“Kızıl Yıldız”dan Kızıl Gezegene Uzayın Sermayeleşmesi



Kapitalizmin tarih sahnesine çıkmasıyla atağa geçen bilim, Newton’un ünlü kütle çekim yasasıyla efsane ve gerçekler arasındaki tartışmada son noktayı koydu: Tanrı gökyüzünden kovuldu. Geriye sadece uzaya çıkmak kaldı


D. Emrah Zıraman

Merih’e1 giden kosmos gemisinde turistler

yeryüzünde yazılmış şiirler okuyacak.

Her sözü beste beste, renk renk, kat kat açarak

en sırlı çekirdeğe ulaşabilecekler. (Nazım Hikmet)

Dünyanın öküzün boynuzunun üzerinde olması veya portakala benzer biçimde küre olması tartışmasından bağımsız olarak geceleri büyük kentlerin ışık kirliliği ile artık gözükmeyen muazzam görüntüye sahip uzayın insanlık için merakı ve anlamı büyüktür. Bir hükümdarın savaşa hangi gün gideceğinin gök yüzündeki yıldız takımlarına bakarak tahmin edilmesinden Sirius yıldızının gökyüzünde kendisini göstermesi ile Nil taşkınlarının başlama vaktinin kesin olarak bilinmesine kadar  pek çok konuda uzayın insanlığa katkısı tartışılmazdır.

İnsanlık, Antik Mısır ve Yunan’dan başlayan uzayın bugünkü anlamda ele alınmasını kesintiye uğratan ve Kant’ın “mürekkep israfı”2 olarak tanımladığı Orta Çağ olarak adlandırılan bin yıllık uykudan Kopernik-Galileo-Kepler üçlüsü ile uyandı. İnsanlık için uzay artık sadece efsaneler ya da astrolojinin konusu değil; tersine, anlaşılabilecek bilimsel bir nesne haline dönüştü. Kapitalizmin tarih sahnesine çıkmasıyla atağa geçen bilim, Newton’un ünlü kütle çekim yasasıyla efsane ve gerçekler arasındaki tartışmada son noktayı koydu: Tanrı gökyüzünden kovuldu. Geriye sadece uzaya çıkmak kaldı.

Uzayın çıkışın temel basamakları

Jules Verne dönemi ve sonrasının bilim kurgularında uzaya gidiş her zaman bir araçla (örneğin Jules Verne’in Aya Seyahati bir top mermisi) hayal edilmiştir. Bu tahayyül çok basit bir gerçeğe dayanıyordu: Uzayla yeryüzü arasında “boşluk” olan hava dışında bir şey olmayınca bu mesafe ancak kuşlar gibi uçarak alınabilirdi.

Diğer sınıflı toplumlara kıyasla daha fazla olarak kapitalizmde savaş ile teknoloji arasında çok sıkı bir bağ vardır. Dünyada ilk savaş uçağını 1911’de Trablusgarp Savaşı sırasında İtalyanlar Osmanlı’ya karşı havalandırırken savaş ile havacılık teknolojileri hızla gelişti. Bugün herhangi bir uçağın havada kalmasının olmazsa olmaz aracı olan radar, patenti 1904 yılında alınmasına rağmen II. emperyalist paylaşım savaşına hazırlık süreci olan 1934–1939 arasında geliştirildi. Enigma şifresini kırmak için Alan Turing’in yarattığı ilk bilgisayar denebilecek düzeneğin elektronik donanımları uçaklarda da kullanılmaya başlandı.

Wright Kardeşler’in, 1903’te pervaneli motorla insanlığın kanatlı ilk kesintisiz uçuşunu yapmıştı. İngiliz pilot Frank Whittle’ın, 1930’da tasarlayıp patentini aldığı jet motorlu uçağı ise 38 yıl sonra 1941 yılında uçtu. Jet motorlu uçaklar, II. emperyalist paylaşım savaşı sırasında Nazi Almanyası tarafından hızla devreye sokuldu. Diğer yandan Nazi Almanyası 1920’de icat edilen roketleri geliştirip 1942 yılında savaş sahasına sokmuştu bile. Uçakları ile Londra’ya ulaşamayan Naziler uzunca bir süre Londra’yı bu roketlerle bombalanmıştı.

Wright Kardeşler’in 1903’te havada ilk uçuşu gerçekleştirmesiyle  Aleksandr Bogdanov’un 1908’te sosyalist bir gezegen olarak hayal ettiği Mars’ta bugünküne benzer uzay araçlarının hayal ettiği Kızıl Yıldız romanının yayınlanması arasında sadece 5 yıl var. Kapitalizmin uzaya doğru hareketinin fiilen başladığı tarihsel dönemle kapitalizmin mezar kazıcısı proletaryanın sosyalist bir devlet olarak tarih sahnesinde boy gösterdiği yılların yakınlığı gözönüne alınacak olursa uzayın insanlıkla ilişkisi başından itibaren kapitalizm ile sosyalizm arasındaki bir ilişki olmuştur.

İstikamet “Kızıl Yıldız”!

Sovyetler Birliği, Ekim Devrimi’nden hemen sonra gözünü uzaya çevirmişti bile:

Devrim döneminde ve Sovyet’ler ile birlikte hava ve uzay uçuşları üzerine popüler kitaplar, gazete makaleleri ve broşürler yaygınlaşmış; popüler basında konu ele alınmaya başlanmış ve kozmosun keşfi ile ilgilenen kozmopolit bir okur kitlesi oluşmuştu. Bu olgu devrim öncesi yıldızlara, göklere ve evrenin ötesine duyulan hayranlığın devamı niteliğindeydi. 1930’larda Stalin döneminde çoğalan astronomi ve amatör uzay toplulukları gerçekten de devletten bağımsız olarak aşağıdan yukarıya doğru ortaya çıktılar. (Andrews, 2009, 78)

Yine Andrews’un aktardığına göre 1920’lerde  N. A. Rynin gibi profesörler Leningrad’da “tam zamanlı olarak uzay uçuşlarını” popülerleştirirken, fizik profesörü I. Perelman gibi fizikçiler de “roket bilimi, yer çekimi ve ilkel roketçilik” üzerine makaleler yazıyordu. (agm, 79). Özetle iktidarda işçi sınıfının olduğu sosyalist bir toplum uzaya gitmeye her yönüyle hazırdı. Gerisi sadece zaman meselesiydi.

4 Ekim 1957’de insanlığın ilk yapay uzay aracı Sputnik-1 yörüngeye oturtuldu. Sovyetlerin uzay atağı bundan sonra peş peşe geldi. Sputnik-1’den tam 1 ay sonra 3 Kasım 1957’de Laika adlı köpek uzaya çıkan ilk canlı oldu.  13 Eylül 1959 Luna-2 aracının aya çarptırılması ile insanlık tarihinde ilk defa bir nesne dünya dışındaki bir başka nesneye gönderildi.

Ve tarihler 12 Nisan 1961’i gösterdiğinde Yuri Gagarin uzaya çıkan ilk insan oldu.3 Ancak Sovyetler bununla da yetinmedi. 1962 yılında iletişime geçebilecek herhangi bir varlığa ulaşması için bir mekân olarak sadece uzaya değil bir yaşam ihtimali olarak evrene insanlığın ilk sinyalini gönderdi. Evrene gönderilen ilk sinyal 3 kelimeden oluşan bir mesajdı: Mir (Barış) , SSCB ve Lenin.4

Hasımlarının uzaydaki hamleleri karşısında kelimenin tam anlamıyla geride kalan ABD emperyalizmi, Sovyetlerin 1957-62 yılları arasındaki ataklarına karşılık olarak yoğunlaştığı Ay Programını tüm riskleri de alarak hızlandırdı. Nihayetinde 20 Temmuz 1969’da Apollo 11 ile Neil Armstrong Aya adım atan ilk insan oldu.

Revizyonizmin iktidarı ele geçirmesinden sonra Sovyetler Birliği’nin uzay programı sosyalizmin insanlığa armağanı olmaktan çok revizyonizmin kapitalizmle rekabetine dönüştü. ABD emperyalizminin Aya ilk insanı göndermesi ile Sovyet revizyonizmi uzay yarışında geri düşmeye başladı, programlarını uzayda silahlanma ve casusluk alanına sıkıştırdı.

Uzay programlarının maliyeti çok yüksektir. ABD’nin aya ulaşmasıyla revizyonist Sovyetler Birliği uzay yarışında bir bakıma havlu attı. Attı atmasına ama bu esasında ABD’nin de havlu attığını gölgeledi. ABD’nin uzay yarışında Sovyetlere karşı gözü dönmüşlüğü o kadar yüksekti ki, Aya insanlı gidişin tüm risklerini, astronotların daha fırlatma anında ölmelerini göze alarak Aya insan indirdi.

Bu bağlamda ABD’nin 1969’daki teknolojiyle Aya insan indirmesinde şans faktörünün çok ciddi bir etkisi vardır. Öyle ki, Aya insanlı inişin üçüncü görevi olan Apollo-13’ün daha Aya giderken karşılaştığı ciddi bir arıza sonucunda görev iptal edilmiş ve mürettebat ölümle burun buruna dünyaya getirilebilmiştir.5 Ay yarışını görünürde kazanmış olan ABD de Apollo-13’ten sonra Aya insanlı iniş görevlerini peş peşe iptal ederek uzayı silahlanma ve casusluk için kullanmaya başladı.

‘Uzay yarışı’ ‘80’lerde psikolojik savaş silahına dönüştü. Reagan yönetiminin tantanayla gündeme getirdiği Yıldız Savaşları projesi esasında hem ekonomik hem teknolojik açıdan ABD’nin de  boyunu aşan iddialı bir projeydi. Fakat asıl amaç, çürümüş Sovyet yönetimini paniğe sürükleyerek altından kalkamayacakları bir yükün altına sokmaktı. Bu amacına da ulaştı. Yıldız Savaşları’ndan eksik kalmayalım derken yapılan yüksek bütçeli harcamalar zaten tıkanmış olan Sovyet ekonomisinin belini büktü, ardından revizyonist sistemin çözülüşünü hızlandıran bir rol oynadı.

I. emperyalist paylaşım savaşı sonrasında dünyanın üçte birisi sosyalist kampta yer aldı. Sosyalizmin kapitalizm için yarattığı tehdit o kadar güçlü oldu ki, kapitalizmin uzay ile olan ilişkisi temel olarak insanlığın bir hikayesi olarak değil sosyalizme karşı kapitalizmin güç ve prestij meselesi halinde kendisini gösterdi. Kapitalizmin “uzay yarışında” teknolojik olarak Sovyetler Birliği’ne karşı görece üstün denebilecek niteliklere, sıçramalı gelişmeleri yaratmasının arkasında kapitalizmin gücü değil tersine sosyalizm korkusu vardı. Bu nedenle Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile uzayda meydan emperyalist kapitalizme kaldı.

Uzay Savaşlarından Elon Musk’a

Revizyonizmden sonra Sovyetler ve ABD ekseni etrafında oluşan emperyalist rekabet uzayı da boş geçmedi. ABD uzay yarışında nükleer silahlanmayı uzaya taşıyarak emperyalizmin pervasızlığı ve vahşiliğinin yeni bir kanıtını verdi. Sadece 1970-80 yıllarında ABD 20 casus uydusunu uzaya gönderdi. Glasnost ve Perestroyka (şeffaflık ve yeni yapılanma) safsatası ile revizyonizmin tabutuna son çivinin çakılması ve sonrasında Sovyetler Birliği’nin utanç verici biçimde yıkılmasıyla ABD emperyalizmi uzay yarışını da fiilen kazanmış oldu.

Küreselleşme ile birlikte neoliberalizm, büyük ve külfetli işlerin sermayesini kamu adına kitlelere yükleyerek esas olarak uzayın nimetlerinden sonuna kadar yararlanmaya soyundu. 90’lı yıllarda uydu teknolojilerinin gelişimi ile sermaye TV’lerden araç telefonlarına kadar daha çok iletişim alanında yoğunlaştı. Sermaye küreselleşme ile gözünü uzayın derinliklerine dikse de 90’lar ve 2000’lere gelindiğinde dahi doğrudan uzaya çıkabilecek bir sermaye birikimine sahip olamadı. ABD emperyalizminde en başından beri NASA eliyle ‘kamusal’ sermaye olarak yapılan uzay programlarında ‘özel’ sermaye kamusal kaynaklara ulaşma, eklenme ya da pay alma işlevini yüklendi daha çok.

Sovyetlerin uzay yarışından çekilmesi ile 70’lerden sonra NASA bütçesi ABD sermayesi tarafından esasında kendilerine verilmesi gerekirken verilmeyen “bütçedeki büyük bir kara delik” olarak tanımlandı. NASA bütçeleri 2000’lerden itibaren sürekli ve büyük kesintilere uğradı. Öyle ki Trump yönetiminin 2025 Mayıs’ında NASA bütçesini yüzde 24 azaltarak 24,8 milyar dolardan 18,8 milyar dolara düşürmeyi önermelerinden6 sonra kabul edilen bütçe ile NASA 41 uzay görevini sonlandırmak zorunda kaldı. İptal edilen görevler arasında Ay dışındaki bir yer olarak Mars’tan örnek getirmekle Venüs yüzeyine inerek yaşama uygun olup olmadığını incelemek de var.7

Bilimsel bakımdan insanlığa pek çok bilgiyi katmasına rağmen kamu sermayesi ile var olan NASA’nın burjuva idealist bilimselliğe dayalı kibri, neoliberalizmin olanaklarıyla olağanüstü boyutlara ulaşan sermaye gerçekliği karşısında diz çökmek zorunda kaldı. Her ne kadar varlığı ABD federal devletinin iki dudağı arasında olsa da hâlâ toplumsal desteğe sahip olan, çok değil bundan on yıl kadar önce sermayenin doğrudan uzaya açılmasına ayak direyebilen NASA bugün artık Elon Musk gibi vahşilerle “işbirliği” yapmak zorunda.

Bir sermaye olarak uzay

Meta, her şeyden önce taşıdığı özelliklerle şu ya da bu türden insan ihtiyaçlarını gideren dışsal bir nesne, bir şeydir. Bu ihtiyaçların doğası, söz gelişi mideden mi yoksa hayallerden mi kaynaklandıkları hiçbir değişikliğe yol açmaz. Burada, şeyin insan ihtiyacını doğrudan doğruya geçim aracı yani tatmin nesnesi olarak mı yoksa dolaylı bir yoldan yani üretim aracı olarak mı giderdiği de önemli değildir. (Marx, 2011, 49, boldlar bana ait)

Marx’ın meta için tarif ettiği “ister mide ister hayal” genişliği aynı zamanda sermayenin çapına işaret eder. Sermaye artı-değer üreteceği her şeye saldırır. Bu nedenle artı-değer üreteceği metanın yer yüzünde olması ile uzayda olması sermaye için “önemi değildir”.

Sermayenin ister kamusal ister özel halinin uzayla ilişkisinin esası ayaklarının dünyaya değmesidir. Sermayenin uzayla ilişkisinin bir yanı uzaya gidecek olan roketin bir vidasına diğer yanı uzaydaki iletişim uydusundaki bir frekansın kirasına kadar yeryüzü ile ilişkilidir. Öyle ki “uzay çöpü”, “kozmik çöp” denilen uzayda önceki görevlerden kalan parçaların toplanmasına dair tartışmalar, planlar dahi sermeyenin dünya ayağı ile ilişkilidir.8

Ancak 2000’lerle birlikte sermaye gözü uzaydaki “şey”leri meta olarak görmeye başladı. TV yayını ve cep telefonu başta olmak üzere haber ve iletişim araçları kamu sermayesi olan uydular üzerinden gerçekleşiyordu. 2020’lerde internetin dünya çapında iyice yaygınlaşmasına paralel olarak sermaye ilk etapta uydu-internet alanına girdi. Elon Musk’un 2002’de kurulan SpaceX firması Starlink adını verdiği internet uydusu ağlarıyla dünyanın etrafını sarmaya başladı. SpaceX, uzayda ciddi bir tekel aşamasına geldi. Öyle ki Rusya-Ukrayna savaşı sırasında Starlink uydularının kullanımı Musk tarafından Ukrayna’ya “ücretsiz” sunuldu.

Uzay araştırmalarının, özellikle uzay teleskoplarının gelişmesiyle başta güneş sistemi içindeki gezegen ve uydulardaki (Mars ve Ay gibi kayaç yapılardaki) veya asteroitlerdeki madenler sermayenin iştahını kabartmaya başladı: “Örneğin Mars ile Jüpiter arasındaki asteroid kemerinde yer alan ve neredeyse tümüyle metalden oluşan Psyche asteroidinde bulunduğu düşünülen madenlerin toplam değerinin dünya fiyatlarıyla 10 katrilyon dolar olduğu tahmin ediliyor.” (Dünyanın Kışı, Devrimci Proletarya, sf.11) Sermaye uzayda kârı yüksek madenleri, mineralleri çıkarmaya yönelmiş durumda. Bu dönüşüm, 2021 yılındaki akademik bir makale özetinde kapitalizmin terimleri ile şöyle tarif ediliyor;

…uzay projelerinin özel fonlar aracılığıyla finanse edilmesi de uzay endüstrisindeki büyüyen eğilimlerden biridir. Bulgular, hükümetlerin [uzay] inşaat yatırımlarından ticarileştirme yatırımlarına kaydığını göstermektedir. Buna karşılık, uzay faaliyetlerinin artan uygulaması ve endüstrinin dijitalleşme modeli, mikro aktörlerin daha az finansal kaynakla girmesinin önünü açmıştır. (Gholami, 2011, boldlar bana ait.)

Artık 2010’lara gelindiğinde kamu sermayesinin hareketinin (roketlerin inşasından uzay istasyonlarının inşasına kadar) uzaya dair inşadan bizatihi uzayın ticarileştirilmesine doğru kaydığı görülmektedir. Haziran 2025 verilerine göre “küresel uzay ekonomisinin 596 milyar dolar olduğu tahmin edilirken 2035 yılına kadar 1,8 trilyon dolara çıkması beklenmektedir.9 Sermayenin 10 yıl içinde neredeyse 3 katına çıkacak hareketi bile kapitalizmin uzay iştahının ne denli kabardığını göstermektedir.

Sermayenin ideologları bugün uzayı “artık küresel bir pazar yeri” olarak tarif ederken uzayın sermaye için hâlâ pahalı bir alan olduğunun farkında. Bu nedenle başta Ar-Ge olmak yeni teknolojilerin üretimi, tasarlanması vb. gibi işin büyük harcama gerektiren kısımlarını  kamu sermayesine, devlet eliyle kitlelerden alınan vergilere yüklerken sermayenin özel kesimi işin kaymağı ya da süksesi peşinde. Elon Musk zibidisinin kendi üretimi olan elektrikli Tesla arabayı 2018’de Mars’a büyük bir şaşaa ile göndermesini hatırlamak bile yeterlidir.

Sermayenin uzayla ilişkisinde bir ayağının yeryüzünde olduğunun diğer bir göstergesi de bu alanda çalışan kafa ve kol emekçilerinin sınırsızca sömürülmesidir.  Elon Musk, “dünyayı değiştirmek için işçiler 100 saat çalışmalı” derken fantastik bir vizyoner olarak değil doymak bilmeyen açgözlü bir kapitalist olarak konuşuyor. Keza SpaceX başta olmak üzere uzay alanında çalışan pek çok firma çalışanlarında yoğun biçimde yaşanan “tükenmişlik” sendromu ABD’de dava konusu oluyor.10 Bu nedenle uzay sermayesi uzayı metalaştırdığı oranda emek sömürüsünü derinleştirmek zorundadır. Ki bu da uzay sermayesine karşı mücadelenin bir sınıf mücadelesi olacağının temel göstergesidir.

80’lerde zirve yapan “uzay savaşları” henüz bilim kurgu filmlerinde yaşanıyor. Ancak sermayenin mevcut hızla gelişimi devam ettiği takdirde kapitalizmin uzayda bir savaş çıkartmasının önünde de bir engelde bulunmuyor. Kapitalizm dünyada gerçekleştirdiği insanlığa karşı yıkımı uzayda da var etmek için bir dakika bile duraksamayacaktır. “Ya barbarlık ya sosyalizm” bugün artık sadece yeryüzü için değil gökyüzü için de geçerli bir slogandır.

ve yıldızların birinde

hangisinde bilmiyorum

yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz

hangi dilde bilmiyorum

yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla

Tovariş diyecek

söze bu sözle başlayacak biliyorum.

( Nazım Hikmet)

Kaynakça 

Atkins , Scoot, Financing the space economy: Scaling up private investment to transform industries and help solve global challengeshttps://www.nortonrosefulbright.com/en-la/knowledge/publications/b8a10e07/financing-the-space-economy

Andrews, J.T., Storming the Stratosphere_ Space Exploration, Soviet Culture, and the Arts from Lenin to Khrushchev’s Times, Russian History 36 (2009),  77–87.

Devrimci Proletarya, Dünyanın Kışı, Yıl:2 Sayı:10, Sf.1-12, Mart-Nisan 2025

Gholami, Mahdi, Space Industry Funding: Public and Private Sector, Journal of Space Science and Technology, 2011, https://www.jsstpub.com/article_122468.html

Grush, Lorent “Blue Origin’s ideas to mimic SpaceX sound pretty brutal for employees”, https://www-theverge-com.translate.goog/2021/10/4/22704784/blue-origin-2018-memo-spacex-success-long-hours-weekends?_x_tr_sl=en&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=tc&_x_tr_hist=true

Marx, Karl, Kapital I. Cilt, Yordam Yayınları, 2011, İstanbul.

Stahl, Asa,   New NASA budget would shut down 41 space missions, Planetary.org, https://www.planetary.org/articles/billions-wasted-mysteries-unsolved-the-missions-nasa-may-be-forced-to-abandon

Thomson, İan , Trump wants to fire quarter of NASA budget into black hole – and not in a good way, TheRegister.com, https://www.theregister.com/2025/05/02/nasa_funding_slashed/

Whitcomb , Isobel, What messages have we sent to aliens?, LiveScience.com, https://www.livescience.com/messages-sent-to-aliens.html

Wikipedia kaynakları için bkz:

Laika; https://en.wikipedia.org/wiki/Laika

Luna-2;  https://en.wikipedia.org/wiki/Luna_2

Soutnik-1;  https://en.wikipedia.org/wiki/Sputnik_1

Uzay Çöpü; https://en.wikipedia.org/wiki/Space_debris

Yuri Gagarin; https://en.wikipedia.org/wiki/Yuri_Gagarin

 1Merih: Gezegen Marsın Türkçe ismi.

2Mürekkep israfı: Kant’ın Orta Çağ’da yapılan örneğin “bir toplu iğne başına kaç melek sığar” tartışmalarını kast ederek  kullandığı ifade.

3Bilgiler için detayları için bkz:  Wikipedia İngilizce Sputnik-1, Laika, Yuri Gagarin maddeleri.

4What messages have we sent to aliens? (Uzaylılara gönderilen ilk mesaj neydi?), Isobel Whitcomb, LiveScience.com, 20 Mart 2021

5Bu olay popüler kültürde hafızalara astronot ekibinden Jack Swigert’in “Huston…bir sorunumuz var” cümlesi ile kazınmıştır.

İan Thomson, “Trump wants to fire quarter of NASA budget into black hole – and not in a good way”, TheRegister.com

7 Asa Stahl,  “New NASA budget would shut down 41 space missions”, Planetary.or

8 Bugün uzayda cihazların tespit edebildiği 40,230 yapay nesne başıboş biçimde dolanmaktadır. Bkz: Wikipedia İngilizce, Uzay Çöpü maddesi

9 Scoot Atkins, “Financing the space economy: Scaling up private investment to transform industries and help solve global challenges”, nortonrosefulbright.com

10 Lorent Grush, “Blue Origin’s ideas to mimic SpaceX sound pretty brutal for employees”, TheVerge.com, Yazının spotu emek sömürü bakımından  konuyu özetliyor aslında: “Hafta sonlarına veda edin”

Devrimci Proletarya