Erdoğan’ın bugünkü AKP Meclis Grup toplantısında yaptığı konuşmanın içeriği hem seçim stratejisini hem bölgesel politikalarını hem de nasıl bir toplumsal dönüşüm arzusu içinde olduklarını bir kez daha ilan edecek nitelikler taşıyor.
Kürt halkına ve Rojava’ya dönük sınır ötesi operasyon efelenmesi, aydın ve sanatçıları hedefleyen ama onlar üzerinden aslında toplumsal gericilik birikimini bir kez daha gıdıklamayı esas alan tehditler, özellikle muhafazakar kesim içindeki CHP fobisini kaşımak… Konuşmanın bütünündeki başlıca temalar bunlardı. Tüm bu başlıkları o bilindik keskin mizacıyla “işledi”, hedef gösterdi. Erdoğan bizzat kendi tabanına ayar verme, yarattığı ve hedefe çaktığı düşmanlarla bir kez daha ajite etme gayretiyle konuştu. Öyle ya, artık muhafazakar kesimler açısından da başat gündem haline gelen ekonomik kriz ve yarattığı/yaratacağı yıkımlara dönük tepkileri maniple etmek en önemli meselelerden biri.
Tüm teşkilatına Cumhur İttifakı’nın ilkelerine göre hareket etmesi uyarısında bulunan Erdoğan, en kullanışlı manipülasyon ve ajite etme aracı olan CHP’ye dönük klasik söylemlerini güncelleyerek devam etti.
“Bölücü terör örgütünün yolundan yürümek” ile suçladığı CHP’ye dönük tüm söylemleri kendi tabanına da verilmiş mesajlardı. “Aklınızı başınıza alın, biz olmazsak bu CHP’ye kalırsınız” alt mesajları içeren saldırgan cümlelerdi bunlar.
CHP’nin milletin yararına olan tüm projelere karşı çıktığından başlayarak sözü kendi tabanının yaşam tarzı üzerinden oldukça derinlere kök salmış CHP korkusuna getirdi. Bu korkuyu kaşımak için elindeki hazır malzeme de Rutkay Aziz’in kendisini Mozart ve Beethoven dinlemeye davet etmesiyle Deniz Çakır’ın başörtülü kadınlarla yaşadığı tartışmaydı. Çakır’ın ısrarla o tartışmada öyle sözler sarf etmediğini söylemesine, tanıklık yapan garsonların da onu teyit etmelerine rağmen tıpkı Gezi Direnişi dönemindeki Kabataş yalanı gibi Erdoğan bu sakızı da ısrarla çiğnedi.
Her iki sanatçıyı konuşmasının malzemesi yapan Erdoğan kendi tabanını en hassas noktasından yakalayacak bir yaklaşım ve üslupla şunları belirtti:
Bu ülkenin meşrebi ve duruşu belli olan cumhurbaşkanını bira içmeye, Mozart dinlemeye zorlamak faşistliğin dik alasıdır. En son 2-3 gün önce bir konserden çıkan başı açık başörtülü kızlarımıza bu şekilde sataşıp, ‘Suudi Arabistan’a gidin, burada ne işiniz var’ diyenleri düşünün. Adı da sanatçıymış. Dert başka.
Bu milleti bidon kafalı, makarnacı, kömürcü diyerek aşağılayanların faşistliği lime lime üzerlerinden dökülmektedir. Türkiye sadece bu faşistler insanları içki içenler içmeyenler, sakallılar sakalsızlar diye ayırır. Yaşam tarzı dayatması sadece bu faşist CHP zihniyetine aittir. CHP zihniyeti hak ettiği dersi bir kez daha alacaktır.
Belirttiğimiz gibi Erdoğan’ın bu sözlerini tek başına seçim stratejisi kapsamında ele almak doğru değildir. O bu halkın genlerine işlemiş kimi korku ve önyargıları güncel örneklerle (yaratılmış, imal edilmiş örnekler demek daha doğru olur!) bir kez daha kaşırken aslında nasıl bir toplumsal hayat, nasıl bir toplumsal ruh ve dönüşüm hedeflediğini de ele vermektedir. Bu açıdan da “seçim söylemi” deyip geçmemek lazım…
Zaten konuşmanın bir yerinde işçi ve emekçilerin ekonomik çıkmazlarının üzerinden atlayamayacağını anlamış olmalı ki sözü “elektrik indirimi” yapacaklarına getirdi. Bu haberin aslının olmadığı açığa çıkmasına rağmen pişkince bir övünmeyle, sadaka dağıtırcasına, “Düzenli sosyal yardım alan ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın aylık 150 kw/saat elektrik tüketimini devlet olarak biz üstleniyoruz. Bu kapsamda 2,5 milyon üzeri hanede 80 liralık elektrik faturasını devlet karşılayacak” dedi. Orda da durmadı lafı kredi kartı borçlarına getirdi. Futbol federasyonlarına para dağıtan Ziraat Bankası’nın kredi kartı borçlarının ödenmesi için de düşük faizle kredi dağıtacağını söyledi. Halkbank’ın, esnaf ve sanatkarların işletme giderlerini karşılamak üzere 22 milyar liralık kredi kullandıracağını müjdeledi. ulufe dağıtan bir padişah edasıyla…
Konuşmanın diğer bölümünü de ABD’ye efelenmeye, Rojava üzerinden Kürt halkına saldırmaya ayıran Erdoğan savaş tamtamlarının sarhoş edici gürültüsünden mahrum bırakmadı tabanını.
Bu arada hızını alamayarak Fransa’ya, Sarı Yeleklilere de uzanan Erdoğan, her konuda bilgi sahibi olan adam edasıyla Avrupalı devletlere de PKK üzerinden mesaj salmayı ihmal etmedi. Zaytungluk olup olmadığına aldırmadan, Sarı Yelekliler’in içinde PKK’lilerin olduğunu iddia etti.
Sözün kısası Erdoğan bir seçim arifesinde esip gürlerken bir kez daha nasıl bir toplumsal-siyasal iklim hayali içinde olduğunu ilan etmiş oldu yeniden.