LAZ ANASI -V



İnşaat-İş Örgütlenme Sekreteri Yunus Özgür’ün 3. Havalimanı direnişi nedeniyle tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’ndeyken kaleme aldığı öykünün son bölümünü yayınlıyoruz


Laz Anasının eşi karakolun önünde beklerken gözaltından salıverilenler alkışlarla karşılanıyordu. En çok alkışı kara çarşaf içerisinden yalnızca gözleri görünen Laz Anası haketmişe benziyordu. En azından karakol önünde saatlerce bekleyen kalabalık bunun böyle olduğunu hissettirmek istercesine daha gür sloganlar, ıslıklar ve alkışlarla karşılayarak göstermek istiyorlardı ona. O an Laz Anasının yüzünün kızarmasına neden olan alkışların sebebi Laz Anasının kara çarşafı değildi. Yaklaşık on gündür bulunduğu bu şehirde açlık grevindeki ortanca oğluna destek vermek için onlarca eyleme katılarak eylemlerin aranan yüzü olmasa da gözleri olmuştu. Dini bütün kara çarşaflı bir kadının sol çevrelerin eylemlerinde en ön saflarda yer alması da değildi alkışların daha gür çıkmasının sebebi. İlk kez gözaltına alınan Laz Anasını utandıran alkışların nedeni, karakol hücresinde gençleri ve diğer ana-babaları sahiplenerek o çok korktuğu, kendi deyimiyle sokakta gördüğünde bile ellerinin ayaklarının titrediği polislere karşı sergilediği gözüpek tavırdı.

Yaka-paça gözaltına alınarak hücrelere atılanlar arasında bulunan Laz Anasını fark eden polisler hücre kapısını açarak “Ana sen gidebilirsin” dediklerinde Laz Anasının sert bir ses tonuyla “Siz beni ne sanıyorsunuz! Üzerimdeki kara çarşaf nedeniyle beni buradan çıkararak günah mı çıkaracağınızı sanıyorsunuz! Hepimizi buraya zorla siz getirdiniz, şimdi de kapıyı açıp yalnızca benim gidebileceğimi söylüyorsunuz! Hiçbir yere gitmiyorum! Ya hepimizi birlikte bırakırsınız ya da kapıyı kapatıp, çekip gidin” sözleriydi bunca alkış ve Laz Anasına sarılmaların nedeni. Laz Anası o gün ilk kez karakol çıkışında dini inancına göre mahrem olan elleri sıkıp, kucaklaşmıştı herkesle. Laz Anasına “ Ana bak günah işliyorsun” diye şakayla takılan gençlere ise “Oğlumun arkadaşları mahrem değil” diyerek gülümsüyordu.

Aradan 10 gün geçmişti. Ortanca oğlan açlık grevinin ellili günlerine merdiven dayamıştı. 10 koca gün… Her günü açlık grevindeki çocuklarının ölmemesi için yerlerde sürüklenerek, coplanarak, gözaltına alınarak, hakaretlere uğrayarak, aşağılanarak geçen koskoca 10 gün.

Laz Anasının şehre adım atmasının ardından da 10 gün geçmişti. On gün önceydi bulduğu adreste bir köşeye çekilip, verilen sandalyeye oturarak ellerini ne yapacağını bilmeden birbirine kenetlemesi. 10 gün önceydi bulduğu adreste kuşku ile bakan onlarca gözün ağrılığı altında ezim ezim ezilmesi. Ve 10 gün önceydi ilk eyleme katılarak ortanca oğlanın arkadaşlarının sevgisini, saygısını ve güvenini kazanması.

Laz Anası 10 gün önce katıldığı eylemle birlikte büyük bir dönüşüm yaşadığını şakayla karışık inkar etse de, gerçekten de bu kadar kısa bir süre içerisinde, değişiminde ötesinde sıçramalı bir “başkalaşım” geçirmişti. Dine olan inancından hiçbir şey kaybetmeden oğlunun açlık grevine başlamasına neden olan taleplerin yerine getirilmesi için elinden geleni yapıp, eylemden eyleme koşturmuştu. Ortanca oğluna “vazgeç” demekten, “sonuna kadar diren” demeye varan bir değişimdi Laz Anasının yaşadığı.

Laz Anasının çocukluğundan bugüne, yetiştiği aile ortamı ve çevresi düşünüldüğünde bu değişimin tek başına ortanca oğlunun açlık grevinden sapasağlam çıkması darlığında yaşanmadığı görülüyordu. Bütünsel bir değişimdi bu. Eğer öyle olmasaydı, ortanca oğlu ve arkadaşlarının taleplerinin kabul edilmesinin ve açlık grevinin zaferle sonuçlanmasının ardından eski Laz Anası olmaya devam eder, sobanın kitaplarla tutuşturulmasında hiçbir beis görmezdi örneğin… Ama Laz Anası artık kitapların yerinin kitaplık olduğunu biliyor ve ortanca oğlunun kitaplarına zarar gelmemesi için onları raflara kendi elleriyle özenle diziyordu. Bütünsel bir değişim olmasaydı bu, Laz Anasının ne işi vardı 1 Mayıs alanlarında. Ya da Laz Anası ortanca oğlunun arkadaşlarına kırmızı-sarı bezleri boyamaları için izin verip, kendi evini kullandırır mıydı acaba… Ve evinde boyanmasına izin verdiği bu bezleri kara çarşafına gizleyerek alanlara sokup, bir ucundan da kendisi tutar mıydı acaba?.. (Bitti)