4 Aralık Dünya Madenciler Günü dolayısıyla sarı sendikalardan bakanlık yetkililerine, siyasetçilere kadar her kesimden yazılı açıklamalar, paylaşımlar yapılıyor. Hemen hepsi üç kuruş için önlem almak yerine işçilerin canını yok sayan failler oysa. Onlar için işçilerin canı maliyet kalemleri içinde en ucuz olanı!
Enerjiye bağımlılığı santraller ve o santraller için üretilen kömürle aşmaya çalışan bir akıl var. O akıl her yerde denetimsiz ve kontrolsüz kömür üretimini teşvik ediyor. Rödevans yöntemiyle maden patronlarına, “nasıl olursa olsun yeter ki üretin, alıcısı benim” diyor. Sonuçlarını dökülen işçi kanlarından biliyoruz.
“Yeşil enerji” ya da yapay zeka gibi teknik gelişmeler için gerekli “nadir elementleri” çıkarmak için dağı taşı delik deşik ediyorlar. Bu elementlerin müşterisi bol ve kârlılığı yüksek olduğu için doğayı talan etmeyi temel sermaye birikim kaynağına dönüştürmüş durumdalar. Uluslararası tekellerin tedarikçisi olmak için aklımıza gelebilecek her taşın altını kazıyorlar. Önemli olan bir avuç da olsa o elementlere ulaşmak oluyor. Başka bir dertleri olmadığı gibi işçilerin hangi koşullarda çalıştıkları da umurlarında değil.
Bu politikaların sonuçlarıysa korkunç!
2009’da Mustafakemalpaşa’da, 2010’da Odaköy ve Karadon’da, 2013’te Kozlu’da, 2014’te Soma ve Ermenek’te, 2016’da Şirvan’da, 2022’de Amasra’da, 2023’de yeniden Şirvan’da, 2024’te İliç’te yaşanan katliamlar onların en çarpıcı ifadesidir. Orada burada türeyen kaçak ocakları denetlemeden adeta teşvik eden bu politikaların gündelik bilançolarıysa vahim.
O kaçak ocaklarda nasıl bir vahşetin, işçiler için nasıl bir sömürü çarkının kurulduğunun en sarsıcı ifadelerinden biri olmadı mı yakılarak katledilen göçmen işçi Vezir Mohammed Nourtani?
Tek gayeleri kömüre ve söz konusu elementlere ulaşmak olan patronlar sürüsü ve onların siyasi temsilcileri ile sınıfa ihanet ederek patronlar safında yer alan sarı sendikacıların madenciler için 4 Aralık’ta ağıt yakması ya da güzellemelerde bulunması mide bulantısından başka bir şey yaratmıyor.
İşçilerin hayatını da doğanın damarlarını da kesen bu gözü dönmüş sömürgenlerin, yağmacıların karşısındaki ses, işçi sınıfının fiili meşru mücadele hattından yükselen sestir. Fernas’ta, Soma’da, Ermenek’te, İliç’te bu ses büyümek için kendisine yol açmaya çalışıyor. Son olarak Çayırhan Termik ve maden işçilerinin özelleştirme karşıtı direnişleriyle işçi sınıfının öz örgütlenmesinin önemini bir kez daha hatırlatıyor.
Soma’da madenciye atılan tekmenin de yakılarak katledilen göçmen madenci Nourtani’nin faili olan bu düzenin de Ermenek’te “benim oğlum yüzme bilmiyor ki” diyen annenin ahını da işçi sınıfının öz örgütlülüğüne dayalı sınıfa karşı sınıf tutumuyla aşıp geçebiliriz. O sesi büyütmeye…
Alınteri Gazetesi 21. Yüzyıla Sosyalizmi Yazacağız!