“Yeni Türkiye”, Ethem Sancak, Palu Ailesi ve…



“Yeni Türkiye” Ethem Sancak gibi “Erdoğan aşıkları”nın devletin sunduğu olanakları tepe tepe kullandıkları, eş dost kapitalizminin en pervasız haliyle yolunu açtığı bir düşkünlükler cennetidir!


“Yeni Türkiye” artık sadece bir siluet değil. Ekonomiden siyasete, mimariden kültüre ve dahası gündelik toplumsal yaşama kadar hemen her alanla bütünlük oluşturan somut bir gerçek.

“Eski Türkiye” ile “yeni Türkiye” arasında özsel bir fark olmadığı açık. Ama “Yeni Türkiye” şahsında çarpık kapitalizmin varabileceği mantıki sonuçlardan en vahşi, en karanlık, en fütursuz olanıyla karşı karşıya olduğumuz da bir o kadar açık.

“Yeni Türkiye”nin ekonomik-siyasal-kültürel bütünlük oluşturacak şekilde sahneye arz-ı endam etmiş hali; Palu Ailesi’yle, mide bulandırıcı Realty Şovlarla, tek ses haline gelmiş TV’lerle, işçi ve kadın cinayetleriyle, doğa-tarih-kent katliamlarıyla, siyasi iktidarla kurulan en düşkünleşmiş sanatçı ilişkileriyle üzerimize çöken bir karabasan niteliği kazanıyor giderek.

Burjuva siyasetin yatıp kalkıp yalan söyleyen, ama yüzündeki tek bir kasın bile oynamadığı o tanıdık karakterinin soytarılık düzeyine ulaşarak karşımıza çıktığı bir Türkiye bu.

Bu siyasetçilerin önünü açtığı, devlet olanaklarıyla semiren patronları da; en pişkin, en karaktersiz ve en halk düşmanı yüzleriyle sahnedeki yerlerini alıyorlar. “Milletin …na koyacağız” diyeni mi dersiniz, bir parti liderine aşkını ilan edeni mi, rant ve talan üzerinden küpünü doldurmuş olmanın görmemişliğiyle kadınları alenen aşağılayanı mı?..

Aklın, sadece düzen ve dalavere için kullanılacak şekilde alıp başını gittiği bu Türkiye’de her şey öğütülüyor ve öğütülenin yerine daha iyisi konuluyor “muş gibi” yapılıyor. Ak kara oluyor, kara ak, yalan en pişkin haliyle gerçeğin yerine çöreklenirken bile bunun farkında olanlar bir distopya izlediklerini sanırken, bu karanlık tünelin içinde sürüklenenler gerçeklik duygusundan giderek uzaklaşıyor.

Sebastian Haffner, Bir Alman’ın Hikayesi isimli eserinde Naziler iktidara geldiklerinde muhaliflerin bir kesimine dair ilginç ve bugün de tanık olduğumuz bir tespitte bulunur. Der ki, bu kesim her kötü şeyden sonra “ha şimdi bittiler, az kaldı” beklentisiyle nefes alıp veriyordu. Çünkü akılları burjuva siyasetin bu en düşkün biçiminin toplumsal bir karşılık bulabileceğini almıyordu. Fakat bir süre sonra bu “şimdi bitecek” beklentisi bu kesimleri mücadelenin tüm kanallarından uzaklaştırıp, edilgen bir seyirciye dönüştürmüş ve dahası objektif olarak bu “şimdi bitecek” denilen karanlığın parçası haline getirmiş. Yeni Türkiye’de de korku, baskı iklimi karanlık ve ağır bir yorgana dönüştükçe olup biten her şeye seyirci kalmak ve insanın kendisini “şimdi biter, az kaldı” beklentisine sokarak çürütmesi işten bile değil.

Palu Ailesi gibi akıldışı bir olayın günlerce seyrettirildiği, olup bitenle bir realite şov heyecanıyla ilişkilenen milyonların olduğu bir toplum sözkonusu.  Ve bu toplumun henüz tümüyle tıkanmamış bazı kanallarına ulaşamadığımız sürece hep birlikte boğulup gideceğimiz de açık.

Aynı şey “milletin anasının a… koyacağız” diyen ya da en pişkin haliyle çıkıp devletin-siyasetçinin kendisine sunduğu olanaklar üzerinden nasıl semirdiğini anlatan “Yeni Türkiye”nin düşkün burjuvaları için de sözkonusu. Bu adamlar halkın gözünün içine bakarak onun ümüğünü nasıl sıktıklarını en pişkin halleriyle anlatabilecek bir “cesareti” temsil ediyorlar.

“Yeni Türkiye”nin patronlar vitrininde yer alan ve en ballı ihaleleri tereyağından kıl çeker gibi kapıveren “Erdoğan aşığı” Ethem Sancak’ın Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) tarafından ilk kez düzenlenen Türk Savunma Sanayii Zirvesi’nde,(12-13 Aralık 2018) yaptığı konuşmanın yayınlanan kaydı yaratılmış olan bu düzenin de en çıplak özeti gibi.

Şimdilerde Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası’nı cukkaya oturtacak olan Sancak’ın BMC gibi bir fabrikayı nasıl “satın aldığını” anlattığı o konuşması, “Yeni Türkiye”nin ekonomik-siyasi bütünlüğünün anlaşılması açısından oldukça manidar bir nitelik taşıyor.

BMC’nin alınması için kendisini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönlendirdiğini söyleyen Ethem Sancak, nasıl bir eş dost kapitalizminin sözkonusu olduğunu ortaya koyduğu o konuşmada şunları söylemiş:

Liderimiz bana dedi ki; ‘Sen o otomotiv şirketinin altından kalkabilir misin?’ Valla ne emrederseniz onu yaparım. Ama buna gücüm yetmeyebilir. Elimdeki varidatım bu. Savunma sanayine girmek o gün için bir macera. Ben de eski bir sosyalist yeni bir Müslüman olarak kardeşlerim arasında adil bölüşmüştüm serveti. 16’da bir parçası kalmıştı.

 

Dedim; ‘Bu para var. Bununla alınabiliyorsa ihaleye gireyim. Ama diyelim ki aldım. Bunu emrettiğiniz gibi güçlü bir sanayi şirketi haline getirebilmem için güçlü bir fon olması lazım arkamda. ‘Ne yaparız’ dedi. Sizin büyük ferasetinizle Arapların onurlu bir bölümünü kendine getirttiniz. Katar’la neredeyse tek millet iki devlet haline geldik. Allah da gani gani para vermiş Katar’a. Emir’de sizi kırmaz. Katar devletini ve silahlı kuvvetlerini bana ortak ederseniz bu işin altından kalkarız. Sağ olsun sayın Emir’i aradı o da kırmadı. BMC’nin yüzde 50 eksi birini Katar ordusuna sattım. Tek başına yapmak istemiyordum. Benim gibi deli bir Laz ortak da önerdi bana Sayın Cumhurbaşkanım. Onu da yanıma aldım; Talip Öztürk, eşit bölüştük.