‘Köle Değiliz’ diyenler basın toplantısı gerçekleştirdi



3. Havalimanı İşçileriyle Dayanışma Platformu, dün, 14 Eylül’deki direniş nedeniyle tutuklanan ve çıkarıldıkları ilk duruşmada “adli kotrol” şartıyla tahliye edilen işçiler ve sendika yöneticileriyle basın toplantısı gerçekleştirdi


3. Havalimanı İşçileriyle Dayanışma Platformu, “Köle değiliz, işçiyiz!” diyerek 14 Eylül’de isyan eden ve bu nedenle 3 aya yakın bir süre tutuklu kaldıktan sonra 5 Aralık’ta çıkarıldıkları ilk duruşmada “adli kontrol” şartıyla tahliye edilen havalimanı işçileri ve sendika yöneticileriyle birlikte basın toplantısı gerçekleştirdi.

Dün saat 14:30’da Taksim’deki Eğitim-Sen İstanbul 6 Nolu Şube’de gerçekleşen basın toplantısında salona “3. Havalimanı İşçilerinin Haklı İsyanı Yargılanamaz! Daha Önce Biz Kazandık Yine Biz Kazanacağız!” yazılı pankart asıldı.

İşçilerden Teyip Kırğın, İnşaat-İş temsilcilerinden Basın Sözcüsü Uğur Karadaş ve Özkan Özkanlı’yla Dev Yapı-İş Başkanı Özgür Karabulut’un katıldığı toplantıda, direnişin nasıl bir zemin üzerinden mayalandığı, direniş sürecinde, operasyon anında, gözaltı ve cezaevlerinde neler yaşandığı anlatılarak, dayanışmanın önemine vurgu yapıldı.

İşçiler ve sendika yöneticileri işçi sınıfının bu en örgütsüz bölüğünün 3 Havalimanı direnişiyle sadece ölümleriyle değil, direnişleriyle de gündeme geleceklerini gösterdiklerini vurgulayarak, örgütlenme ve direnme hakkını kullanmaya devam edeceklerini vurguladı.

Teyip Baran Kırğın: Patronlar insanların çaresizliğini kullanıyor

Toplantıda ilk sözü tahliye olan havalimanı işçisi Teyip Baran Kırğın aldı. 14 Eylül’den 1 ay önce şantiyede çalışmaya başladığını belirten Kırğın, işi internetteki bir ilan üzerinden bulduğunu, kendisine 2500 lira maaş verileceği söylendiği için Urfa Siverek’ten İstanbul’a geldiğini fakat tam işbaşı yapacağı gün “Biz size 2500 lira demiştik ama ani bir kararla 1700 lira ücret verilmesini kararlaştırdık” denildiğini aktardı. Bunun insanların zor durumundan yararlanma ve zorla çalıştırılma anlamına geldiğini belirten Kırğın, “Ben 1200 kilometre yol gelmişim, bütün paramı harcamışım, üç gün bir sedirin üzerinde sabahlamışım. Şimdi ben 1700 liraya çalışmayıp ne yapacağım? Bin lira da verecek olsalar en azından yol parası biriktirinceye kadar çalışmak zorunda kalacağım. Fırsatçılıkla insanları kendi istedikleri koşullarda çalışmak zorunda bırakıyorlar” dedi.

‘Biz lüks yemekler istemedik, sadece sağlıklı ve temiz olsunlar dedik’

3. Havalimanı şantiyesinde işe başladığı ilk günden itibaren bütün sorunları yaşamaya başladıklarını dile getiren Kırğın “Bir yemek alacaksın kilometrelerce kuyrukta 45-50 dakika bekliyorsun ki, bir yemek alabilmek için” dedi. İGA CEO’su Kadri Samsunlu’nun çok çeşitli yemek olduğunu söyleyerek “Daha menüyü nasıl genişletelim?” dediğini hatırlatan Kırğın “Biz Kürdistan’dan gelen insanlarız bizim öyle lüks, şatafat beklentimiz yok, menüye dair de bir şey söylemedik. Biz yemeklerin hijyeninden, sağlıklı olmasından bahsettik. Doyabileceğimiz miktarda sağlıklı yemek talebinde bulunduk. Yemekler getirilirken çok çalkalanarak geliyor sanırım, aldığınız yemeğin ne olduğunu anlamak ve yemek mümkün değil, zaten yiyebilseniz de doyabileceğiniz bir yemek değil. Sabah kahvaltıda verilen paketli ürünlerin hepsinin tarihleri geçmiş ” dedi.

‘Her hastalığa Parol veriyorlardı’

Sağlıksız koşullarda barındıklarını ve çalışmak zorunda kaldıklarını da vurgulayan Kırğın, “Orada hasta olmamak mümkün değil, ama sağlık sorunlarımız da ciddiye alınmıyor. Zehirleniyorsun, iki tane Parol veriyorlar avucuna gidiyorsun. Orada herkes cebinde ilaçla geziyor. Hiçbir sağlık önlemi yok, insanlar tedavi de edilmiyor. Ben yemeklerden bir ayda tam üç kez zehirlendim” dedi.

‘Ortaçağ koşullarında çalışıyoruz’

Enerji odalarında taban yükseltme işi yaptığını belirten Kırğın, çalışırken hiçbir güvenlik önlemi alınmadığını belirterek, “Bir kaza yaşandığında bir tutanak tutulmuyor, işçi hastaneye de götürülmüyor, aynı şekilde işe devam ediyoruz. 08.00-17.00 arası çalışmak üzere geldik ama böyle bir çalışma sistemi yok. Sana iş veriyor ve bir hafta süre veriyor. Paranı alabilmek için bu işi yetiştirmek zorundasın. Her gün bir oda bitmek zorunda, o zaman ne olacak, gece de çalışmaya devam edeceksin. Yani ortaçağ koşullardı çalışıyoruz. Aydınlatma sistemi olmadan 20 kiloluk panelle 7 katı karanlıkta çıkıyoruz” dedi.

Kaldıkları koğuşların da son derece sağlıksız olduğunu aktaran Kırğın, “Leke içindeki küflenmiş yataklarda yatmak zorunda kalıyorduk. Tahta kurularından hepimizin vücutları yara içinde. İlaçlama yapılsın diyoruz yapılmıyor, tedavi edilmiyoruz” diye konuştu.

‘Kadın milletvekiline küfrettiler, görüşmemiz suç sayıldı, tehdit edildik’

Bir aydır havalimanı şantiyesinde çalışıyor olmasına rağmen kölece koşullar yüzünden isyan etme noktasına geldiğini aktaran işçi, aylardır hatta yıllardır orada çalışanların bu koşullarda isyan etmelerinin de doğal olduğunu ifade etti. Eyleme katıldığını çünkü kendisinin de aynı kölece koşullarda çalıştığını, “Böyle olmasa dahi binlerce insanın haklı taleplerle isyan edip eyleme geçtiği bir anda onların sorunlarına sessiz kalmam bir insan olarak mümkün değil yine katılırdım ve onlara destek olurdum” dedi.

Eylemin gerçekleştiği gün milletvekilleriyle görüştüklerini ve gözaltına alındığında milletvekillerine cinsiyetçi hakaretlerde bulunarak bunun bir suç olduğunun söylendiğini aktaran işçi, iddianamedeki suçlamalara da değindi.

‘Havaya kaldırdığım sol kolum suç delili’

Kırğın, sendika temsilcileriyle görüşmenin, WhatsApp grubunda yer almanın “Her Biji Hevalno”, “Haydi koğuşları gezin canlar”, “Direne direne kazanacağız” sözlerinin, yumruğunu havaya kaldırmanın suç delili olarak gösterildiğini belirterek “Bu havaya kaldırdığım sol kolum suç delili oldu” dedi.

‘Uyuşturucu satıcılarının yanına konulduk’

Tutuklandıklarında ise Silivri Hapishanesi’nde herbir işçinin ayrı ayrı adli tutukluların bulunduğu koğuşlara uyuşturucu kullanıcı ve satıcıları, katiller arasına konulduğunu aktardı. 20 kişilik koğuşlarda 52 kişinin kaldığını aktaran işçi, kendisine gönderilen kitap, gazete ve dergilerin verilmediğini, iktidara yakın kanalları izlemek zorunda bırakıldıklarını, pekçok hakarete maruz kaldıklarını belirterek “Hiçbir şekilde pişman değiliz, biz direnmek gerekiyordu direndik ve kazandığımızı da düşünüyoruz. Bundan sonra da kazanacağız. İşçiler sadece öldüklerinde gündeme gelmeyecekler direnişleriyle de gündeme geleceklerdir” diyerek sözlerini tamamladı.

‘Hiçbir şekilde pişman değiliz’

Silivri Hapishanesi’nde uyuşturucu nedeniyle tutuklananların bulunduğu koğuşa konulduğunu, kendisine gönderilen kitap, gazete ve dergileri hiçbir şekilde alamadıklarını aktaran Kırgın, “Hiçbir şekilde pişman değiliz. İşçiler sadece öldüklerinde gündeme gelmeyecekler artık. Bundan sonra direnişleriyle de gündeme gelecektir” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

İnşaat-İş Basın Sözcüsü Uğur Karadaş: Temsilcilerin seçilmesi ve taleplerin oluşturulmasıyla eyleme yön vermeye çalıştık

Eylemin hangi kölelik koşulları üzerinden hayat bulduğunun Kırğın’ın anlatımlarından da anlaşılabileceğini ifade eden Karadaş, konuşmasına İnşaat-İş’in isyanla nasıl ilişkilendiğini, sendika yöneticileri şantiye alanına gittikten sonra isyana yön kazandırmak için neler yaptıklarını anlatarak başladı. İlk olarak işçilerin kendi öz örgütlenmesini yaratmak için temsilcilerin seçilmesi ve taleplerin oluşturulmasını sağladıklarını ifade eden Karadaş, daha sonra İGA tarafından nasıl muhatap alındıklarını da anlatarak, iddianamedeki çarpıklıkları teşhir etti.

‘Bizi içeriye İGA’nın araçlarıyla götürdüler, masaya oturdular’

Kendilerinin iddianamede “sözde sendika” olarak tanımlandığını ve şantiyede bulunmalarının kriminalize edilmeye çalışıldığını hatırlatan Karadaş, şantiye içine bizzat İGA’nın gönderdiği araçlarla gittiklerini ve İGA’nın talebiyle görüşmeci heyete dahil olduklarını vurgulayan Karadaş, İGA CEO’su Kadri Samsunlu, kaymakam, jandarma komutanı gibi görevlilerle görüştüklerini aktardı. Taleplerin aktarıldığı fakat İGA CEO’sunun, “Benim bunlara imza atmaya yetkim yok” dediğini, burjuvazinin kibriyle işçi temsilcileriyle görüşmesini bile bir lütuf olarak gördüğünü aktardı.

İşçilerin çalışma koşullarının Kadri Samsunlu’nun görüş alanının dışında olduğunu, akşam saatlerinde tekrar korumalar eşliğinde ve tüm saldırı araçları hazır haldeyken gelmesinin ise hem işçilerin tavrına ilişkin havayı koklamak hem de güç gösterisi yapmak niyetini taşıdığını belirtti.

İşçilerin ve kendilerinin gözaltına alınma ve tutuklanma sürecini de anlatan Karadaş, işçilerin tutuklanmasını beklemediklerini, fakat haklı taleplerle isyan eden işçilere gözdağı verilmesi amacıyla tutuklandıklarını bununla da yetinilmeyip adli suçluların olduğu koğuşlara tek tek dağıtılarak işkencenin sürdürüldüğüne dikkat çekti.

“Gezi’yi burada mı planlıyorsunuz?”

İnşaat-İş Yönetim Kurulu Üyesi Özkan Özkanlı da, İGA’nın güvenlik binasında kimliğini açıklamayan sivil kişilerce ifadesinin alınmaya çalışıldığını, “Kimden talimat aldın?”, “Gezi’yi burada mı planlıyorsunuz?” gibi sorulara maruz kaldığını aktardı. Devletin de asker ve polisle sermayenin yanında olduğunu vurgulayan Özkanlı, iş cinayetlerine karşı değil, işçilere karşı hareket edildiğini belirtti.

‘Muhatap İGA olmasına rağmen masada devletin gücü vardı’

Sendika yöneticileri ve işçi temsilcilerinin İGA temsilcileri ile yapacağı görüşmelerde işçi temsilcilerini sayılarının belirlenmeye ve mümkün olduğunca az sayıda tutulmaya çalışıldığını aktaran Özkanlı, sorunun muhatabı IGA yetkilileri olmasına rağmen görüşmelerde devlet yetkilileri ve jandarmanın bulunmasına tepki gösterdi.

İşçilerle görüştükleri için onlarla birlikte gözaltına alınmanın ve tutuklanmanın kendilerine onur verdiğini, bir sendika temsilcisi olarak bugün yine aynı şekilde hareket edeceğini ve hiçbir baskının, tutuklamanın onları yıldıramayacağını belirtti. Sözlerini sendika temsilcisi olarak görevini yapmaya devam edeceğini söyleyerek sonlandırdı.

“Devlet görevini yaptı; patronların yanında, işçiye zulmetti”

Dev Yapı-İş Genel Başkanı Özgür Karabulut dayanışmanın önemine değinerek kısa bir tutukluktan sonra serbest bırakılmalarının bu dayanışma ile gerçekleştiğini belirerek, havalimanı işçilerinin kuralsızlığın kural olduğu bu işkolunda onurlu bir direniş gösterdiklerini vurguladı.

Orada öncü işçilerin ve sendikaların da devletin de görevini yaptığını belirten Karabulut, “Orada devletin görevi de patronların yanında olmak, onların çıkarı uğruna işçiye zulmetmekti ve bunu da yaptılar. Emniyetinden adliyesine kadar bunu yaşadık. Biz avukat arkadaşlarımıza ‘Biz bütün suçlamaları kabul ediyoruz. Cezamızı verin. Ama bu suç sayılanların bir gün bile yatarı yoktur’ dedik. Ama bizden öç alma mantığı var. Bu direniş işçiye örnek olmasın. Siz hakkınızı isterseniz, devletin yasalarının uygulanmasını isterseniz sonunuz baskıdır, coptur, cezaevidir demek için iki-üç aylık süreyle bizi cezaevinde tuttular” dedi.

Bir köle kampına dönen şantiyede işçilerin şu ya da bu şekilde halen direndiklerini hatırlatan Karabulut, bu dinamikleri örgütlemeye devam edeceklerini ifade etti.

Karabulut, işçilerin ve sendikacıların “adli kontrol” şartıyla tahliye edilmelerine de değinerek, bunun çalışma ve örgütlenme hakkının gaspı anlamına geldiğini, Platform’un şimdi de bu durumun kalkması için çeşitli girişimlerde bulunması gerektiğini ifade etti.

İnşaat-İş avukatı Ekin Güneş Saygılı: Eylemler değil, iş cinayetleri ve hak gaspları suçtur!

İnşaat-İşçileri Sendikası avukatı Ekin Güneş Saygılı, havalimanındaki eylemlerin değil, işçilerin iş cinayetlerine maruz kalmasının, işçi ve sendikacıların tutuklanmasının, gözaltında darp edilmesinin, kolluk kuvvetlerinin görevini kötüye kullanmasının suç olduğunu ifade etti. İşçi Baran Tayyip Kırğın ve sendika temsilcilerinin anlatımları sırasında aldığı notlar üzerinden yaşanan hukuksuzlukları, İGA ve devlet tarafından işlenen suçları dile getirdi.

Basın toplantısına katılanlar olarak dayanışma gösteren herkese teşekkür ederek, dayanışmayı büyüterek mücadelenin kazanılacağı belirtti.