Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın Saraçhane’de yaptığı açıklamalar, Kürt halkının onuruna ve mücadelesine yönelik kabul edilemez bir saldırı niteliğinde. Yavaş, “Doğu’da paçavra olan bayraklar sallanırken, oradaki polisler pamuk şekeri dağıtıyor” ifadeleriyle, Newroz’u -Kürt halkının binlerce yıllık direniş geleneğinin sembolü- aşağılayarak, devlet kurumlarının ırkçı pratiklerini meşrulaştırmaya çalıştı. Bu sözler, yalnızca bir belediye başkanının değil, iktidarın Kürt karşıtı politikalarını sıradanlaştıran sistemik bir zihniyetin tezahürüdür.
Irkçılığın Kurumsallaşmış Yüzü
Yavaş’ın “paçavra” tanımlaması, Kürtlerin kültürel ve siyasi taleplerini, sembollerini hedef alan ayrımcı bir dilin parçasıdır. Newroz kutlamalarını “suç”muşçasına gösterme çabası, devletin Kürt halkına yönelik tarihsel inkar ve baskı politikalarıyla uyum içindedir. Van Barosu’nun suç duyurusu kararı, bu söylemin yasalardaki karşılığının olması kadar toplumsal hafızada yer eden devlet şiddetinin de bir yansımasıdır. Ancak sorun, Yavaş’ın bireysel tutumundan öte Kürt düşmanlığının burjuva siyaset alanında nasıl araçsallaştırıldığına işaret ediyor.
Kürt Halkının Oy Verdiği Bir İsmin Utanmazlığı
Yavaş’ın seçimlerde kendisini destekleyen Kürt seçmenlerin haklarını hiçe sayarak ırkçı söylemler üretmesi, burjuva siyasetin çürümüşlüğünü gözler önüne seriyor.
Bu tutum, yalnızca bir kişinin değil sistematik olarak Kürtlerin siyasal katılımını manipüle eden bir düzenin sonucudur. Toplumsal kutuplaşmayı derinleştiren bu açıklamalar, halkların eşitliği ve kardeşliği idealini değil iktidarın böl-yönet stratejisini besliyor.
Yavaş’ın özür dilemesi ancak vicdani bir adım olarak anlamlı olacaktır. Ancak asıl gereken bu tür söylemleri üreten zihniyetin köklerine karşı mücadeledir. Türkiye’de Kürtlerin anadilinde eğitim hakkından, siyasi temsile, kültürel kimliğin tanınmasına kadar uzanan demokratik talepler ancak anti-emperyalist ve anti-faşist bir hattın parçası olarak sahiplenildiğinde anlam kazanır.
CHP yönetimi Yavaş’ın açıklamalarını bireysel bir “hata”ya indirgemeden devletin Kürt halkına yönelik tarihsel, yapısal şiddetiyle yüzleşmeye yönelmelidir. Belediyeler, halkların eşitliğini savunacak mevziler olmalıyken, Yavaş gibi isimlerin bu kurumları nefret söyleminin aracına dönüştürmesi kabul edilemez.
Mansur Yavaş’ın özür dilemesi Kürt halkının inkâr edilen haklarının teslim edilmesine dönük küçük bir adım olacaktır. Kürt halkının haklarına saygı duymayı öğreneceksiniz.