Tradwife: Ataerkil Yapının ‘Avrupai’ Biçimi



Dünyanın her yanında savaş ve ırkçılık illeti adım adım tırmanırken, gericiliğin bütün renkleri hayatımızı işgal etmeye çalışırken, burjuvazi kadını aileye zincirleme işine hız vermiş durumda


YAŞANACAK DÜNYA

Son dönemlerde Instagram ve TikTok başta olmak üzere sosyal medyada “yeni” bir akımın taşları döşeniyor. 1950’leri 1960’ları hatırlatan bir tarz umutsuzca köpürtülmeye çalışılıyor. Kadını mutfaklara, yatak odalarına, evin tüketici ortamına hapseden bir yaşam allanıp pullanıyor. Kadınlar hayat boyu zorlandıkları ömür törpüsü işlerden kaçmaya can atarlar oysa. Fakat o da ne, bu kadınlar ev işi yapmaktan nasıl da hoşnut! Bu işler adeta onlara mutluluk veriyor.

Instagramda bir bakıyorsun, güzel ve bakımlı 23 yaşında Nara Smith isimli genç anne, biri kucağında diğeri yanı başında iki çocukla modern bir mutfakta mutlu mutlu kek yapıyor! Yemek pişirip çocuk gelişimi üzerine sohbet ediyor. Ev-yaşamının incelikleri konusunda vaaz veriyor, geleneksel kadın/anne rolünü gayet başarılı bir şekilde oynuyor.

Başka bir örnek Hannah Neeleman; etrafında beş altı çocukla çiftlikte ekmeği, tereyağını nasıl yaptığını mutlu mutlu anlatıyor. Aile hayatı, ev işleri, çiftlik yaşamı gibi bir yaşamda geleneksel eş profili canlandırıyor.

‘Bir dakika ne oluyor’ demeye kalmadan muhtemelen bir başkası sahne alacak… İçerikleri tarihi geriye sarmaya çalışan tek bir gerici çabanın anlayış ve çizgileriyle biçimlendirilmiş bu sahtekarlığa daha fazla dayanamayıp kapatıyorsunuz.

Bu akımın adı Tradwife (Traditional Wife) yani geleneksel eş! “Kadının yeri mutfaktır” söylemiyle kadını kimliksiz, kişiliksiz sadece ev içi üretimin vazgeçilmez bir dişlisi olarak sunan bu propaganda, varlığını kocası ve çocuğu üzerinden mümkün kılan ataerkil sistemin kendisini yeniden üretmesinden başka bir şey değil.

Kadınların yıllarca mücadele ederek kazandıkları hakları Tradwife akımının propagandasıyla yerin dibine gömme derdindeler. Kadınlara ve kazanımlarına doğrudan saldırmanın yanında sinsi ve ikiyüzlü bir şekilde kriz içindeki egemenliklerini, ailelerini, sistemlerini yeniden tahkim etmek için kadınlara akıllarınca böyle “elma şekerleri” gösteriyorlar. Ama yok öyle yağma!

Tradwife akımıyla yapılmak istenen ne?

Dünyanın her yanında savaş ve ırkçılık illeti adım adım tırmanırken, gericiliğin bütün renkleri hayatımızı işgal etmeye çalışırken, burjuvazi kadını aileye zincirleme işine hız vermiş durumda.

Egemen sınıflar ve onların devleti tarafından kadın dinamiğinin altı her vesileyle oyulmaya çalışılıyor. Coğrafyalar değişiyor, ülkeler değişiyor fakat kadınların içine sokulmaya çalışıldıkları cendere aynı kalıyor. Buna yönelik tepki, öfke ve eylem bir yandan gözüdönmüş bir kadın düşmanlığıyla bastırılmaya çalışılırken bir yandan da tarihsel bakımdan ömrünü doldurmuş ve iplik iplik çözülen burjuva aileyi, kutsallaştırmaya çalıştıkları o “çekirdeği” parlatmak için elden gelen çaba esirgenmiyor.

Kadınları Lenin’in “ahmaklık alanı” dediği mutfağa sokmak için mutfak bir cennet, ev işleri ve çocuk bakımı kadını mutlu eden tek uğraşlar olarak sunuluyor. Kadınlara tıpkı Türkiye’deki gibi, evlenin, doğurun deniyor. Aradaki belki de tek “fark” Türkiye’deki kadınların “makbul” ve “mazbut” olmasının eklenmesi…

Yaratıcı ve mükemmel eş, sakin koca, mutlu çocuk… Bir kadın hayatta daha ne isteyebilir ki?!

Hedeflenen, kadının tarih boyunca mücadele ettiği ve kazandığı hakların (iş yaşamı, kürtaj, boşanma…)!elinden alınmasının önünü açmak!

Kadının varlığını koca ya da çocuğu dolayımıyla tariflemek! Onu görünmeyen emeği üzerinden not vererek görünmez bu emeği her gün yeniden üretmesini sağlamak. Bu sayede kapitalizmin “kutsal” ailesini ne olursa olsun var etmek!

Tradwife aşırı sağa hizmet ediyor

Bu tür “özendirici” manipülatif “moda” ve “akım”ların, aynı zamanda faşist ve ırkçı hareketlerin ve iktidarların güç kazanmasına da hizmet ettiği ise açık. Gerici, ırkçı, faşist hareketlerin “traditional” yani ataerkil kapitalizmden, onun kadınları köleleştirici “aile”sinden beslendiğini ise kadınlar olarak hepimiz gayet iyi biliyoruz.