3. Havalimanı direnişi: İşçilerin Gezi’si



3. Havalimanı direnişi, tutuklanan sendikacı ve işçilerle dayanışmak için Almanya’da yapılan etkinliklerden ikincisi Frankfurt kentinde, Kültürlerarası Gençlik Derneği’nde (Interkulturelles Jugendlich) düzenlendi


Hepimizin umudunu tazeleyen “işçilerin Gezi’si” denilebilecek 3. Havalimanı işçilerinin isyanı devasa öfke patlamasının dışavurumuydu. İki sınıfın açık çarpışması, karşı karşıya gelmesiydi.

Tutuklu sendika yöneticileri ve işçiler ile dayanışma etkinliğinin ikincisi Almanya’nın Frankfurt kentinde Kültürlerarası Gençlik Derneği’nde (Interkulturelles Jugendlich) düzenlendi.

Düzenlenen etkinliğe İnşaat İş Sendikası avukatlarından Kazım Bayraktar, İnşaat İş Ankara Temsilcisi Murat Can Çoban ve ATİK Eşbaşkanı aynı zamanda IG Bau İşyeri Temsilcisi Süleyman Gürcan konuşmacı olarak katıldı.

İlk konuşmacı İnşaat İş sendikası avukatlarından Kazım Bayraktar sözlerine içerdeki 3. Havalimanı işçileri ve İnşaat İş Temsilcilerinin selamlarını getirdiğini söyleyerek başladı. Birebir tanık olmadığı fakat içerdeki tutuklu işçiler, sendika temsilcileri, bırakılanların anlatımları, yansıyan görüntü ve videolar ile aslında bu sürecin başından beri birçok kişi gibi tanığı olduğunu söyleyerek sözlerini sürdürdü.

3’üncü Havalimanı işçilerinin devasa öfke patlamasının İnşaat-İş’in de o bölgede bir büro açmaya hazırlandığı, çeşitli bağlantılar kurduğu bir süreçte patladığını söyleyerek devam eden Bayraktar konuşmasına şöyle devam etti.

3’üncü Havalimanı işçilerinin isyanına, devletin söylemiyle 10 bin, gerçekte 20-25 bin işçinin yağmur altında çamurlar içinde servis beklerken devasa öfke patlamasından yola çıkarak hepimizin umudunu tazeleyen “İşçilerin Gezisi” diyorum. Kolektif işçi bilincinin ve koşullarının yeşermesinin en zor olduğu bu alanda patlayan isyan bu umudu verdi. Fakat Gezi gibi işçiler de örgütsüzdü.

 

Devletin prestij projesi, binlerce dönümlük bir alana yayılmış işyerinde patlayan isyanın başladığını haber almalarından itibaren (Dev Yapı İş ve İyi Sen gibi sendikaların çalışmalarının ve üyelerinin de olduğu bölgeye) İnşaat İş Sendikası temsilcileri, isyanı üretimden gelen gücün kullanımına, taleplerin elde edilmesine kadar greve doğru evriltmeye çalıştılar.

Bayraktar, önemli derslerle dolu anlatımında, sermaye kesiminin alışılageldik sendikacı kalıplarıyla, sarı uzlaşmacı sendikacılığın rezaletinin tecrübelerine alışık jandarma komutanının yaklaşımını aktardı.

Mademki sendikacısınız hadi işçileri yatıştırın” İşçilerin ise sendikalara güvensizliğini “Bu güne kadar nerelerdeydiniz” diyerek yansıttığını fakat İnşaat İş Sendikası’nın birkaç yöneticisinin sabırlı, samimi çabalarıyla, işçilerin onları işverenle görüşmeleri yürütmesini istemeye, tanımaya, hatta gözaltından korumak için bütün gece baraka baraka saklamalarına geçiş yapabildiklerini söyledi.

İGA temsilcisi yedi işçinin ölümünden sorumlu olarak yargılanıyor.

İGA patronları ilk elde sendikayla görüşme talep ediyor. Sendika görüşmeye işçilerle birlikte katılacağını, farklı bölümlerden işçilerin temsilciler seçerek görüşmelere katılmasını istiyor. İşçiler kendi aralarında seçtikleri19 temsilci ve sendikacılarla görüşme masasına oturuyorlar. Masada kaymakam, jandarma komutanı ve İGA’yı temsilen Kadir Samsunlu var. Kadir Samsunlu hepinizin bildiği gibi Cengiz Holding ve İGA temsilcisi yedi işçinin ölümünün asli sorumlusu olarak yargılanan bir kişi. Samsunlu, ‘taleplerinizi yazın’ diyor. O 15 talep orada kağıda dökülüyor. Siz işbaşı yapın bunları çözeriz sorun değil’ deniyor. Fakat işçi temsilcileri ve sendikacılar taleplerin kabul edildiğine dair yazılı taahhüt istiyorlar. Kadir Samsunlu imza atmaya yanaşmıyor. Tam da bu sırada iki sivil kişi göze çarpıyor. Görüşmeci işçiler ve sendika temsilciler bunları işveren temsilcisi sanıyor fakat İGA patronlarının arkasında dolanan sivil giyimli kişilerin Arnavutköy ve Eyüp kaymakamları olduğunu sonradan öğreniyorlar.

 

İmza yoksa işbaşı da yok!

 

İmza atılana kadar işbaşı yapılmaması kararı alınıyor. İşçilerin öfkesi bu görüşme sonrası daha fazla artıyor. Jandarma ve polis orantısız güç kullanıp işçilere saldırıyor. Gazlı, tazyikli su saldırısı üzerine işçiler barakalara çekiliyorlar.

 

Jandarma sendikacıların peşine düşüyor. İşçilerden onları kendilerine teslim etmelerini istiyorlar. İşçiler direnişte yanlarında gördükleri ve güvendikleri öncü işçileri barakadan barakaya kaçırarak saklıyorlar. Bunun üzerine jandarma ve polis daha fazla yığınak yaparak saldırı hazırlığına girişiyorlar. Gece 01:00 sularında koğuşların kapıları koçbaşılarıyla kırılarak saldırı başlıyor. Tarihe geçecek bir rakam, 600’e yakın işçi gözaltına alınıyor. Gözaltı kaydı olan işçi sayısı 404. Fakat kayıtlara geçmeyen 200 gözaltı daha var.

 

Gözaltında alınan işçi ve sendikacılarla avukatlar görüştürülmüyor, tartaklanıyor, fiziki saldırıya uğruyor. Avukatlar olarak ilk görüşmeyi ancak gözaltının 3. günü akşamı yapabildik. Bu kendi yasalarına bile aykırı. Gözaltında birçok işçiye işkence ve kötü muameleyle beraber ‘avukat istemiyoruz’ kağıdı imzalatılmış.

 O gün tayin edilen hakim

Savcı hiçbir işçinin ifadesini almadı. Dosyayı hiçbir şekilde incelemeden kafasında belirlemiş her şeyi. Kopyala yapıştır yöntemiyle 43 kişiye aynı suçlamayı yöneltiyor. Her şey önceden hazırlanmış. Hakim o gece oraya tayin edilmiş. Tutuklama kararından sonra başka yere tayin edilmiş.  Bu hukuksal değil, siyasal bir karardır.

Bürokrat değil sınıf sendikacısıyız

Daha sonra söz alan, hem öğrenci hem de inşaat işçisi olduğunu söyleyen İnşaat İş Ankara Temsilcisi Murat Can Çoban, sözlerine, Ankara katliamında ölümsüzleşen İnşaat İş yöneticisi ve kurucularını saygıyla anarak başladı.

İnşaat İş’in 200’ün üzerinde direnişinden 190’nının kazanımla sonuçlandığını söyleyen Çoban, 69 gün süren Sirkeci Postahanesi direnişinin, patronun sendikalarını tanımak zorunda kaldığı, işyeri uzmanlığını kabul ettirdikleri 8 bin işçisinin çalıştığı, Emaar şantiyesindeki direnişin, her gün gözaltıların yaşandığı kıran kırana mücadeleden sonra Boğaz Köprüsü işgaline evrilen Yapı ve Yapı İnşaat direnişlerinin kazanımlarını aktardı. Büyük havzalarda örgütlenmeyi hedeflediklerini söyleyen Murat Can Çoban gerçek sınıf sendikacılığı doğrultusuna adımlar attıkça, internet ortamından gören, Van’dan Adana’ya, İzmir’den başka kentlere kadar çok sayıda işçinin artık kendilerine ulaştıklarını aktardı.

Sendikanın tüzüğünü ve örgütlenme ilkelerini de anlatan Çoban, bürokratlaşmaya karşı aldıkları tedbirlerden birinin profesyonel sendikacılığı reddetmemekle beraber, sendikacının alacağı maaşın işçilerinkini geçmemesi, karısına şiddet uygulayan ve ırkçılık yapanların sendikadan uzaklaştırılacağı gibi sendikanın kırmızı çizgilerini anlattı.

Sınıf sendikacılığında ısrarlı İnşaat İş’in ATİK olarak her zaman yanında olacağız

Son olarak söz alan ATİK Eşbaşkanı ve IG Bau İşyeri Temsilcisi Süleyman Gürcan sözlerine sağlıksız yaşam koşulları ve iş cinayetleri sebebiyle yaşamını yitiren tüm işçileri anarak başladı. Gürcan, ATİK’in daha önce Türkiye’de süren işçi direnişleriyle nasıl dayanışmalar geliştirdiğini hatırlatarak bugün de Avrupa’da yaşayanlara aynı sorumluluğun düştüğünü belirtti. Herkesin bulunduğu alanda işçi sınıfının örgütlenmesi için adım atması gerektiğine dikkat çeken Gürcan, başka yerlerde süren direnişlere destek olmanın en önemli yolunun bu olduğunu belirtti. Daha önce IG Bau’nun Türkiye’de süren bir direnişle ilgili açıklama yapmak istememesi üzerine sendikada örgütlü işçilerin sendika yönetimine baskısı sonucu dayanışma mesajı yayınlamak zorunda kaldığını hatırlattı.

Gürcan sözlerini, “Sınıf sendikacılığında ısrarlı İnşaat-İş’in ATİK olarak her zaman yanında olacağız” diyerek noktaladı.

Daha sonra soru cevap bölümüne geçildi.