Beylik Osmanlı Oyunu



Bahçeli ve Erdoğan-Bahçeli ittifakının karakterine dair herhangi bir hayal içinde değilsek yapılan hesabın özünü kestirmek zor olmaz: Bölgesel düzeyde örgütlü bir güç haline gelmiş Kürt özgürlük hareketi ve Kürt halkının dinamizmini soğurmak için kafa bulandırmak, savaşın yarattığı ruhsal yıpranmışlıkları yastıklayıp hareketin bileşenlerini kendi içlerinde karşı karşıya getirmek, hareketi bölmek parçalamak hesaplanmaktadır.


MHP Genel Başkanı, iktidar blokunun da bu düzenin de beka bekçisi faşist Devlet Bahçeli, Kürt sorununa ilişkin “sürpriz” açıklamalarıyla gündemi belirledi. 

Belki bugünden sonra tarihin akışı daha farklı olacaktır. Belki bugünden sonra ülkemin şafağı bir başka sökecektir. Belki bugünden sonra Türkiye’nin prangaları tamamıyla kırılacaktır” gibi hamasi bir vurgu eşliğinde yaptığı açıklamalarla gerek içerdeki ekonomik-siyasi-toplumsal krizin ağırlığı karşısındaki çaresizliklerini gerekse bölgesel gelişmelerle birleşik olarak geleceğe dair korku ve kaygılarını ve tabii onlara eşlik eden hayallerini ifşa etti aslında. 

Kürt ulusunun varlığının, dolayısıyla Kürt sorununun siyasal karakterinin kabulü anlamına gelen “kolektif haklar” bahsinde “asla olmaz” diye baştan sınır çekip silahlı direnme hakkından vazgeçilmesini temel şart olarak koşan Bahçeli, yıllardır demediğini bırakmadığı PKK lideri Abdullah Öcalan’ın TBMM kürsüsünden konuşturulup “silahları bırakın” çağrısı yapması koşuluyla “umut hakkını” kazanabileceğini bile söyledi. Bu arada meselenin bundan sonrasının Öcalan ve DEM parti üzerinden yürütülebileceğini ifade etti. 

Kitabın ortasından konuşacağım”, “hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmayacak açıklıkta konuşacağım” gibi vurguların yapıldığı konuşma her açıdan dönemin olağanüstü karakterine de uygun olan “olağanüstü” bir konuşmaydı. 

Bahçeli’ye bunları söyleten elbette en başta Kürt halkının örgütlü gücü ve bir türlü teslim alınamayan iradesidir. 

Bununla birleşik olarak bu konuşmanın daha geniş bir arka plana dayandığı açık: Dünya-bölge dengelerindeki değişmeler ve bunların yarattığı korku ve hesaplar bu arka planın en belirgin çizgisini oluşturuyor. Her an nerede neyin patlayacağını bilemeyeceğimiz kadar olağanüstü gelişmelere gebe bir süreç bu. Bu arada haritaların yeniden çizilmesinden bahsedilen bir süreç… Rejim bu puslu havayla sayısız plan yaparak ilişkileniyor, hem başına ne gelebileceğini kestirememenin korku ve kaygılarını yaşıyor hem de emperyalistlerin bölgesel planları içinde bir rol kapma telaşı içinde. 

Bahçeli’nin bugün Meclis’te yaptığı konuşma bu olağanüstülükler dönemi içindeki yeni bir olağanüstülüğü ifade ediyor. Rejimin bu sürecin ruhunu kavramış olmasına uygun bir olağanüstülük bu. 

Fakat Bahçeli’nin kimliği, sicili ve rejim hesabına yerine getirdiği misyon düşünülürse bu “açılımın” altında samimiyet kırıntıları arama aymazlığını bir an önce terk edip hangi hinoğlu hinliklerin yatıyor olabileceği üzerine yoğunlaşmak gerektiği ortadadır. Bahçeli’ye ve Erdoğan-Bahçeli ittifakına dair herhangi bir hayal içinde değilsek yapılan hesabın özünü kestirmek zor olmaz: Bölgesel düzeyde örgütlü bir güç haline gelmiş Kürt özgürlük hareketi ve Kürt halkının dinamizmini soğurmak için kafa bulandırmak, savaşın yarattığı ruhsal yıpranmışlıkları yastıklayıp hareketin bileşenlerini kendi içlerinde karşı karşıya getirmek, bölmek parçalamak hesaplanmaktadır. 

Sınırlarını kendilerinin halkın önünde ilan edip çizdikleri “yeni” bir stratejiye geçiş yapmanın somut ifadesidir bu konuşma.   

Bu konuşma en başta, bölgesel krizin yanı sıra Türkiye’de yaşanan ekonomik-toplumsal ve siyasal krizin derinleşip boyutlandığı koşullarda Kürt halkının örgütlü dinamizmini sisteme özümsemenin yollarının arandığını gösteriyor. Bunun yolunu açabilmek için Kürt özgürlük hareketi ve demokratik siyasetinde kafa bulanıklığı ve çatlaklar yaratıp bölünme ve ruhsal gerilimi arttırma hedefi yapılan konuşmanın belki de ilk muradıdır. 

Kartlarını açmış, sınırlarını çizmiş olarak topu karşı tarafın kucağına bırakmış oldular. “Bundan sonrasını onlar düşünsün” dercesine. 

Konuşma, sınırlarını kendilerinin çizip alenen ilan ettikleri ve o sınırların reddedilmesi koşullarında Kürt halkıyla özgürlük hareketi arasında hatta Özgürlük Hareketi’nin içinde bir yarılma oluşturmak amacıyla kartları kendilerinin dağıtacağı, denetim ve kontrolü her açıdan ellerinde tutacakları stratejik bir oyunun üst perdeden yapılmış açılışıdır. ..

Sistem ortada fol yok yumurta yokken sürpriz kartlar açarak karşı tarafın hareket alanını baştan daraltmaya çalışıyor. İki yılı aşkın bir süredir katı bir tecrit altında tutup yaşayıp-yaşamadığının dahi belirsizleştirdiği  Öcalan’a birdenbire Meclis kapılarını açıp kürsüden “silahları bırakın” çağrısı yapmasına kapı aralayan söylemler, savaşın büyük acılarını yaşamış ve haklı olarak barış özlemi duyan bir halk için önemli bir psikolojik eşiği ifade ediyor. Bu yönüyle psikolojik savaşta cepheyi bizzat Kürt halkının içine kurmayı ifade ediyor.

Birdenbire “barış güvercini” kesilen Bahçeli akbabasının ‘sürpriz’ konuşma ve adımları, özgürlük hareketinin kadın önderlerinden Bese Hozat’ın aylar önce dile getirdiği “Devlet bize ahlaksız teklifler yapıyor”” sözünü akla getiriyor. Kafaları bulandıracak, iç tartışma ve gerilimleri artıracak Osmanlı oyunu demek aylar öncesinde kurulup işletilmeye başlamış. Anlaşılan hesaplar kimi yönlerden tutmuş ki Bahçeli planı şimdi legalleştirip bir üst düzeye taşımakta sakınca değil yarar görüyor. 

Görülen o ki, Osmanlının torunları Kürt Memedi bir kez daha “nöbete” çağırıyor. Özellikle İran’da, Suriye’de, Güney Kürdistan ve Kuzey’de yaşayan Kürtler bir kez daha Türk burjuva devletinin hizmetine girerek onun bölgesel hegemonya rüyaları doğrultusunda savaşmaya davet ediliyor. 

Bu kabul edilmezse neler yapılacağı açıktır. Bahçeli’nin konuşmasında çizdiği çerçeve bunun dışında kalanların hedefe çakılacağının da ilanıdır. 

Bahçeli’nin üç hüküm cümlesi kurarak tamamladığı konuşmasının aşağıda aktaracağımız bölümleri aklı başından gitmemiş olana çok şey anlatıyor: 

“Türkiye’nin yeni bir çözüm sürecine değil, ortak aklı çalıştırmaya, dürüst ve samimi adımlara, dış dayatmalara kapalı durmaya, bin yıllık kardeşliği daha da kuvvetlendirmeye ihtiyacı vardır ve olmalıdır.”

“Türkiye’nin sorunu Kürtler değil, bölücü terör örgütüdür. Tek tek Kürt kardeşlerimin sorununu çözmek elbette mecburidir, ama kolektif kimlik ve etnik temelde bir çözüme atıf yapmak vahim bir tehlikedir. Bu ülkede yaşayan hiçbir Kürt kardeşim sorun olarak gösterilemez. Kürt sorunu var demek, Kürtleri sorun gören sahte yüzlerin, yalan sözlerin, yıkım bekleyenlerin, küresel emperyalizme piyonluk yapanların ortak propagandasıdır. Türkiye Cumhuriyeti devleti asimilasyon politikasına hiçbir zaman teşne olmamış, tenezzül etmemiş, prim vermemiştir.”

“Terör başka siyaset başkadır. İkisi arasına kalın bir çizgi çekilmeden, duvar örülmeden, silah dışlanmadan, en başta Kürt kardeşlerimiz olmak üzere, Türk vatandaşları layık olduğu insani gelişmişlik düzeyine, refah, huzur ve güvenlik mertebesine çok zor ulaşacaktır. Tek başına silahlı mücadelenin hemen hiçbir zaman terörü sona erdiremeyeceği gibi, terörün silahsız çözümü de asla yoktur. Teröristin yaşadıkları ve kabulleriyle gerçek olaylar ve olgular arasındaki çelişkiler somutlaştıkça teröristin direnci kırılacak ve silahtan uzaklaşacaktır. Tek tek teröristler üzerinde tesirli olmak, ihanetin sonunun olmadığını meşru vasıtalarla anlatmak ve açıklamak örgütteki çözülmeyi hızlandıracaktır.

“Geçen haftaki grup konuşmamda demiştim ki; Türkiye’ye getirilirken, ‘her türlü hizmete hazırım’ diyen teröristbaşı, buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin… Bu çağrımın içyüzünü henüz anlamayan, anlasa bile işine gelmediğinden saptırmaya çalışanlar çok sayıdadır.

Türk ve Türkiye Yüzyılında terörü sıfırlamak, milli birlik ve beraberliği çelikleştirmek amacına matuf ikinci hüküm cümlem şöyledir: Terörist başı işin içinde olmazsa bir şey çıkmaz diyenlere de sesleniyorum; şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, ‘Umut Hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil, ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız; vatan, millet, devlet, bayrak, ortak gelecek ve tam bağımsızlık için bunu dahi sineye çekmeye sonuna kadar hazırız.

Türkiye ve Türk milleti için her fedakârlığı yapmaya, her çileye katlanmaya, lazım gelen her adımı atmaya kararlıyız, inançlıyız, tarih huzurunda diyorum ki, yeminliyiz. ‘Yeni Yüzyıl, Yeni Hayat, Yeni Türkiye’ temelinde bagajları boşaltalım ve milli ülküleri hep birlikte yakalayalım.

Üçüncü hüküm cümlem de şu şekildedir: Diyarbakır annelerinin sessiz çığlığı duyulmalı, evlatlarıyla buluşmaları sağlanmalı, hepsinin yüzü güldürülmeli, sorunun kaynağı olanlar harekete geçmelidir. Bilinmelidir ki, uzattığım elin bir mesajı da budur.”