Kripto Para ve Dijital Meta Fetişizminin Külleri



Yükselen grafiklerin parıltısı, emekçilerin birikimlerini yutan dijital bir yanılsamayı gizliyor. Kripto, kapitalizmin eski tuzaklarının blokzincirli yeni yüzünden ibaret


Kapitalizmin bu yeni yüzyılında, sermayenin en yabancılaştırıcı ve içi boş illüzyonlarından birine tanıklık ediyoruz. Her şeyin -hatta umudun bile- dijital bir metaya dönüştüğü bu çağda kripto para, etrafında örülen “devrim” ve “özgürlük” anlatılarıyla parlatılmış modern bir yanılsama alanına dönüşmüş durumda. O parıltının altında ise sosyal medya aracılığıyla kitleselleştirilmiş bir halüsinasyon ve bu dijital ateş çemberinde gerçek anlamda yıkıma uğrayanın yine emekçiler olduğu çıplak bir gerçek yatıyor.

Kripto bize “merkeziyetsizlik” vaadiyle geldi. Ancak bu vaat kapitalizm tarihinde hiç de yeni değil. 17. yüzyılın Lale Çılgınlığı, 1720 Güney Denizi Balonu, 1929 borsa çöküşü ve 2008 türev balonu… Hepsinin arkasında aynı mantık vardı: Üretimden kopmuş sermayenin hızlı kazanç vadeden her alana akın etmesi ve balon patladığında enkazın altında kalanların hep emekçiler olması. Bugün kripto, bu eski filmin blokzincirle güncellenmiş versiyonudur. Tek fark, artık bu balonu şişirmek için tüm dünyaya ulaşan dev bir propaganda makinesi var: Sosyal medya.

Eskiden piyasa dedikoduları borsa kulislerinde dönerdi. Bugün ise Twitter’dan TikTok’a, YouTube’dan Telegram’a kadar her platform birer dijital kumarhane ve kolektif halüsinasyon pazarına dönüşmüş durumda. “Finans fenomenleri” reklamını aldıkları projeleri bağımsız tavsiye gibi sunuyor, hiçbir işe yaramayan token’lar yapay bir hype’la şişiriliyor, sahte kazanç hikâyeleri milyonlarca kişiye pompalanıyor. Burası artık klasik anlamda bir piyasa değil bir rüyanın, bir “erken girip zengin olma” fantezisinin fabrikası. Enerji israfını, kod hatalarını, büyük balinaların manipülasyonlarını görünmez kılıyorlar. Geriye yalnızca yükselen grafikler ve bitmek bilmeyen “gelecek potansiyeli” masalları kalıyor. Emekçi ise bu grafiğin dipsiz bir kuyu olduğunu, en tepe fiyatlardan girip en dibe sürüklendiğinde anlıyor.

Peki neden giriyor insanlar bu oyuna? Çünkü çaresizlik derinleşiyor. Ücretler eriyor, kiralar uçuyor, güvencesizlik büyüyor. Sosyal medyada ise her gün “günde 1000 dolar kazanan” insanların hikâyeleri dolaşıyor. Sistem emekçiyi üreten bir özne olmaktan çıkarıp, bireysel şans arayan bir spekülatöre dönüştürmenin yolunu açıyor. Kayıp sadece para değil o parayı biriktirmek için harcanan emek-zamanı, psikolojik yıkım ve en önemlisi kolektif dayanışma bilincinin yerini bireysel kurtuluş yanılsamasının alması…

Bu yüzden kripto, geçmişteki Ponzi şemalarından ya da piyasa balonlarından ayrık bir “tarihsel hata”dan ziyade finansallaşmış ve dijitalleşmiş kapitalizmin doğal bir ürünü. “Bankasız özgürlük” diye pazarlanan şey aslında şudur: Tüm toplumsal denetim mekanizmalarının devre dışı kaldığı, tamamen sermayenin insafına bırakılmış bir piyasa. Bu, emekçi için özgürlük değil tam bir savunmasızlık halidir.

Gerçek özgürlük ise dijital defterlerde, metaverse hayallerinde ya da sonsuz token evrenlerinde değil değerin tek gerçek kaynağı olan toplumsal emeğe sahip çıkmakta yatıyor. Kripto çağının bize gösterdiği şey, kapitalizmin ne kadar içi boş, spekülatif ve yıkıcı bir evreye sürüklendiğidir. Bu dijital küllerden çıkarılacak ders, bireysel kurtuluş hikâyelerinin bir yanılsama olduğu gerçeğidir. Gerçek kurtuluş, ürettiğimiz değer üzerinde söz sahibi olmak ve bunun için sanal olmayan somut dünyada örgütlenmektir. Mücadelemizin odağı, ekranlarda parlayan grafikler değil giderek yoksullaşan hayatlarımızı değiştirme uğraşı olmalıdır.

Alınteri okuru