Flormar’da 120. gün: ‘Sonuna kadar direneceğiz’



120. gününü geride bırakan Flormar direnişçileri, “Bu umut kırılır mı, nereye kadar gider bu böyle?” sorusuna ilk günkü gibi “Sonuna kadar direneceğiz” yanıtı veriyor.


Flormar direnişi 120. günündeydi bugün. İşçiler sendikalaştıkları için işten atılıp, kapı önünde direnişe başlayalı 4 ay oldu.

Geçen bu 4 aylık süreyle ilgili olarak işçiler, direnişe ilk başladıklarında gelen ziyaretçilerin anlattığı aylar süren direnişleri duyunca gözlerinde büyüdüğü, ama şu an seneler bile dense yadırgamayacakları konusunda hemfikirler. “Zaten inancın, inadın sağlam olunca yılgınlık da olmuyor” diyorlar.

Hava yağmurlu, brandaların altında oturuyoruz hep beraber. Soğukların bastırmaya başladığından bahsediyoruz. Kış geldiğinde ateş yakarak ısınma fikri tartışılıyor.

-Varillerde yakabiliriz mesela.

-Oğlum izin vermezler ateşe.

-Şu an yaptığımız neye izin veriyorlar ki sanki? Yakmak istersek yakarız.

İşçilerin bir kısmı kışlıkları çıkarmış, bir kısmı bizim gibi yaz havasından çıkamamış. Haliyle üşüyoruz. Herkes hem brandanın altına sığmak hem ısınmak için dip dibe oturuyor, sohbetler de koyu.

Bir kadın işçi sohbet esnasında damar yolu açan hemşirelerin kimisinin elinin çok ağır olduğundan bahsediyor. “Ne için bu kadar sık damar yolu açılıyor abla sana?” diye soruyorum; “yüksek tansiyonum var, fenalaşınca serum takılıyor” diye cevap veriyor. “Ne zamandır var?” sorusunaysa cevabı şöyle:

-Fabrikaya girdiğimden beri var, yaklaşık 3 senedir yani. İçerisi çok stresliydi. Ben rujda çalışıyordum. Bazen makina arıza yapıyor, bakımcıyı çağırıyorsun. Çağırıyorsun ya, stres orada başlıyor çünkü bakımcı da ağa gibi olmuş, kendin yap diye baştan savabiliyor. Bu sefer kendin uğraşıyorsun, bi stres de oradan, oldu olmadı böyle yapayım falan… O sırada üstüne şef geliyor, bağırıyor çağırıyor ‘hala düzeltemedin mi?’ diye. Böyle böyle tansiyon hastası oldum işte.

Gözler yağlanmış kapıya, çekilmiş çim çitlere değiyor.

-Çok geç akıl ettiler bunu da (kapıyı yağlama meselesi).

-Dur bakalım daha neler akıl edecekler. Akılları anca işçi düşmanlığına eriyor.

İşçilerden biri okulların açılmasından dem vuruyor. Üniformalar çok pahalılaşmış, gerçi ne kalmış ki çok pahalılaşmayan anacım!

Bir gazeteci yanaşıyor, işçilere sorular soruyor: “Bu umut kırılır mı, nereye kadar gider bu böyle?” Cevap ise ilk günden beri aynı: “Sonuna kadar direneceğiz“.