Soruşturma, gözaltı ve tutuklama furyası dalgalar halinde toplumun üstüne boca edilirken AKP-MHP faşizmi, hedeflerini daha kesin ve kısa yoldan sonuca ulaştıracak bir yönelimle hareket etmeye devam ediyor. Seçimle gelenleri bertaraf etme, muhalif sesleri susturma ve rejimi tam anlamıyla kurumsallaştırma adına hukuk üstü bir mekanizma oluşturuluyor. Kayyım uygulamaları bile yetersiz bulunmuş olacak ki, yeni düzenlemelerle süreci daha da hukuksuz hale getirecek adımlar atılıyor.
TBMM’de yine apar topar bir yasa geçirildi. Yasaya göre Devlet Denetleme Kurulu’na (DDK) “ilgili kurul üyesi” ya da “denetçisine”, herhangi bir yargı kararı olmaksızın kamu görevlilerini görevden uzaklaştırma yetkisi verildi. Yeni yetkiyle DDK, şu gerekçelerden birine dayanarak kamu görevlilerini görevden alabilecek:
- Denetimi güçleştiren davranışlarda bulunulması
- Görevde kalmanın kamu zararını artıracağının anlaşılması
- Suç delillerinin karartılma şüphe ve riski
- Kamu hizmeti gerekleri açısından görevde kalmanın sakıncalı görülmesi
Daha önce DDK, Anayasa’nın 108. maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla denetim yapan bir kuruldu. Eski sistemde DDK’nın hazırladığı raporlar ilgili kurumlara iletilirken, yeni düzenlemeyle birlikte kurul doğrudan yaptırım uygulayabilecek. Bu da, hukuki denetimin tamamen ortadan kaldırıldığı bir sistem anlamına geliyor. Rejim, en küçük bir muhalefet ihtimaline bile tahammül göstermiyor ve şu ana kadar sürecinde sürtünme yaratabilecek her mekanizmadan kurtulmaya çalışıyor.
Yeni düzenlemeyle DDK, bakanlıklar, valilikler, belediyeler, kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT’ler), BDDK ve SPK gibi düzenleyici kurumlar, barolar, tabip odaları ve kamu bankaları gibi kurumlarda çalışanları herhangi bir yargı kararı olmaksızın görevden uzaklaştırabilecek. Bu yetkinin muhalif belediyeler, akademisyenler, baro ve meslek odaları gibi muhalefetin belli düğüm noktalarına yönelik bir silaha dönüştürüleceği açık. Nitekim, son yıllarda baroların, tabip odalarının ve akademik kurumların özerkliklerini korumak adına verdikleri mücadele rejim tarafından tehlike olarak algılanmaktaydı.
Bu düzenlemeyle yargı kararı, soruşturma, kovuşturma gibi hukuk normları tamamen ortadan kaldırılıyor. Artık sadece DDK’nın “ilgili kurul üyesi” veya “denetçisi”nin tasarrufuyla seçilmiş belediye başkanları görevden alınabilecek, kamu çalışanları şüphe üzerine işten çıkartılabilecek.
Bu yeni adım, kayyım uygulamasını bile gereksiz hale getirebilecek kadar keyfi bir yönetim anlayışının yerleştirildiğini gösteriyor. 2016’dan bu yana kayyım politikasının temel hedefi, seçilmiş yerel yöneticileri bertaraf ederek merkezi vesayeti pekiştirmekti. Ancak kayyım bile göstermelik bir yargı kararına dayandırılıyor, bazı yasal prosedürlere bağlı kalıyordu. Yeni yasayla birlikte bu prosedürler dahi aşılıyor ve doğrudan yönetici tasarrufu ile kamu idaresine müdahale ediliyor.
Bu düzenleme tek adam rejiminin faşizmin tahkiminin tamamladığını gösteriyor. Burjuva hukukun dahi tamamen askıya alındığı, keyfi idarenin hakim olduğu ve seçilmiş yöneticilerin dışlandığı bir yönetim modeli inşa ediliyor. Bu da, toplumsal örgütlülüğün ve demokratik direnişin daha fazla hedef alınacağının bir göstergesi. Faşizm yasaları değiştirerek değil hukukun kendisini tamamen tasfiye ederek pekiştiriliyor.