Bu devasa yapılar, binalar, yollar, stadyumlar, kapalı salonlar, kapıldıkları coşku sonucunda Hitler’i iktidara getirmiş olan kitlelerde, Hitler artık olmadığı zaman da coşku uyandırabilmelidir. Yerine geçecek olanlar, bunu onun gibi yapamayacaklarından -çünkü o eşsizdir- Hitler onlara en iyi yardımcı araçları, kitleleri coşturmanın bu türünün geleneğine hizmet eden ve örnek niteliğiyle oluşturulmuş mekanları bırakacaktır. Bunların Hitler’in yapıları olmaları, onlara kendine özgü bir atmosfer kazandırmaktadır. Kendi kölelerinin, kendisi tarafından coşturulmuş kitlelerin anısı, zayıf haleflerine yardımcı olacaktır. Bu haleflerin bu mirası haketmeleri bir olasılıktır, dahası güçlü bir olasılıktır; ama ne olursa olsun, Hitler’in kendi kitleleri aracılığıyla kazanılmış olan iktidar, varlığını böylece koruyabilecektir.
Sonunda önem taşıyan, doğal olarak iktidardır. “Kitle kapları”na ek olarak saray makamı olarak adlandırılabilecek iktidar makamı, yani Hitler’in başbakanlık binası (Reichskanzlei) -Hitler’in sarayı- yer alır; bunun yakınında da güçleri Hitler’den kaynaklanan bakanlıklar bulunacaktır. Hitler, özel bir kapris sonucu eski Reichstag binasını korumayı düşünmektedir Onda bu hevesi uyandıran, herhalde ölçüler arasındaki farklılıktır. Yeni dev binaların yanında eski Reichstag kimbilir ne kadar küçük kalacaktır!
Hitler’de sürekli bir boş ölçüşme vardır ve bu savaşta gerçekleşir; aşabilen sürekli galiptir. Savaşın kaçınılmazlığına ve her türlü istemin zaferlerle haklı kılınabileceğine ilişkin tasarım Hitler’de o denli kökleşmiştir ki, kendisi için bir yenilgiyi asla hesaba katmazsa da böyle bir olasılığın yine de gerçekleşmesi durumunda yıkılmayı kendi tarafının hakedeceğini düşünür. Daha güçlü olan daha iyi olandır, galip gelmek daha güçlü olanan hakkıdır. Olanaklar elverdiği sürece Hitler, düşmanlarını aldatarak kansız zaferler kazanır. Bu zaferleri, kanlı olması gereken son zafer için bir destek sayar, çünkü kan dökülmeksizin hiçbir şey yeterince geçerlilik kazanamaz. Ribbentrop’un yaptığı, yapmış olmakla övündüğü ama hemen bozulan anlaşmalara Hitler kahkahalarla güler. Anlaşmaları her şeyden önce kan dökülme pahasına olmadıkları için ciddiye alamaz; anlaşmalara güvenen hasım politikacıları ise savaştan korktukları için yozlaşmış sayar.
Ancak Hitler’in boy ölçüşmek ve aşmak hırsı, yalnız savaşlarda belirginleşmez. Bu olgu, onu bulaşıcı bir hastalık gibi egemenliği altına almıştır; aşmak hırsı sürekli ve her biçimde dile getirilir; her hastalığa iyi gelen bir ilaç gibi, bütün durumlarda kullanılır. Birbirlerini aşsınlar diye aynı görevin iki ayrı kişiye verilmesi Hitler için önemlidir.
Yeryüzünde dikkat çekici olup da Hitler’i boy ölçüşmeye kışkırtmayan bir şey yoktur. Napoleon, onun rekabet hırsını hiç kuşkusuz en çok kamçılayan kişidir. Zafer Anıtı’na giden Champs Elysees 2 kilometre uzunluğundadır: Hitler’in yaptıracağı görkemli cadde ise yalnızca daha geniş olmakla kalmayacak, uzunluğu da 5 kilometreyi bulacaktır. Zafer Anıtı’nın yüksekliği 50 metredir, Hitler’in düşündüğü Zafer Anıtı’nın yüksekliği ise 120 metredir.
[Sözcüklerin Bilinci, Elias Canetti, 97-99]