Alınteri, BDSP, Devrimci Parti, ESP ve Partizan’ın örgütlediği “Dünden Bugüne Devlet Katliamları” üst başlığıyla gerçekleştirilen panele Akademisyen Temel Demirer ve İnşaat İşçileri Sendikası Örgütlenme Sorumlusu Yunus Özgür panelist olarak katıldılar.
Akademisyen Temel Demirer, “Devlet katliamlara neden ihtiyaç duyar” Yunus Özgür ise “Katliamlara karşı sendikalar ve işçi sınıfı ne yapmalı?” başlıklarında sunum yaptılar.
Katılımın ve ilginin yoğun olduğu panel katliamlarda ölümsüzleşenler için saygı duruşu ve ardından hazırlanan sinevizyon gösterimiyle başladı.
Sinevizyon gösteriminin ardından panelde ilk olarak söz Akademisyen Temel Demirer’e verildi. Demirer konuşmasına Susurluk kazasını hatırlatarak başladı. Demirer, Susurluk’un “trafik kazası” değil devletin kendi kirli yapısıyla yüzleşmek zorunda kaldığı bir dönüm noktası olduğunu söyledi. Ardından devletin sorununa değindi:
Siz hiç katliam yapmayan, sömürmeyen bir devlet gördünüz mü? Kapitalizmden sosyal devlet de çıkmaz, demokrasi de. Devlet, bir sınıfın diğer sınıflar üzerindeki tahakküm aracıdır. Burjuva demokrasisi dedikleri şeyin polisi, ordusu var. Neresi demokratik bunun?
Hacettepe Üniversitesi’ndeki faşist saldırılara da değinen Demirer, saldırganların devlet tarafından korunduğunu söyledi.
Dersim’den Sivas’a kadar uzanan sürecin devlet katliamlarının tarihsel örnekleri olduğunu belirten Demirer, “Bu coğrafya, Alevisinden Kürdüne, kadınından işçisine kadar herkes için bir vahşet tarihidir. Sivas’ta bizi yaktılar. Tansu Çiller, ‘Allah’a şükür halka bir şey olmadı’ dedi. İşte devlet terörü budur” dedi.
Demirer’in konuşması sona erdikten sonra söz alan İnşaat İş Sendikası Örgütlenme Sorumlusu Yunus Özgür ise sınıf mücadelesi sürdükçe katliamların da devam edeceğini, sosyalizm gelmeden bu katliamların önlenemeyeceğini belirterek bu tabloya karşı tek çıkış yolunun işçi sınıfının örgütlenmesi olduğunu vurguladı.
Katliamlar tesadüf değildir
Katliamların, burjuvazinin iktidarda olduğu sürece sürüp gideceğini, bunların sınıf mücadelesiyle doğrudan bağlantılı olduğunu, sosyalizm olmadan bu tür katliamların engellenemeyeceğini vurgulayan Yunus Özgür, yılların hem tanıklığı hem de mücadele deneyimiyle konuştuğunu belirterek şöyle devam etti:
10 Ekim Katliamı’nda İnşaat-İş’in altı yöneticisini yitirdik. Ben de oradaydım. O acıdan sonra sorumluluk omuzlarımıza düştü ve şunu daha iyi gördüm: Bu iş sadece gözyaşı dökmekle, sadece kınamakla bitmiyor. Bu iş örgütlenmeyle, kararlı mücadeleyle, sınıfın kendi içinde örülmesiyle bitiyor.
Katliamların bir tesadüf olmadığını, burjuvazi iktidarda olduğu sürece elindeki şiddet aygıtı ve baskı mekanizmalarıyla birlikte onları bir araç olarak kullanılacağını, sınıf mücadelesi sürdükçe katliamların bir şekilde karşımıza çıkacaklarını vurguladı, proleter öznenin güçlenmesinin kritik anlamına işaret etti.
“Peki sendikalar, kızıl sendikalar ne yapmalı” diye soran Özgür EMAR şantiyesindeki çalışma deneyimine işaret ederek şöyle devam etti:
Öncelikle şunu söylemek gerekir: Sendika, bürokrasiden ibaret bir kurum değildir. Sendika, tabanda örgütlü işçi demektir. Bizim yaptığımız iş tam da buydu: 10 Ekim’den sonra sendikanın ayakta kalıp kalmayacağı tartışıldı, altı yöneticimizi kaybetmiştik. Ama geri çekilmedik. EMAR şantiyesinde 5 bin kişilik bir yerde örgütlenme çalışması yürüttük. Bu örgütlenme, sadece yardım kampanyası düzenlemek değil yemekleri denetleyen, iş güvenliğini denetleyen, tehlike gördüğünde işi durdurabilen bir mekanizma yarattı.
Şunu özellikle vurguluyorum: Orada ‘sarı baretli’ işçiler formen, mühendis değil düz işçiler-seçilip görev aldılar. Patron, resmi iş güvenliği uzmanını işten atsa da tabandan seçilmiş işçi görevlerinden dolayı kolay kolay atılamıyordu. Bu, pratik bir kazanımdı. İşi durdurma yetkisini hukuki olmayan ama fiili meşruiyetle tabana verdik. Bu güç işçinin kendisindeydi, işçi kolektifinin gücüyle işleyebiliyordu.
Elbette bu kolay olmadı. Yüzlerce direniş, onlarca gözaltı yaşandı. Taşeronların, usta başlarının yüzleri şantiyede dağıtıldı. Biz içeride, işçilerle omuz omuza yaptık bunu. Bu tür örnekler, sadece moral değil, örgütlenme modellerinin nasıl somutlaşıp güvenlik ve yaşam koşullarını nasıl değiştirebildiğini gösteriyor.
İş cinayetleri katliamdır
Özgür konuşmasının devamından işçi cinayetlerine, katliamlarına işaret ederek şöyle dedi:
Biz Türkiye’de ‘büyük katliamlar’ dediğimizde sadece Maraş, Sivas, Kızıldere, 19 Aralık gibi süreçleri anıyoruz. Oysa her gün iş cinayetlerinde üç-dört işçi yaşamını yitiriyor, bunlar da katliamdır. Soma, Torunlar, Ostim gibi toplu ölümler gözönüne alındığında işçi sınıfının maruz kaldığı şiddet savaş bilançosuyla yarışacak düzeydedir. Emperyalist savaşlar da en büyük katliam kaynaklarıdır, bunları da unutmamalıyız!
Sınıf mücadelesiyle devrimci mücadele arasında bir ayrım olmadığının, mücadele eden sendikaların kadrolarının devrimcilerden oluştuğunu, önemli olanın aynı kulvarda buluşup somut ortak mücadele zeminleri yaratmak olduğunu, ortak mücadele hattında yoldaşlaşmanın sınıf mücadelesine çok şey kazandıracağını kaydeden Özgür, “somut olarak ne yapmalı?” sorusuna özetle şöyle yanıt verdi:
Ne Yapmalı?
Tabandan örgütlenme: İşçi temsilcilerini tabandan seçmek, görevlerini fiilen koruyabilmelerini sağlamak.
- İşi durdurma mekanizmaları: Hukuki boşluklar olsa da fiili meşruiyet yaratmak.
- Dayanışma ağları: Şantiyeler, fabrikalar arası koordinasyon; tek bir direnişin değil, birbirini destekleyen direnişlerin ağı.
- Politik eğitim: İşçi sınıfının siyasi hedefleri ve tarihsel deneyimlerle donatılması.
- Emperyalizme ve savaşa karşı ortak mücadele: İşçiler arasındaki uluslararası dayanışmayı büyütmek.
Özgür konuşmasını şöyle bağladı:
Katliamlar burjuvazi iktidarda olduğu sürece devam eder. Onları geriletmenin, durdurmanın ve nihayetinde ortadan kaldırmanın yolu örgütlü ve bilinçli bir işçi sınıfıdır. Bu sınıfın içinde devrimci iradeyi büyütmeliyiz. Güç, sokakta, fabrika kapısında, şantiyede, dayanışmada ve örgütlenmede vardır.
Konuşmaların ardından 10 dakika ara verilen panelin ikinci bölümünde katılımcıların katkıları ve sorulara verilen cevapların ardından panel sona erdi.
Alınteri / Ankara
Alınteri Gazetesi 21. Yüzyıla Sosyalizmi Yazacağız!