Ozan Zöngür
Avcılar Belediyesi’nde Fen İşleri ve Park Bahçeler biriminde çalışan 400’den fazla işçi, beş gündür sabahları belediye önünde toplanarak belediye başkanı Handan Toprak’tan ödenmeyen maaşlarını istiyorlar.
2016’nın Kasım ayından itibaren fen işleri ve park bahçelere geçen Belediye-İş üyesi dört yüze yakın temizlik işçisi -öncesi de olmakla birlikte- o günden bu güne düzenli maaş alamamakta, buna bağlı olarak belirli aralıklarla da olsa örgütlü oldukları sendikayla birlikte eylemlerini sürdürerek maaşlarının düzenli ödenmesini istemekteler.
Ne var ki bu haklı istek ve talepler belediye başkanı Handan Toprak tarafından ciddiye alınacak bir eylem ve mücadele çizgisiyle buluşmadığı sürece de pek dikkate alınacak gibi görünmüyor. En fazlasıyla yasal ve hukuki zorunluluğun getirdiği sorumlulukla ya maaşların bir kısmı yatırılarak işçilerin mevcut öfkesi yatıştırılacak ya da üst üste biriken tüm maaşlar ödenerek bir sonraki borçlanma dönemine kadar evli evine, köylü köyüne döndürülerek süreç kendi içinde daha da açmazlara sürüklenip çürümeye terkedilecek…
Kaldı ki direnişin kazandığı boyutu sadece ücretlerin ödenmesi ya da düzenli ödenmesi gibi talepler üzerinden kurmak da yanlış olacaktır. Son iki yılda yaşanan pratikler de göstermiştir ki belediye bünyesinde çalışan hiçbir taşeron işçi ne belediye yönetimine ne de Başkan Handan Toprak’a güvenmemektedir. Güvenmeleri de mümkün değildir. Toprak’ın sendika ve işçilerle yaptığı görüşmelerde takındığı samimiyetten uzak, bencil, kibirli ve emek düşmanı tavırları sadece güven sorunu değil, aynı zamanda işçilerde öfke ve kini de içeren bir duygu ve yaklaşım yaratmaktadır.
‘Sosyal belediyecilik’ anlayışını Avcılar’ın orta ve üst sınıflarına yönelik bir görev ve hizmet anlayışından ibaret gören Handan Toprak’ın bu çevrelerle kurduğu yakın ilişki ve belediye olanaklarını bu kesimlerin ihtiyaçları söz konusu olduğunda en cömerdinden seferber etmesi de tepkileri çeken başkaca nedenler arasında sayılmaktadır.
Maaşlarını isteyen işçilere ‘bütçemiz yok’ demekten başka bir açıklamada bulun(a)mayan Handan Toprak, işçiler ne zaman belediye önünde eyleme geçse bu gerekçenin işçiler tarafından haklı ve anlaşılır görülmemesine de öfke duymaktadır. Çünkü açlık, yokluk ve sefalet sıkıntısını 4, 7 ve 8 aydır maaş alamayarak en derinden yaşayan işçilerin ne yaşadıkları onun için zerre kadar önemli değildir. Onun için önemli ve değerli olan şey varsa o da gerektiğinde tüm fedakarlıkları hiçbir itirazda bulunmadan kendisinden karşılayacak işçilerinin olmasıdır.
Tek sorun Handan Toprak mı?
Avcılar Belediyesi işçileri yaklaşık üç yıldır eylem halindeler. Dolayısıyla hem gerekli direnci gösterecek bir yeteneğe hem de işçilerin birbirine duyduğu güven ve dayanışma bilinciyle mücadeleyi yükseltip kazanımlarını arttırabilecek somut ve pratik bir deneyime sahipler. Fakat şunu da eklemek gerekiyor ki, bu deneyim ve tecrübeye sahip oldukları kadar dünkü yaptırım gücünü de bir nebze yitirdiler. Bugün direnişte olan birçok işçi daha önce temizlik işçileri olarak çalışıyorlardı ve temizlik işlerinde çalışan bu işçiler semtin çöplerini toplamayarak hem mahalle halkı üzerinde oluşan tepkiyi belediyeye yönlendirebiliyorlardı hem de yaptıkları işin doğası gereği grevin sonuçları belediye açısından olumsuz etkiler yaratabiliyordu. Grev ve direnişle yaptırım gücü olan bu işçilerin fen işleri, park-bahçeler ve veterinerlik gibi birimlere geçmesiyle görece daha güçlü olan yaptırım gücü zayıfladı, bu da görünen bir gerçeklik olarak hesaba katılmalıdır.
Temizlik işlerinde çalışan işçilerin maaşlarının düzenli verilmesi de bunu göstermektedir. Geçen seneki direnişin yarattığı etkinin kendisine ne kadar pahalıya mal olduğunu iyi bilen Handan Toprak bu gerçeklikle hareket ederek farklı bir taktik izlemeye çalışmıştır. Temizlik işlerinde çalışan işçilerin ücretlerini zamanında ödeyerek hem olası bir mahalle baskısı ve olumsuzluklardan kurtuluyor hem de yarısı sendikasız olan bu işçilerin direnen işçi arkadaşlarıyla birleşmesini önlemeye çalışıyor. Fakat anlamadığımız bir noktada var ki, o da 450’ye yakın temizlik işçisi arasında 250’ye yakın sendika üyesi işçi bulunmasına rağmen bu gücü direnişe neden yansıtmadığıdır. Belediye-İş Sendikası bu açığı ve yaptırım gücünü ancak bu işçileri dayanışma içinde doğru ve etkili örgütleyerek kapatabilir ve kazanabilir.
Bugün direnişin beşinci günü olduğunu belirtmiştik. Bu beş günde ne işçilerle ne de sendika ile muhataplık kurmayan Handan Toprak, küçük ama etkili olabilecek kimi kurnazlıklarla üstündeki basıncı azaltacak planlar da düşünebilir. İşçilerin direnişini ‘seçim öncesi CHP’yi yıpratmak ve AKP’nin ekmeğine yağ sürmek isteyenlerin planı’ olarak kodladığı açık bir manipülasyonla semt halkına ‘demokrat’ gözükmeyi de hesaba katacak bir kadından bahsediyoruz burada. Neredeyse her gün belediye önündeki işçileri provoke eden ‘ablalara ve teyzelere’ rastlıyoruz. 15 Temmuz darbe girişimini herkesten önce fırsata çevirmeye çalışan bir Handan Toprak’ın seçim sürecinin hassasiyetini dahi işçilere karşı bir koz olarak kullanabileceği de akıldan çıkmamalı.
İş dönüp dolaşıp Belediye-İş’in açık ve net bir tutum takınamamasına geliyor. Zaten sürecin bu raddeye dayanıp Handan Toprak’ın bu kadar pervasız ve kayıtsız davranmasına neden olacak tüm tavır ve tutumlarının arkasında da bir türlü karşısında görmediği pratik, sonuç alıcı ve militan bir mücadelenin eksikliği yatıyor. Değil suratına inecek bir tokadın, rüzgarını dahi hissetmediğinden gidip farklı sendikalarla el atından sinsi pazarlıklar yapabiliyor.
Belediye-İş’e önerimizdir; aradığı pratik, sonuç alıcı ve militan mücadeleyi çok uzaklarda aramasın. Hemen yanında, yanı başında duran öfkeli işçilerin yaratıcı eylemlerine ve onların inisiyatifine güvenen bir yaklaşımla yakınlaştığında aradığı şeyin burada olduğunu görecek.
5’inci gününü dolduran eylemler gösterdi ki işçiler geçen seneki direnişten daha güçlü ve örgütlü. Hem sayıca hem de nitelik olarak… Önemli olan bu gücü işçilerin taban iradesine dayanan kolektif bir akıl ve mücadele isteği üzerinden örüp şekillendirmekte. Yoksa o belediye önüne daha çok gidip gelinmeye devam edilir…