‘O alan bizim, bunu hiçbir güç değiştiremez!’



Tam üç sefer itiş kakışla, kalkanlarla uzaklaştırmaya çalıştılar. Kitlenin alkışları, sloganları ve polis barikatı önünde ne olursa olsun direnen tutumuyla kimlik dayatmasını kaldırdık.


Ailelerin öfkesini ikiyüzlülükle dizginlemeye çalıştılar; ama direngenlikle karşılaşıp geri adım atmak zorunda kaldılar.

10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nın 3. yıl anmalarına valilikle yapılan görüşmelerde “izin” verildiğini öğrendiğimizde çok şaşırdık ve bu gelişmeye dair çeşitli yorumlar da yaptık. Son dakikada bir şeyler çıkaracaklarını tahmin etmiştik ve öyle de oldu: Kimlik dayatması. İkiyüzlülüklerini ve “katil koruyuculuk”larını bir kez daha gördük.

Bunu duruşma salonlarında birçok kez gördük ve şaşırmadık.

Çünkü biliyoruz.

Yargılanması gereken devlet kurumları ve görevlilerinin yargılanmasına nasıl engel olup, sorumluluğu sadece üç-beş IŞİD militanıyla sınırlı tutmaya çalıştılarsa-ki onu da kitlenin, avukatların, ailelerin ve kamuoyunun oluşturduğu baskı sonucunda zorunlu kaldıkları için yaptılar. Kendilerine kalsa salıvereceklerdi-dün yani 10 Ekim Katliamı’nın 3. yılı anmasında da yine katliamda sorumluluğu olan devlet kurumları ve görevlileri iş başındaydı. Hem de ikiyüzlüce, hem de utanmazca.

Ama planları tutmadı. Kimlik dayatması kabul edilmedi.  Ailelerin acıyla harmanlanan öfkesi karşılarına direngenlik olarak çıktı.

O gün o alanda olup, şans eseri sağ çıkan bizlerin; Ankara’ya kadar gelip kendilerini binlerce insanın içinde patlatarak “barış, özgürlük, kardeşlik” şiarının yükseltilmesini boğmaya çalışanlara barikat olmayanlarla, 9 Ekim gece saat 24:00’dan itibaren denetimleri kaldıranlarla yüzleşmelerini sağlamak önemliydi.

Katliamın 3.yılında o günkü gibi orada olmak için gittiğimizde her zaman olduğu gibi önümüze yine barikat oldular. Hayatını kaybedenlerin ve yaralananların ailelerinden, o da üç kişi ve soyadı tutması koşuluyla sınırlandırılarak kimlik dayatmasında bulundular. Bu kabul edilir bir şey değildi. Bizim orada yaşadıklarımız, hayatını kaybeden yoldaşlarımızla kan bağının ötesindeki bağımız hiçe sayıldı. Bu tutum ve dayatmalar zaten acıyla harmanlanmış öfkemizi misliyle tırmandırdı.

“Katil koruyucuları”, evet, katil koruyucuları yine bize dayatmada bulunuyordu.

Biz o gün oradaydık. O lanet patlamadan sonra gökyüzünden yağmur yerine yoldaşlarımızın kanları yağdı.

Biz o gün oradaydık.  O gün üstümüze dolu yerine, kar yerine lapa lapa yoldaşlarımızın bedenlerinden kopan uzuvları yağdı. Saçlarınızın diplerinden,  derimizin içine işledi. Günlerce her nefes aldığımızda kan kokusunu hissettik!

Böyle bir katliamın 3. yılında da karşımıza kimlik dayatmasıyla çıktılar, buna direndik. “Vali gelsin de bunu, cesareti varsa kendi söylesin” diye haykırdık. “Sizin güvenliğiniz” için dediler. “10 Ekim 2015’de yoktunuz,  neredeydiniz? Siz, hepiniz katilleri koruyunuz. Biz o gün bu alanda yaşadıklarımızla bugün yüzleşeceğiz, siz de bununla yüzleşeceksiniz” dedik. Onlar bizi kalkanlarla oradan uzaklaştırmak için saldırdı,  bizler de kalkanları geriletmek için karşı koyduk.

Ya o alana hepimiz dayatmasız, koşulsuz gireceğiz ya da bedelini göze aldık gelin gözaltı yapın, darp edin” dedik. Bizim için başka yol yoktu. Yoldaşlarımızın türkülerini, halaylarını ve barış şiarını o alana girerek haykıracaktık.

Tam üç sefer itiş kakışla, kalkanlarla uzaklaştırmaya çalıştılar. Kitlenin alkışları, sloganları ve polis barikatı önünde ne olursa olsun direnen tutumuyla kimlik dayatmasını kaldırdık.

Tabi bütün bunlar yaşanırken gaz sıkmaya çalışan polisin beceriksizliği de gözlerden kaçmadı. Tüpün ağzı açılıp yerlere dökülmesi ayrı bir şeydi; kalkanlarla bize saldırı sırasında bizimle kalkanlar arasında kalan amirin kalkanlarla itilişi ayrı bir şey…

Tabi arama noktalarında ayrı psikolojik baskı uygulanmaya çalışıldı. Çakmak, kalem defter, parfüm, makyaj malzemesi, sırt çantası gibi şeyleri aldılar. Bunlar bizim için önemli değildi. Bunu alanlarımız ve arama noktasından geçince sigarasını yakınlarımız, kalemini kullananlarımız da oldu.

O alana “Katil IŞİD, işbirlikçi AKP!” sloganlarını haykırarak girdik.

O alan, yani 10 Ekim 2015’teki katliamın yaşandığı o alan, Ankara Gar önü, bizim. Bunu hiç bir güç değiştiremez.

Ankara’dan Alınteri okuru