Katı Atık Toplayıcısının 26 Kilometrelik “Rutini”*



İstanbul her gün 18 bin ton evsel atık üretiyor. Katı atık toplayıcısı işini yaparken hiçbir yer kaplamamak, kimsenin gözüne batmamak, görünmemek zorunda…


Mücahit Karaca

“[Katı atık toplayıcıları] günbegün normal ile patolojik, sağlık ile hastalık, çekici ile itici, kabul gören ile görmeyen, uygun ile uygunsuz, insan evreninin içi ile dışı arasındaki hattı tazeleyen ve yeniden görünür kılan kişidir.” [Zygmunt Bauman, Iskarta Hayatlar – Modernite ve Safraları]

Asmalımescit’ten İstiklal Caddesi’ne çıkarken soluklanmak için duruyoruz. Caddede her zamanki insan seli. Gözlerimle bu kalabalığın arasında kendime bir yer ararken 75 kilo kâğıt, karton ve plastik ile ağzına kadar dolu çekçek arabasına bakıyorum: “Nasıl yürüyeceğiz burada?” Süper gücüne sonunda bir izleyici bulmuş süper kahraman heyecanı yerleşiyor hemen yüzüne: “Ağabey ben her yerden yürürüm, sen beni takip et yeter.” Artık kolundan ya da bacağından farkı kalmayan arabasıyla kalabalığa en ufak bir temas etmeden ilerleyen Can’ı takip etmeye çalışırken katı atık toplayıcısının asıl süper gücünü fark ediyorum; yer kaplamıyor. 9 yaşındayken Siirt’teki ailesini bırakıp tek başına İstanbul’a geldiğinde “O zamanlar orada hayat yoktu, burada kendime bir yer bulurum,” diye düşünmüştü. Ancak bu şehirde var olabilmek için yer kaplamaması gerektiğini henüz İstanbul’daki ikinci ayında yerleştiği katı atık deposunda öğrenmesi uzun sürmemiş. Karaköy’deki karakol binasının önünden geçerken anlatıyor: “Bak normalde bizim bu yaptığımız iş yasaktır, polis görürse arabanı alır, çalışamazsın.” Sabahın bu vaktinde bu boş cadde üzerinde kocaman bir çekçek arabayla yürüyen iki kişiyi polisin nasıl görmediğini soruyorum. Hemen sırrını açıklıyor: “Gözüne batmazsan görmez.”

Katı atık yönetimi modern kent yaşamında oldukça önemli bir yere sahip. Temizliğe, hijyene ve sağlığa dair yüzyıllar içinde dönüşen algının geldiği noktada “çöp” artık birlikte yaşamayı kabul edebileceğimiz bir şey değil. Önce evden sokaktaki çöp konteynırına, sonra oradan aktarma istasyonuna, nihayetinde oradan da gözümüzden mümkün olduğu kadar uzaktaki bir yere, hayatlarımızın dışına gitmesi gerekiyor. Bu noktadan sonra çöp gömülebilir, kompost yapılabilir veya geri dönüştürülebilir. Evimizden çıkan çöpün tam olarak nereye gittiğini veya gittiği yerde ona bu işlemlerden hangisinin uygulandığını bilebilmemiz pek mümkün değil. Ancak bazen gözümüze çarpıyor: çöp konteynırlarının başında esmer bir adam, yanında dev bir çuval geçirilmiş çekçek arabası, çöplerin arasından işine yarayacak olanları ayırıp ona yüklüyor. İstanbul’a yakın zamanda göç ettiği veya sabıkasından dolayı formel piyasada iş bulamadığı için bu işi yapıyor olabilir. Nereden, nasıl geldiğini veya çöpümüzü arabasına yükledikten sonra tam olarak nereye gittiğini bilebilmemiz pek mümkün değil. Çöp ile birlikte hayatın dışına çıkıyor; modern kentte katı atığın kendisi gibi katı atık toplayıcısı da birlikte yaşamayı kabul edebileceğimiz bir “şey” değil.

İstanbul Planlama Ajansı’nın (2022) yaptığı araştırmaya göre İstanbul’da bin 500’ün üzerinde ruhsatlı ve ruhsatsız katı atık toplama deposu bulunurken bunların 30-35 tanesinin Beyoğlu ilçesinde olduğu tahmin ediliyor. Bu depolarda çalışan ve yaşayanlara farklı ilçelerden buraya atık toplamaya gelen işçiler de dahil edildiğinde Beyoğlu’nda çalışan katı atık toplayıcısı sayısı bine yaklaşıyor. Her ne kadar 2015 yılında kabul edilen Atık Yönetimi Yönetmeliği katı atıkların Bakanlık tarafından belirlenen esaslar dışında toplanmasını yasaklayarak katı atık toplayıcılarını söz konusu atıkların toplanması ve geri dönüştürülmesine dayalı formel ekonominin dışında bıraksa da yönetmelikteki boşlukların yanı sıra mevzuatların tam olarak uygulanmaması sebebiyle Türkiye’de bu süreç çok büyük ölçüde katı atık depo sahipleri ve sokak toplayıcılarının yürüttüğü ‘enformel’ ekonomi üzerinden ilerliyor (Oran, 2017). Bu bakımdan, düzenleyici kurumlar tarafından belirli ölçüde “görmezden gelinen” bu piyasa, kendi işleyişine dair kuralları ve standartları özerk bir biçimde belirlerken bu işleyiş, bir yandan kentin en dezavantajlı gruplarına kolayca bu piyasaya dahil olarak hayatta kalma şansı veriyor, diğer yandan ise sosyal güvencelerden tamamen yoksun durumda olan toplayıcıların çok düşük ücretler karşılığında ve oldukça sağlıksız koşullarda çalışmasına yol açıyor.

Beyoğlu’nda sayıları bini bulan katı atık toplayıcılarından biri de Can. Sabah 8’de buluşmak için sözleştiğimiz Tophane’ye varıp onu aradığımda telefonu uykulu bir sesle açıyor: “Ağabey uyuyakalmışım kusura bakma, yarım saate oradayım.” Her sabah Küçükpazar’da kendisi gibi 24 katı atık toplayıcısıyla birlikte kaldığı depodan Tophane’ye gelip ilk olarak dükkanlardan onun için ayrılan karton ve plastikleri alıyor. Burası onun bölgesi: “Bizde herkesin bölgesi vardır, buradan başla Boğazkesen, Galata… Kasımpaşa’ya kadar benim bölgem. 15 senedir buranın çöpünü ben toplarım.” 9 yaşında İstanbul’a geldiğinde Karaköy’deki barlarda temizlik yaparken halihazırda çalıştığı ve yaşadığı depoyu nasıl bulduğunu, o gün o kapıyı çalıp bu işe nasıl başladığını ve o zamandan beri artık “onun bölgesi” olan Beyoğlu’nun her sokağını her gün sırtında çekçek arabasıyla adım adım nasıl yürüdüğünü anlatıyor. Tophane’deki dükkanları ve çöp konteynırlarını bitirdiğinde arabasının alabildiği atık kapasitesine ulaşmış olacağız ve depoya dönüp yükünü boşaltması gerekecek. Boş arabasıyla geri döndüğünde bu kez Boğazkesen’e, oradan Galata’ya, oradan da şehrin enformel parselizasyonunda onun bölgesine dahil olan herhangi bir yere gideceğiz. Araba her dolduğunda depoya götürülüp tekrar boşaltılacak; Can’ın ayakları izin verdikçe Beyoğlu sokakları tekrar tekrar dolaşılacak.

İstanbul her gün 18 bin ton evsel atık üretiyor. 1983 yılında kabul edilen Çevre Kanunu ile devlet katı atık yönetimini yerel yönetimlere devrederken yerel yönetimlerin de katı atıkları bizzat toplayabileceği veya bu işi özel firmalara devredebileceği belirtilmiştir. Kanun zaman içerisinde “sürdürülebilir kalkınma”, “stratejik çevresel değerlendirme” gibi yeni kavramlar eklenerek AB mevzuatına uygun hale getirilmeye çalışılsa da katı atık yönetiminde hala ekonomik yaklaşım ekolojik yaklaşıma ağır basar (Uğurlu, 2015). Nitekim bugün günlük üretilen 18 bin ton atığın ancak yüzde 6’sı geri dönüştürülebilmektedir (İPA, 2022). Katı atık ekonomisi bahsi geçen büyük aktörler tarafından düzenlenirken Can’ın da kendine göre bir düzeni var: turlarının süresini belediyenin toplama kamyonlarının dolaşma saatlerine göre ayarlayacak; her farklı turun güzergahını araba depoya en yakın noktada dolacak şekilde belirleyecek; kartonları alta dizip plastikleri üstte bırakacak. Ve tabii ki, en önemlisi, tüm bunları kentteki hayatın akışını bozmadan yapacak. Bauman’ın dediği gibi kent yaşamında kabul edilen ve reddedilen arasındaki sınırı çizen katı atık toplayıcısı, hayatını da bu sınırın üzerinde sürdürüyor. Enformel piyasanın bir karakteristiği olarak, yaptığı iş kentteki günlük yaşamın işleyişi için ne kadar vazgeçilmez olsa da kendisinden çoktan vazgeçilmiş. İşini yaparken hiçbir yer kaplamamak, kimsenin gözüne batmamak, görünmemek zorunda. Çünkü o görünür olduğu anda “uygun olan ve olmayan arasındaki sınır” kayboluyor.

Can 24 yaşında. Ona gelecekle ilgili planlarını sorduğumda, şimdilik uzak görünen bir gelecekte olsa da bir gün toplayıcılığı bırakmayı hayal ettiğini anlıyorum. Belirsiz bir zaman sonra, belirsiz bir parayı biriktirebildiğinde memleketine dönecekmiş. “Orada bu işi yapmam,” diyor. Orada, 18 yaşındayken Urfa’ya gezmeye gittiği sırada görüp aşık olduğu, 20 yaşındayken iki aylığına memlekete gittiğinde de evlendiği eşi ve o zamandan beri dünyaya gelen 4 çocuğu var. Günde 6 tur yaptığında topladığı ortalama 300 kilo kâğıt ve plastikten ona kalan aylık aşağı yukarı “10 milyar”ın 8’ini memleketteki eşine gönderiyor; kalan kazancı da her hafta başı depodaki işçiler arasında toplanan ortak erzak bütçesine gidiyor. “Çok şükür,” diyor “depoda mutfağımız, banyomuz, lazım gelen her şeyimiz vardır”. 15 senelik patronu biraz “ters” bir adamdır ama kimsenin hakkına girmez; bir gün olsun alnının teriyle kazandığına göz koymamıştır. Üstelik kimin ne kadar çalışacağına da karışmaz: “Ağabey benim bu iş kafama göre yani, anladın, bir gün kafam atar öğlen 12’de bırakırım, bir gün akşama kadar toplarım.” Can neden 9 yaşından beri başka bir iş yapmayı düşünmediğini böyle açıklıyor. Ama yine de memleketine döndüğünde bu işi yapmayacak çünkü orada bu işten pek para kazanılmıyor. Siirt’te toplanan atıklar için kilo başına ödenen ücret fark ediyor mu diye soruyorum: “Etmez olur mu ağabey? İstanbul’un çöpüyle Siirt’in çöpü bir mi?”

Saat 4’e doğru son turunu bitiriyoruz. Günün kalanında ne yapacağını soruyorum. “Gün bitti işte ağabey” diyor, “yatar uyurum.” Can’ın günü sabah 8’de çekçek arabasıyla sokağa çıktığında başlayıp son turuyla birlikte bitiyor. Kent yaşamında çöpün ne kadar yeri varsa Can’ın da ancak o kadar var. Kentin atığı, birazdan diğer atıklarla birlikte depoya gidecek. Ayrılmadan önce soruyor: “Ne yazacaksın sen yani şimdi benim hakkımda ağabey?” Aldığım notları düzenledikten sonra ne çıkacağına bakacağımı söylüyorum. “‘Ekmek parası için çalışıyor’ yazarsın ağabey” diyor. Hayatta kalmak ve yaşamak arasında bir sınır var; çöp konteynırının üzerinden geçiyor.

Referanslar

Oran, S., (2017), Sınıf ve Kültürel Kimlikler Üzerinden Katı Atık Toplayıcılarının Gündelik Çalışma Pratikleri: Ankara İlinde Nitel Bir Araştırma, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Uğurlu, Ö., (2015), Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ‘Çevresel Hassasiyeti İhya’ Etme Politikaları: Yapar Gibi Yıkmak”, M. Koray, A. Çelik (ed.) içinde, s. 279-299.

İstanbul Planlama Ajansı (2022), Kentin Yükünü Sırtlananlar: İstanbul’un Katı Atık Toplayıcıları.

(*) Susam Bülten sayı 1, 7 Mart 2025, Research İstanbul