Boğaziçi Üniversitesi’nde bugün yine bir direniş vardı. Sıra arkadaşları gözaltına alınan öğrenciler kampüste bir araya geldi. Ellerinde dövizler vardı. Dillerinde isyan. Güney Meydan’ı dolduran gençler yaşananları sessizce kabul etmeyeceklerini haykırdı. Gözaltına alınan, tutuklanan ya da ev hapsine zorlanan arkadaşlarının yanında olduklarını duyurdu. “Demokratik hak ve özgürlükleri savunmak suç değildir” dediler. Bu söz artık yalnızca bir cümle değil. Bu söz artık üniversite meydanlarında yankılanan ortak bir çağrı.
19 Mart’tan bu yana Türkiye’de bambaşka bir tablo oluştu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesiyle başlayan süreç bir dizi gözaltı ve tutuklamayla devam etti. İstanbul’da yaklaşık 800 kişi gözaltına alındı. Şu anda 266 kişi hala tutuklu. Gözaltına alınanların arasında öğrenciler, sendikacılar, sanatçılar ve yurttaşlar bulunuyor. Suçları anayasal haklarını kullanmak. Suçları iradelerine sahip çıkmak.
Boğaziçi öğrencileri yalnız değil. Yıldız Teknik’te, İstanbul Üniversitesi’nde, ODTÜ’de, Hacettepe’de birçok kampüste sıra arkadaşları için eylemler düzenlendi. Bazı sınıflarda boş sıralara yazılar bırakılıyor. “Bu alan anayasal hakkını kullandığı için tutuklanan arkadaşımıza ayrılmıştır” notları birer sessiz çığlık gibi duruyor.
ODTÜ’de ise çığlık sessiz kalmadı. Fizik Çimleri’nden C heykeline uzanan yürüyüşte öğrenciler hep bir ağızdan konuştu. Gözaltıların, tutuklamaların, ev baskınlarının siyasi bir darbenin devamı olduğunu söylediler. İktidarın korkusunu iliklerinde hissettiklerini ama yılmayacaklarını ilan ettiler. Boykotla başladılar. Tatilde bile eylemlerine ara vermediler. Şimdi de genel grev çağrısı yapıyorlar. Yoksulluğa, baskıya, kayyum düzenine karşı birlikte ayağa kalkma çağrısı bu.
Bir başka örnek Hacettepe’den geldi. Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğrenciler talepleriyle dekanın kapısına dayandı. Temsilcilerle değil tüm arkadaşlarıyla birlikte görüşmek istediler. Kapıdan kovulanların anısını taşıyarak bu kez kapının önünde oturdular. Sonunda dekan görüşmeyi kabul etti. Öğrenciler de kazanımlarını bir adım daha ileri taşıyıp taleplerini yazılı olarak sunacaklarını duyurdu.
Ama bu irade çok rahatsız ediyor. Üniversitelerden yükselen sesleri bastırmak isteyen YÖK devreye girdi. Rektörlüklere gönderilen yazıyla boykota katılan akademisyenler ve idari personel için işlem yapılması talep edildi. Bu bir tehdit. Bu bir sindirme hamlesi. Bu bir korku politikası. Ama kampüslerdeki hava bu korkuya teslim olmayacaklarını gösteriyor.
Bugün Türkiye’de gençlik yalnızca eğitim hakkı için değil özgürlük için de yürüyor. Bu yürüyüş üniversite duvarlarını aşıyor. Sokaklara yayılıyor. Mahallelere ulaşıyor. Kayyumların atadığı rektörler, polis ablukaları, disiplin cezaları bu iradeyi bastıramıyor. Çünkü bu irade kolektif. Çünkü bu direniş geleceğe sahip çıkma kararlılığıyla örülüyor.
İktidar ise her adımında meşruiyetini biraz daha yitiriyor. Sözde hukuki süreçlerle yürütülen operasyonlar geniş bir halk kesiminin vicdanında karşılık bulmuyor. Yüz binlerin iradesi gasp edilirken susmak artık tarafsızlık değil, onay vermek anlamına geliyor. Boğaziçi’nde, ODTÜ’de, Hacettepe’de yükselen sesler ise bu sessiz onaya karşı bir uyarıdır.
Ve bu uyarı net: “Bu daha başlangıç.”