3’üncü Havalimanı direnişi nedeniyle tutuklanarak cezaevine konulan İnşaat-İş yöneticilerinin 14 Eylül’deki büyük isyanı ve sendikanın bu isyanı örgütlü bir güce dönüştürme çabasını anlattıkları yazının II. bölümünü yayınlıyoruz.
İnşaat-İş Yönetim Kurulu imzasıyla hazırlanan yazı şöyle devam ediyor:
“Tamam mı devam mı?”
Kamp alanına adım atan işçi heyeti yoğun bir kalabalığın slogan ve alkışlarıyla karşılandı. Sendika temsilcilerimiz toplantıda konuşulanları ve İGA yönetiminin tavrını işçilere açıkladı. “Tamam mı devam mı?” denildiğinde tüm işçiler “direnişe devam” kararı alarak hazırlıklara girişildi.
Akpınar kamp alanında 25 binin üstünde işçi olduğu düşünülüyor. Ve neredeyse bir şehri andıran görüntüsüyle binlerce işçi koğuşu bulunuyor. Sendika ve üyelerimizin bölgedeki sayısını düşününce diğer güne güçlü bir hazırlık yapabilmek ve filli bir grevi örgütleyebilmek neredeyse imkansız gibi görünüyordu.
Sendikamız dışında yer alan destekçi gruplarla ortak bir çalışma yürütmeyi hedefleyerek işçi temsilcisi arkadaşlarımızla yeni bir toplantı kararı alındı. Bu esnada diğer koğuşlarda bulunan işçilerle görüşüp, fiili greve hazırlık için bir ajitasyon-propaganda grubunun kurulması kararlaştırıldı. Bu grup akşam kampta bulunan kahveleri, koğuşları gezerek tüm işçileri greve çağıran çalışmalara başladı.
Diğer kamp alanındaki işçilerle temas kurarak Akpınar kampı dışındaki diğer iki kamp alanında da etkili olabilmek için akşam 19:30 civarında yeni bir toplantı kararı daha alındı. Diğer taraftan İGA’yla yapılan görüşmenin ardından hızlı bilgi akışı sağlanması amacıyla kurulan grup yeni üyelerle genişletildi.
İnşaat-İş temsilcilerini avlama teknikleri
Hazırlıklar bu eksende seyrederken kamp alanında bulunan HDP heyetinden milletvekilleriyle Dev Yapı-İş’ten bir arkadaşın jandarma zoruyla dışarıya çıkarılma olayı işçiler tarafından sendika temsilcilerimize iletildi. Bu olayın ardından içerde bulunan sendika temsilcilerimize kayıtlı olmayan numaralardan telefonlar gelmeye başladı. Telefonlarda yetkililerin sendika temsilcilerimizle görüşmek istedikleri belirtiliyor, bunun için kamp girişine gelmeleri isteniyordu. Bir taraftan da jandarmalar ikişerli halde koğuşlarda sendika temsilcilerimizi aramaya başlıyorlar. Maksatlarının sendika temsilcilerimizi dışarıya çıkarmak olduğunu anlamamak için saf olmak gerekiyordu. Sendika temsilcilerimiz, cevap olarak kesinlikle dışarıya çıkmayacaklarını belirterek kapatıyorlardı telefonlarını.
Sendika temsilcilerimiz jandarma tarafından fırıl fırıl aranırken ertesi günkü grevin hazırlıklarına güvenli bir şekilde devam ediyorlardı. Akşam saat 19:00 sıralarında sendika temsilcilerimize yemekhaneler bölgesinde bir hareketliliğin olduğu bilgisi ulaşıyor. İşçiler ve sendika temsilcilerimiz hareketliliğin olduğu yöne geçtiklerinde büyük bir işçi kalabalığının zapt edilemez bir öfkeyle patlamaya hazır bir bomba gibi dalgalandığına şahit oluyorlar. İGA yönetimiyle birlikte tugay komutanı, iki kaymakam ve çok sayıda güvenlik gücünün akşam yemeği için yemekhaneye geldikleri öğreniliyor.
Birlikte yemek komedisi
İGA ile gün içindeki görüşmede İGA yönetimine “İşçilerle teknik personelin ayrı yemekler yediği, işçilerin yemek yedikleri yerin bakımsız ve kötü olduğu, diğerlerinin ise daha iyi bir yerde daha iyi yemekler yediği” anlatılmış ve bu eşitsizliğin kaldırılması istenmişti. İşçilere sırf görüntü görüntüde “Bakın, bizler de sizinle aynı yemeği yiyoruz” mesajı vermek için yönetim yerinde yemeyerek işçilerin yemek yedikleri yemekhaneye gelmişlerdi. Aynı zamanda bu, kamptaki nabzı ölçmek için de iyi bir fırsattı onlar için. Bununla kalmayıp büyük bir pişkinlikle işçilere “gelin birlikte yiyelim” diyorlar. Ortalık iyice kızışmaya başlıyor. İşçilerin ortak bir dili vardı: Bizi aptal yerine koymayın!
İşçi kalabalığı gittikçe artıyordu. İGA ile yapılan görüşmede yer alan Arnavutköy Kaymakamı kapıya çıkarak işçilere sakin olmalarını isteyen konuşmalar yapıyordu. İşçiler ise İGA CEO’su Kadri Samsunlu’dan bir açıklama istiyorlardı. Yönetici heyet önce sendika temsilcilerimizi içeri çağırarak görüşme talebinde bulundular. Yöneticilerimiz içeri girdiğinde karşılarında İGA yönetimi ve Kadri Samsunlu’yu, tugay komutanı tuğgeneral, korumalar, takım elbiseli farklı insanlar ve jandarmayı kontrol eden albayı gördüler. Tugay komutanı sendika temsilcilerimize dönerek, “Dışardaki işçileri kontrol edin, yoksa ben kendi yöntemlerimle kontrol altına alırım” diyerek onları tehdit etmeye çalıştı. Bu kadar öfkeli bir kalabalığı kontrol edebilmenin tek yolunun Kadri Samsunlu’nun dışarıya çıkarak işçilerin taleplerinin karşılanacağına dair protokol altına alınmış yazılı bir açıklama yapması gerekiyor” diyen sendika temsilcilerimize tugay komutanının cevabı dikkat çekiciydi: “Siz her şeyi ne kadar da çok biliyorsunuz”. İşçilerin taleplerine dair hiçbir çözüm üretmek niyetinde olmayan İGA yönetimi, bu kararını bir kez de tugay komutanının ağzıyla iletmiş oldu.
Tehdit sökmedi, TOMA verelim…
Dışarıdaki öfke artık zapt edilemez hal almaya başlamıştı. Çok yakın bir yerde konumlanan jandarma, 2 TOMA ve 2 akrep tipi araç yemekhanelerin bulunduğu noktaya getirilerek işçilere saldırı için konumlandırıldı. Araçların motorlarının açık tutulması olası bir saldırı olasılığını güçlendirirken, işçiler de kendilerini korumak için vaziyet alıyorlardı. Sendika temsilcilerimiz bir yandan içerde görüşme adı altında taleplerin kabul edilmesi için uğraşıyor bir yandan da dışardaki işçilerin sakin olmalarını ve şimdilik beklemelerini söylüyorlardı. Sendika temsilcilerimiz işçilerin gittikçe kabaran öfkesi karşısında araçların başında duran albayla görüşmek istediklerini belirterek akrep ve TOMA’ların kontaklarının kapatılmasını istiyorlar. Kitleyi provoke edecek şeylerden uzak durmalarını iletiyorlar komutana. Hiçbir sonucun çıkmadığı bu ikinci görüşmeden İGA yönetimi, kaymakam, komutanlar ve korumaları jandarmanın aldığı geniş güvenlik önlemiyle hızlıca bölgeden uzaklaşıyorlar.
“Üretimden gelen gücümüzü kullanalım” çabası
Bu durum karşısında işçilerin öfkesi tabir-i caizse doruk noktasına ulaşıyor. Sendika temsilcilerimiz farklı farklı işçi gruplarına yönelerek direnişi greve çevirmeye uğraşıyorlar. Bu kadar kalabalık ve öfkeli bir kitleyi uzun süren uğraşlar sonucu kontrol altına alıp, diğer gün için kitlesel iş bırakma yani fiili grev için ikna ediyorlar. Sınıf mücadelesi içinde emeğini ve üretimden gelen gücünü kullanmayı bilmeyen bu işçiler, sorunu kabaca tek başına dövüşerek çözebileceklerini düşünüyorlardı. “Koğuşları yakalım”, “burayı yerle bir edelim”, “çıkalım göğüs göğüse dövüşelim. Yenilen arkasına bakmadan çekip gitsin” gibi önerilerle gelen işçilere “üretimden gelen gücümüzü kullanalım, yeri geldiğinde de göğüs göğüse çarpışalım” ve “ama ilk adım taleplerimizin kabul edilmesi için iş bırakalım” diyorlardı. Sendika temsilcilerimizin bu önerileri uzun çabalar sonucu tüm işçiler tarafından kabul görüyor.
Bu arada kamp alanında bulunan 3 sendika temsilcimizden biri işçilerin aldığı güvenlik önlemleri sonucunda kamp alanı dışına çıkarılıyor. Gece herhangi bir operasyonda ele geçme durumunda dışarıda içerideki işçileri tanıyan bir sendika temsilcisinin 15’inde örgütlenecek fiili grev için daha yararlı ve gerekli olduğunu düşünüyorlar. Bu önlemin yanı sıra sendika temsilcimizin ele geçmesi durumunda dışarıya bilgi verilecek sendika temsilcilerinin telefon numaraları güvenilir işçilere verilerek, içerden haber akışının devam etmesi için önlem alınıyor.
Operasyon başlıyor
Saatler gece 12:00’ye geldiğinde, işçiler dışarda özel bir hareketliliğin olduğunu sendika temsilcilerimize ulaştırıyorlar. Sayıları binleri bulan asker ve özel harekat timlerinin konuşlandırıldığı, yüzlerce gözaltı aracının ve yine yüzlerce akrep ve Altay denilen zırhlı aracın kamp çevresine getirildiği gelen bilgiler arasındaydı. Zaten gün içinde koğuşlara dönük özel bir baskının yapılacağı sürekli düşünülüyordu. Ve öyle de oldu. Burada belirtelim ki, içerdeki yüzlerce işçi sendika temsilcilerimizi özel olarak hedefleyen bu operasyona karşı onları özel olarak korumaya özen göstermişlerdir. Jandarma baskınında sendika temsilcilerimizin gözaltına alınmamaları için saat başı bulundukları koğuşların gizlice değiştirilmesi, gözetleme ekiplerinin kurulması, gerektiğinde güvenli çıkış için koğuşlar dahi hazırlanmıştı.
Operasyon başlatıldığında, işçilerin aldıkları güvenlik önlemleri sayesinde sendika temsilcilerimiz istedikleri an kamp alanından güvenli bir şekilde çıkabilirlerdi. Fakat temsilcilerimiz kamp alanında kalıp gelecek saldırıyı işçilerle aynı koşullarda göğüslemenin doğru olduğu kararını vererek kamp alanında kalmışlardır.
Çok sayıda jandarma ve özel harekat timinin katılımıyla gece 02:00 gibi operasyon başladı. Koğuşlara zorla girme, kapıların kırılması, işçilere yönelik şiddet ve cebir kullanılması, özel olarak hazırladıkları ‘arananlar’ listesiyle isimlerin sorulması gibi bir dizi baskı ve sindirme aracı kullanılarak 2 bin 700 işçi gözaltına alındı. Bunlardan çoğu araçlarda sorgulanıp bırakıldı. Operasyonu yöneten jandarma komutanı sendika temsilcilerimizi gözaltına alınca yanlarına gelerek “Size kaçamayacağınızı söylemiştik” diyor. Temsilcilerimizin yanıtı ise “kaçan mı var ki?” olmuştur.
Temsilcilerimize işçilerden uzak “köşeler”
Temsilcilerimiz, gözaltına alınan işçilerden uzak tutularak hızla kaçırılmışlardır. İGA yönetiminin kamp alanında bulunan Özel Güvenlik Merkezi’nde sabaha kadar tutulduktan sonra Arnavutköy Yavuz Sultan Selim Polis Karakolu’na götürülmüşlerdir. Kamp alanında bulunan iki sendika temsilcimizin gözaltına alınmasından 10 dakika sonra kampta bulunan işçiler dışarda bulunan sendika yetkililerimizi arayarak durumu bildiriyorlar. Gece kamp alanından dışarıya çıkan sendika temsilcimiz ise İstanbul’a dönerek, sabaha karşı 03:00’te başka bir sendika yetkilimizle 3. Havalimanı’na doğru yola çıkıyorlar. Kamp girişine ulaştıklarında sabah saat 05:30 civarıydı. Kamp alanına büyük bir yığınak yapıldığını görerek günün ışımasını beklemeye karar veriyorlar. Kamp içindeki üyeleri arayan temsilcilerimiz gözaltı furyasında üyelerimizin de paylarına düşeni aldıklarını anlıyorlar.
Sabah saat 06:00 gibi HDP milletvekili Erkan Baş’ın kamp kapısında jandarma müdahalesine maruz kaldığını duyduklarında soluğu orada alıyorlar. Milletvekilinin jandarma tarafından iteklendiğini gören sendika yetkililerimiz hızla milletvekilinin iki koluna girerek kalkanlara karşı durmaya çalışıyorlar. Sendika temsilcilerimiz kamp alanının girişinde gördükleri işçilere dönük sesli ajitasyon konuşmaları yaparlarken, jandarma tarafından yaka paça gözaltına alınarak kamp alanında bulunan İGA Güvelik Amirliği binasına götürülüyorlar. Burada uzun bir süre kelepçeli olarak işçilerden ayrı bir odada bekletilmelerinin ardından Arnavutköy Jandarma Karakolu’na götürülüyorlar.
İsyanı örgütlü bir yapıya büründürmek
Sonuç olarak sendika olarak tarihten bugüne kadar gerçek anlamda sınıf sendikacılığı ilkeleri doğrultusunda hareket etmeye çalıştık. Eksiklerimiz, zaaflarımız, zayıf yanlarımız ve tüm olanaksızlıklarımıza rağmen bu ilkelerden asla taviz vermediğimizi düşünüyoruz. 14 Eylül tarihinde 3. Havalimanı’nda kendiliğinden patlak veren büyük isyana hazırlıklı olmadığımız aşikar. Sendika Yönetim Kurulu’muz, kısa süre önce, 3. Havalimanı şantiyesini pilot çalışma alanı olarak belirlenmesi kararını almıştı. Akpınar Köyü’nde sendikamızın şubesini açmaya dönük hazırlıklarımız ve bölgede yürüteceğimiz geniş bir kampanyanın ön gününde karşılaştık bu isyanla.
Fakat isyanın patlamasının ilk saatlerinden başlayarak sonuna kadar bu isyanı örgütlü bir yapıya büründürmek ve kazanımla sonuçlandırmak için elimizden geleni yapmaya çalıştık. Bundan sonra da yapmaya çalışacağımızdan hiçbir dostumuzun şüphesi olmasın. Düşmanlarımız ise kına yakmasınlar. Kına yakmasınlar, çünkü 3. Havalimanı şantiyesi devam ediyor ve tamamlanma tarihi de resmi olarak 2028…
İnşaat-İş Yönetim Kurulu