Burak Sarı
Ertem Eğilmez’in “Arabesk” filmi felaketlerin peş peşe sıralanmasıyla sonlanır “O arada başlarından dört deprem, beş tren kazası, iki uçak kazası geçmiştir” gibi. Bir haftalık zaman zarfında hepimiz adeta buna benzer bir gündem yaşadık. Şarkılara sansür, Akbelen’de zeytinliklerin sökülmesi vb. Zaten kapitalizmin doğası gereği bizden çalınan zaman, mesai saatleri dışında da bir şeyleri korumak ya da artık hayatımızın bir parçası olan sosyal medyada bir şeylere tepki göstermek ile geçiyor.
En temel sorunumuz olan ama en az konuşulan yoksullaşmamız da ne yazık ki hayatımızın bireysel bir mücadele alanı olarak kalıyor. Oysa en kolektif sorunlardan biri kendisi. Ben yine görünmeyen, görülmek istemeyen ve tamamen keyfi bir şekilde yaratılan mağduriyetlerden söz edeceğim. Zira geçen hafta yetenek sınavında mağdur edilen bir arkadaşı yazmıştım. Bu hafta bir kitap üzerine düşünmek istiyordum. Olmadı. Çünkü arabesk filminin sonunu andıran bir hafta yaşadık sağlamcılık kökenli ayrımcılıklar açısından.
Mağduriyetlerde sıra ona gelmedi
Geçen haftaki yazımın ardından arkadaşım Bahar Yavuz “Haftaya da beni yaz Burak. TEB bana müşteri hesabı açmadı. Bende TEB müşterisi olmak için ısrar etmedim ama sen yine de yaz” dedi. Bura da sadece sağlamcı uygulamalara sürekli maruz bırakılanların anlayacağı bir anlam gizli. Sürekli benzer saçmalıklara maruz bırakılmak belli bir kayıtsızlığa da yol açıyor. Geçtik sıradan olma hakkını, artık çok önemli değilse yapmak istediğimiz işten de vaz geçebiliyoruz. Tarihe not düşmek için yazıyoruz.
Bahar ile bu diyaloğumuzdan bir gün sonra X’te bizim aşina olduğumuz paylaşımların bir yenisine rastladım. Murat Doğan Işık isimli bir arkadaş mübaşirlik sınavına girmek istemiş. Daha önce kurs aldığı adliyede sınava girecekmiş. Son anda “okutman olmadığı” söylenerek sınava alınmamış. Üzerine yorum yapmayacağım. Empati üzerinden hak aranmasını doğru bulmayan bir anlayışa sahibim. Hakkımız olan şeyi almak için başkalarının empatisine gerek olmadığını düşünürüm. Yine aynı şekilde düşünüyorum ama yine de herkesin kendisini bir an arkadaşın yerine koyup düşünmesini öneriyorum. Büyük oranda öyle anlaşılabilir yaşanan. Başka bir şehirden bir iş sınavına umut bağladığın için geleceksin ama sırf senin yeti çeşitliliğine uygun bir düzenleme yapılmadığı için hayallerin suya düşecek.
Bitmedi. Ayrımcılık yağmuru hafta boyunca devam etti. Derneğimizin de üyesi olan Gizem Alakaya’ya TOM Bank’ta hesap açılmadı. Bahane de güvenlik adımında kimlik ibrazı sırasında Gizem’in annesinden destek alması. Böyle bir talep üzerinden görevden vazife çıkarılarak işlem yapılmıyor.
Biz, Gizem’in uğradığı ayrımcılık için ne yapacağımızı konuşurken bir arkadaş başka bir mağduriyetin paylaşıldığı bir link atıyor gruba. Yine bankada hesap açmama vakası. Bu sefer muhatap Yapı Kredi. Ben dahil bir sürü körün aktif hesabı olan Yapı Kredi yeni bir icat çıkarıp hesap açmak isteyen körden noter onayı istemiş. Bankaların cehaleti ve sağlamcı kibri yüzünden hesap açmaya bile cebimizde borçlar kanunu yönetmeliğiyle gidiyoruz ama hala aynı ilkellikle karşılaşıyoruz. Aynı bankanın aynı şubesinde bile bazen bir personel olması gerektiği gibi işinizi hallederken başka bir personel problem çıkarabiliyor.
Tam bunun üzerine tartışırken genç bir arkadaşımız kendisinin de aynı şekilde hesap açmasının engellendiğini söyledi ve benim bu yazımın başlığını oluşturan diyalog gerçekleşti. Bir arkadaş “İtiraz ettin mi?” diye sordu. Arkadaşımız da “mağduriyetler arasında ona sıra gelmedi” yanıtını verdi. 20 yaşındaki bir insan bu cümleyi kurabilecek kadar mağduriyet yaşıyorsa söylenebilecek başka bir şey var mı? Çocuk yaşlardan itibaren ayrımcılıkla ve engellenmeyle tanışan ötekileştirilenlerin, 20 yaşlarına geldiğinde mağduriyetleri sıralamak gibi bir yeteneği oluşuyor. Anlayana çok büyük dersler içeriyor bu durum ama anlamak istenirse. Mağduriyetlere teslim olmamanın bilinciyle mücadele etmek için enerji depolamadan önce, bu hafta şuraya sığdırabildiğim engellenmeler üzerine sözlerimi tüketmiş oluyorum. Mahzuni’nin bir türküsünün son dizesiyle bitireyim:
“Daha söz kalmadı sözün üstüne”
Alınteri Gazetesi 21. Yüzyıla Sosyalizmi Yazacağız!