Ceza ve Göçmenlik Hukuku Uzmanı Anna Busl’la İltica ve Göç Yasları Paneli



Krieg mit dem Krieg (Savaşa Karşı Savaş) Platformu Anna Busl’un deneyimlerini de aktardığı panelde göç ve mültecilik yasalarını gündemleştirdi


YAŞANACAK DÜNYA

Köln Alteweurwache’de saat 14:00’de başlayan panele müzik grubunun marşıyla girildi. Ardından söz alan avukat Anna Busl konuşmasına “Savaş savaşa hazır olmayı gerektirir. İltica hakkı yerine savaş hukuku, işçi hakları yerine savaş hukuku, savaş hazırlığı sağlık gerektirmez, yaşamı uzatmayı gerektirmez, besin tüketicileri gerektirmez. Savaş hazırlığı sınıfsal çelişkileri gerektirir. Ve Bertolt Brecht’in sözleriyle, diğerlerinin yüzüne tekme atmayı“ diyerek başladı.

“Göç kapitalizmin krizinin nedeni mi” sorusunu soran Busl, Alman Ordusu’nun 2016’da yayınladığı Beyaz Kitap ve Almanya’nın 2013’deki Ulusal Güvenlik Stratejisi’nden bölümler okudu, Alman burjuvazisinin kriz, göç ve iltica konusundaki yaklaşımını özetledi.

Çeşitli kriz faktörleri kaçış ve göç hareketlerine yol açabilir… Ayrıca büyük kaçış ve göç hareketleri transit geçiş ve kabul edildikleri toplumlarda devletin istikrarını toplumsal uyumu tehlikeye atabilir… karşın düzenli göç Almanya’yı zenginleştirir. (Ulusal Güvenlik stratejisi 2023)

Göçün kendisi Almanya’nın güvenliği için bir risk oluşturmaz. Aksine demografik gelişimi nedeniyle ülkemiz yasal ve meşru göçlere ihtiyaç duymaktadır. Ancak kontrolsüz ve düzensiz göçün yüksek sayılara ulaşması doğrudan etkilenen bölge, Avrupa ve Almanya için tehlikeler oluşturur. (Alman Ordusu’nun Beyaz Kitabı’ndan 2016)

Bunlarla Alman burjuvazisinin ekonomik olarak yararlanabileceği kalifiye işgücünü isteyip düzensiz göç adı altında kalifiye olmayan işgücü kapsamındaki göçmenleri istemediğini anlattı.

Oysa Cenevre Mülteci Sözleşmesi’nin uluslararası hukuk açısından da bağlayıcı olduğunu, bir insanın kendisi için tehlikeli olan bir ülkeye gönderilemeyeceğini ve sınırlardan geçişine izin verilmesi gerektiğine hükmettiğini söyleyerek şöyle devam etti.

Bu anlamda AHİM’in yargı kararları, iktidarların uyguladıkları ve planladıkları sınırdan geri çevirmeler yasadışıdır. Schengen ülkelerinin sınır kontrolleri sadece istisnai durumlarda mümkündür. Almanya geçen yılın Eylül ayından bu yana bunu uygulamaya koydu. Bunun maliyeti 80 milyon eurodur. 80 milyon euroyu bir mülteciye ayda verilen 450 euroya böldüğünüzde 7 bin mülteci bu parayla geçinebilir. Eylül 2025 itibariyle Almanya’da yaklaşık 3,5 milyon mülteci yaşıyordu. Bunların 1,5 milyondan fazlası Ukrayna’dan gelmişti. Bu yılın Eylül ayına kadar 90 bin iltica başvurusu olmuş. Mayıs’tan bu yana 12 bin red kararı verilmiş. Bunlardan sadece 700 kişi sığınma talebinde bulunmuş. İçişleri Bakanlığı açıkça suç işliyor.

Tek tek yaşanmış örnekler de veren Busl, sınırları aşabilenlere uygulanacak saldırılar ve genel saldırılara ilişkin sözlerine şunları ekledi:

* Sözde iltica hakkı kabul edilenlerin aile birleşimlerinin askıya alınması bu yaz kabul edildi.

* Mülteciler için hapis cezalarının sınırdışı edilmenin kolaylaştırılması. Bunlar için avukat bulunması uygulamasının kaldırılması.

* Üçüncü ülkelerde gözaltı merkezleri. Sınırsız sınırdışı edebilme, dışarı çıkış yasağı olan merkezler, çocukların da tutuklanabilmesi vb.

Busl, sağlık sigortası ve vatandaşlık parası yardımı konusundaki genel saldırıların hukuki boyutuna değinerek konuşmasını sonlandırdı. Bunlar arasında düşük gelirli eşlerin ortak sigortadan yararlanmasının kalkacağı, kaldırılan doktor mayenesi için 10 euronun yeniden getirilmesi, hastaların ek ödemeleri için alınan paranın artırılması vb. saldırılardı.