Borçlanma Çağında Sermayenin Köleleştirici Zincirleri: Faiz ve Yabancılaşma



Finans kapital borcu bir kontrol ve sömürü mekanizması olarak etkin bir şekilde kullanır. “Yaşam enerjimizin faize ödenmesi”, bu sistemin insan hayatına biçtiği değerin trajik bir ifadesidir


Bekir Ağırdır’ın Oksijen’de yayımlanan 14 Kasım 2025 tarihli “Borçlanıyoruz, borçlanırken de yaşam enerjimizi faize ödüyoruz” başlıklı yazısı, toplumun içine düştüğü borçlanma çıkmazını çarpıcı verilerle ortaya koyuyor.

Ağırdır’ın aktardığına göre, “Borç stoku 2,5 trilyon liraya yaklaşmış durumda” ve “Her yıl 500 milyar lira civarında yeni borçlanıyoruz.” Daha da çarpıcı olanı, “Borçların yarısı tüketici kredisi ve kredi kartı, yani faiz ödemeye ayrılıyor.” Bu tablo, salt bir ekonomik politika başarısızlığının ötesinde, kapitalizmin doğasındaki çelişkilerin gündelik hayatımıza nasıl nüfuz ettiğinin somut bir kanıtıdır. Aslında bu borçlanma olgusu, “finans kapital”in en sofistike sömürü mekanizmalarından biri ve modern köleliğin yeni biçimi olarak karşımıza çıkıyor.

Artık-Değer Sömürüsünden Finansal Sömürüye

İşçinin emek gücünü satarak ürettiği artık-değere el konulması sermayenin genişlemesinin bir şartıdır. Ancak günümüz kapitalizminde, özellikle finansallaşmış ekonomilerde sömürü, fabrika kapılarını aşarak tüm toplumsal hayatı kuşatmış durumdadır. Ağırdır’ın dikkat çektiği gibi, “Kredi kartıyla borçlanma 120 milyar liraya yaklaşmış durumda. Tüketici kredileri de 250 milyar liraya yaklaşmış.” Bu rakamlar, sermaye sınıfının, artık-değer sömürüsünün yanı sıra çalışan kitleleri “faiz” mekanizmasıyla sistematik bir şekilde soymasının bilançosudur.

İnsanlar, ücretli emekleriyle elde ettikleri gelirin önemli bir kısmını, temel ihtiyaçlarını (konut, ulaşım, hatta gıda) karşılayabilmek için zaten finans kapitale faiz olarak geri vermek zorunda kalıyor. Bu durum, sömürünün iki katına çıkması anlamına gelir: İlki, işyerinde ürettikleri artık-değere el konulması; ikincisi ise, o ücretle geçinemediği için borçlanmak zorunda kalan bireyin gelecekte üreteceği emeğin ve gelirin faiz yoluyla peşinen sermayeye transfer edilmesidir. Ağırdır’ın veciz ifadesiyle tam olarak bu noktada “yaşam enerjimizi faize ödüyoruz.”

Borç ve Yabancılaşmanın Derinleşmesi

Marx, kapitalist sistemde işçinin kendi emeğine, ürettiği ürüne, diğer insanlara ve nihayetinde kendi özüne yabancılaştığını söyler. Borçlanma, bu yabancılaşmayı katmerli hale getirir. Birey, borçlarını ödeyebilmek için sadece kendi emek gücünü değil geleceğini, hayallerini ve en temel yaşamsal enerjisini de rehin vermiştir. Bu, derin bir varoluşsal yabancılaşmadır. İnsan, kendisi için değil bankaların ve finans kuruluşlarının çıkarları için, onların kârını (faiz) garanti altına almak için çalışır hale gelir. Borç, bireyi sürekli bir endişe, stres ve baskı altında tutarak onu özgür bir özne olmaktan çıkarır ve sisteme bağımlı bir nesneye dönüştürür. Ağırdır’ın “yaşam enerjisi” vurgusu, bu metafizik tükenişin ekonomik temeline işaret eder.

Meta Fetişizminin Dayanılmaz Cazibesi ve Borç

Kapitalizm, sürekli ve hiç tatmin olmayan bir tüketim ihtiyacı yaratarak ayakta kalır. Reklamlar, medya ve tüm kültür endüstrisi, bireylere sahip olmadıkları metaları arzulatarak onları borçlanmaya iter. Kredi kartları ve tüketici kredileri, bu arzunun ertelenmesini ortadan kaldıran, “hemen şimdi” sahip olma illüzyonu yaratan araçlardır. Ancak bu illüzyon gerçekte, bireyi finans kapitalin ağına daha sıkı düşürmenin bir yoludur. İnsanlar toplumsal statüyü, mutluluğu ve kimliği metada aradıkça, bu metaya ulaşmak için giderek daha fazla borçlanırlar. Bu kısır döngü, sermaye birikim sürecini beslerken, emekçi sınıfları maddi ve manevi olarak tüketir. Ağırdır’ın altını çizdiği “tüketici kredisi ve kredi kartı borçlarının” büyüklüğü, bu fetişist çekimin ekonomik bedelidir.

Sistemik Bir Çıkmaz mı, Örgütlü Bir Mücadele Alanı mı?

Bekir Ağırdır’ın verilerle resmini çizdiği tablo, kişisel tercihlerin veya bireysel “sorumsuzlukların” bir sonucu değildir. Aksine, bu tablo, kâr için sürekli birikim yapmak zorunda olan kapitalist sistemin yapısal ve kaçınılmaz bir sonucudur. Finans kapital borcu bir kontrol ve sömürü mekanizması olarak etkin bir şekilde kullanır. “Yaşam enerjimizin faize ödenmesi”, bu sistemin insan hayatına biçtiği değerin trajik bir ifadesidir.

Bu çıkmazdan çıkış, bireysel tasarruf öğütleriyle değil ancak kolektif bir bilinç ve sınıf temelli bir mücadele ile mümkün olabilir. Bu mücadele sadece ücretler için değil aynı zamanda konut, eğitim, sağlık gibi temel insani ihtiyaçların kamusal ve parasız olarak karşılandığı, finansın toplumsal faydaya göre düzenlendiği bir sistem talebini de içermelidir. Aksi takdirde borçlanma yoluyla faiz olarak ödenen, sadece paralarımız değil geleceğimiz ve en temel insani potansiyelimiz olacaktır.

Kaynak: Bekir Ağırdır, “Borçlanıyoruz, Borçlanırken de Yaşam Enerjimizi Faize Ödüyoruz”, Oksijen