbul’da Avrupa Yakası’ndaymış. (Kağıthane’de diyor bir işçi) Solvent Üretim adı altında Petrol-İş’in örgütlü olduğu bir işyeri. Daha sonra orası büyüyünce Gebze’ye taşınma kararı alıyor. Taşınma sırasında üyelerin çoğu zaten bu tarafa gelmiyorlar.

Alınteri: Ama o süreçten deneyimli işçiler burada da var değil mi?

Var, çok az da olsa var. Taşındıktan sonra üyelerin çoğu gelmiyor, o zamanki sendikacılar bugün olmadığı için yetkinin tam olarak nasıl düştüğüne biz de tam olarak hakim değiliz. Toplu sözleşme yapıldıktan sonra buraya geliniyor. Burada TİS’in devamı 1 yıl kadar sürüyor, sendikalılık devam ediyor. Ama tekrar TİS masasına oturmak için bir daha yetki alınamıyor ve sendikanın yetkisi düşüyor.

İşveren sendikadan kalan haklar üzerinden üretime devam ediyor ve burada büyüyor. Pulver Kimya adıyla buraya geliyor Elastron diye bir işletme daha açıyor, sonra Sonta Elastik’i oluşturuyor. Daha sonra Riva diye bir şirket daha oluşturuyor. Bakımcıları işte o şirket altında istihdam ediyor.

Daha sonraki zamanlarda, 2008’lerde falan burada girişimler oluyor, ama başarılı olunamıyor. En sonunda işveren işçilere “siz kendi aranızda temsilcileri seçin gelin, ben sizinle toplusözleşme yapayım” diyor. Tabii bunlar toplusözleşme masalarına oturuyorlar. İşçilerin kendi aralarında belirlediği temsilcilerle işveren arasında 2 yılda bir toplusözleşme yapıyorlar. Ama ilerleyen zamanda buradaki bütün haklar erimeye başlıyor. İkramiye, sosyal haklar vs. kalkıyor.

Dolayısıyla ana ücret eriyor ve gün içinde asgari ücretin bile altına düşüyor. İşverenle tekrar masaya oturduklarında işveren bunlara işte bu asgari ücret+enflasyon oranında artışı dayatıyor. Bunun üzerine orada bir hareket başlıyor.

Bir arkadaş sendikaya üye oldu ve WhatsApp grubunda paylaştı. Orada lider konumunda olan bu arkadaş bunu paylaşınca gören herkes üye olmaya başladı.

DİRENİŞ İÇİNDE ÖRGÜTLENDİ

Alınteri: Yani aslında bir sürece dayanan örgütlenme çalışmasından ziyade aniden gelişen ve direniş içinde örgütlenen bir deneyim…

-Evet böyle ilginç bir şekilde başladı, bir hazırlık, örgütlenme çalışması gibi bir şey olmadı. Daha önce girişimler oldu, buraya gelip görüşmüşlerdi, bu ayrı bir şey. Ama biz örgütlenme çalışmasına daha başlamamıştık.

O arkadaşın o paylaşımının ardından gören üye olunca merkezden aradılar, “Pulver’e bağlı Conta işyerinde 30 üyelik geldi” dediler. Biz de “ilk on kişinin ismini alıp bize atın” dedik. Attılar, görüştük arkadaşlarla. Durumu anlattılar. Sonra örgütlenmeye giriştik ve Conta tarafında hemen çoğunluğu yakaladık. Bir hafta içerisinde çoğunluğu yakaladık. Aynı zamanda diğer taraflarda da örgütlenmeye çalışıyoruz. Orada da üyelerimiz var ama çoğunluğu sağlamakta almamız gereken çok yolumuz var.

Tabii işveren, bu 1 haftada yetkimiz gelir gelmez üç öncü arkadaşımızı görüşmeye çağırdı. Bunun üzerine biz hemen WhatsApp gruplarımızdan işçilere çağrı yaptık. Gecenin bir yarısı mahallede toplandık. “Bu arkadaşlarımızı sabah işveren görüşmeye çağırmış. Ya işten atacak ya da başka yöntemlerle caydırmaya çalışacak. Daha önce konuştuğumuz her şeyi yapacak. Her ne yaparsa biz nasıl bir cevap vereceğiz?”.

Hepimiz bekleyelim, servislere binmeyelim önerisi geldi ya da işte hemen eyleme geçelim denildi. Biz dedik “Belki ikna etmeye çağırıyor. Başka bir nedenle de çağırıyor olabilir. Direkt böyle eyleme geçip toplu hareket edersek bu ters de tepebilir”.

Ondan sonra karar aldık. “Arkadaşlarımız sabah görüşmeye gitsinler, eğer işveren sendika nedeniyle bir şeyler söylüyorsa ‘evet biz anayasal hakkımızı kullandık, istifa etmiyoruz, geri adım da atmıyoruz’ desinler. O işten atmaya karar verirse biz de o gün içinde üyelerimizi, sivil toplum örgütlerini ve basını da harekete geçirerek gidip bir basın açıklaması yapıp kapıda direnişi başlatacağız” diye karar aldık. Sendika yönetimine de haber verdik.

Sabah arkadaşlar saat 09:00’da görüşmeye gitti, işveren iş akitlerini feshettiğini duyurunca biz de hazırlıklara başladık. Saat 15:30’da vardiya çıkışında diğer işyerlerindeki üyelerimizle vs. yığıldık kapıya. Orada bir basın açıklaması yaptık. Bunu basın yoluyla da duyurduk. Yaşanan süreci anlattık ve oraya çadırı kurup direnişe başladık.

Bir tarafta işte o kavga halleri diğer tarafta diğer bölümlerde çoğunluğu sağlama süreçleri…

EVLERİNDE, KAHVELERİNDE İŞÇİLERE ULAŞMAYA ÇALIŞTIK…

Sabah gidiyoruz işten çıkarılan üç arkadaşımızla oraya. Destekleyen kesim var, korkan var… Herkes sendikanın gelmesini istiyor ama bu işyerine asla sendika gelmez diye de bir inanç oluşmuş. Ya da işte kara propagandalar: Sendika gelince sizin için daha da kötü olacak, işte böyle olacak, şöyle olacak…  Bu ve benzer birçok şeyle topyekûn mücadele etmek zorunda kalıyorsun. Direniş orada bittikten sonra evlerinde, kahvelerinde işçilere ulaşıp onları ikna edip örgütlemeye çalışıyorsun. Böyle böyle derken işçilerde bir inanç oluşmaya başladı. (Devam edecek)