Kocaeli Dilovası’nda, “Raviva Kozmetik” adlı parfüm üretim tesisinde meydana gelen ve çoğu genç kadın ve kız çocuğu altı kişinin hayatını kaybettiği, çok sayıda kişinin yaralandığı patlama, ülkenin kanayan yaralarından olan kayıt dışı ekonomi, güvencesiz çalışma, çocuk işçiliği ve denetim zaafiyetlerini bir kez daha gözler önüne serdi. Yaşanan facianın ardından, eski ve şimdiki çalışanların ve yakınlarının anlattıkları, adeta bir “ölüm tuzağı”nı andıran fabrikadaki vahim tabloyu ortaya çıkardı.
“Sigara İçtiği İçin Değil, Sistem Patlattı”
Bölgede yaşayanlarla görüştük; gittiğimiz evde kozmetik üretim tesisine, orada eski ve yeni çalışanlara, işçilere mezar olan fabrikada işçilerin koşullarına dair özellikle eski bir kadın işçiyle sohbet ettik.
Patlamanın hemen ardından “kadın işçilerin sigara içmesi” iddiaları gündeme getirilse de, fabrikada çalışan ve yangından sağ kurtulan işçiler ile eski çalışanların anlattıkları, kazanın temel nedeninin sistemli bir ihmal ve denetimsizlik olduğunu gösteriyor.
Fabrikada 3 yıl çalıştıktan sonra 5 ay önce ayrılan bir işçi, patlamanın nedenini şu sözlerle anlatıyor: “Olay elektrikle alakalı bence. Çünkü elektrik kabloları bile ortadan geçiyordu, sallantıdaydı. IBC [büyük kimya tankı] dediğimiz dolum yapılan büyük tankları karıştırırken alkol ve suyu karıştırıyorlar. Karıştırıcıyı taktıkları yerden elektrik çıktı. Zaten elektriklerinde sürekli sorun vardı.”
Markaların Gölgesindeki “Taşeron” Gerçeği: Zara ve Koton’a Üretim
Soruşturmanın odağındaki Ravive Kozmetik’in sektörde “Lider Kozmetik” adlı daha büyük bir firmanın taşeronu olduğu ve bu firma aracılığıyla Zara, Koton gibi büyük markalara parfüm dolumu ve paketleme hizmeti verdiği öğrenildi. Çalışanlar, “Zara’nın, Koton’un çocuk parfümleri, LC (Waikiki) gibi markalara üretim yapılıyordu” ifadelerini kullanıyor. Bu durum, büyük markaların tedarik zincirlerindeki denetim mekanizmalarının yetersizliğini de sorgulatıyor.
Kadınlar ve Kız Çocukları: Mecburiyetin Sessiz Çığlığı
Fabrikada çalışanların neredeyse tamamını kadınlar ve 14-18 yaş arası kız çocukları oluşturuyordu. Eski bir çalışan, sayının 20’ye yakın olduğunu ve sadece sevkiyat gibi ağır işleri yapan birkaç erkeğin bulunduğunu belirtiyor. Kadınların burada çalışma nedeni ise derin bir yoksulluk ve mecburiyet.
İhtiyacı olan çalışıyor. Mecburiyetten ne yapsın?” diyen eski bir işçi, şunları ekliyor: “16 yaşındaki küçük bir çocuk başka yerde işe giremiyor. O yüzden çalışıyordu orada. 14 yaşındaki çocuk bile geldi çalıştı. Bir tanesinin babası kanser olduğu için gelip çalışıyor. Evde başka gelir yok. İki kardeşler, mecburiyetten gelip çalışıyor.
Bir diğer eski çalışan Hilal Hanım ise, ailelerin kız çocuklarını “gözönünde olsun” diye bu fabrikaya gönderdiğini söylüyor: “Aileler diyor ki, ‘Orada erkek yok, rahat. Kapımızın önünde, gözümüzün önünde.’ Urfalı bir arkadaş vardı, 17 yaşında. Ailesinin baskısıyla, 10 kardeş oldukları için gelip çalışıyordu.”
Kölelik Koşullarında Çalışma: 10 Saat, Açlık, Susuzluk ve Tehdit
Çalışma koşulları insanlık dışı olarak tanımlanıyor. İşçiler günde 10 saate varan mesailerde, hafta sonları da “zorla” çalıştırılıyor, karşılığında ise genellikle asgari ücretin altında, 600-800 lira arası değişen ücretler alıyordu.
“Herkesin maaşı farklı farklıydı. Kime kafasına ne eserse onu veriyordu. Kimine asgari ücret kimine 600 kimine 700” ifadesini kullanan bir işçi, sosyal hiçbir hakkın olmadığını vurguluyor:
Yemek yok, hiçbir şey yok. Yemek molası var ama yemek yok. Herkes kendi evinden götürüyor. Çay molası var ama çay bile vermiyorlardı. Bir kazan getirmişlerdi, hepimiz onun başında sıraya giriyorduk. Ayaküstü, Suriyeli mülteciler kampa nasıl giriyorsa öyle yiyorduk.
Hilal Hanım, mobbing ve tehditlerin ise sıradan olduğunu anlatıyor: “‘Gelmezsen bir daha da gelme’ diyor, işten çıkarma tehdidiyle getirtiyordu işe. Molada ağzımıza yemeğimizi alıyorduk, ‘Gelin’ diye bağırıyordu. Yemeğimizin yarısını bırakıp kaçıp gidiyorduk. Tuvalete gitmemizi bile saat tutuyorlardı.”
Sigortasız ve Güvencesiz: “Köpek Gibi Çalışıyorduk”
Fabrikadaki en büyük sorunlardan biri de sigortasız çalıştırma. Çalışanlar, aylarca, hatta yıllarca sigortasız çalıştırılıyor, sadece bir kısmına sonradan sigorta yapılıyordu. Bir işçi, “Ben bir sene sonra sigortalı oldum. Ama vefat eden arkadaşıma yapmamışlardı” diyor.
Küçük kazalar olduğunda ise bunlar “ev kazası” diye geçiştiriliyor, sigortası olmayan işçiler rapor kullanamıyordu. Hilal Hanım’ın ifadesi her şeyi özetler nitelikte: “Affedersin köpek gibi çalışıyorduk. Bize yemek bile vermiyorlardı. Can güvenliğimiz yoktu.”
İş Güvenliği Sıfır: “Alevler Yüzümüze Geliyordu”
Fabrikada en ufak bir iş sağlığı ve güvenliği önlemi bulunmuyordu. Eski bir çalışan, “İki tane küçücük yangın tüpü vardı, biri bir köşede biri öbür köşede. Hiçbir şey yoktu” diye konuşuyor.
Hilal Hanım ise sık sık küçük çaplı yangınlar çıktığını anlatıyor: “Makineye gidiyoruz, makineler çat çat çat yangın çıkıyordu. Çocukların yüzüne geliyordu. Adam gelip kabloyu bantlıyordu. ‘Yok bir şey, gidip çalışın’ diyordu. ‘Makineme bir zarar verin, gününüzü gösteririm’ diye tehdit ediyordu.”
İçeride sigara içildiği, büyük kimya tanklarının (IBC) hava alması için kapaklarının açık bırakılmak zorunda olunduğu, yanıcı maddelerin üst üste ve düzensiz istiflendiği belirtiliyor. Bir işçi, “Onlar bir patladı mı hepsi birbirini tutuşturur. Zaten hepsi girişteydi, yaşam yolu yoktu” ifadesini kullanıyor.
Şikayetler ve Rüşvet İddiaları: Denetimlerdeki Perde Arkası
Mahalle sakinleri ve işçiler, fabrikayı defalarca farklı kurumlara şikayet ettiklerini ancak sonuç alamadıklarını söylüyor. Şikayetler, “sigortasız çalıştırma”, “çocuk işçi çalıştırma” ve “iş güvenliği tedbirsizliği” üzerineydi.
Bir işçi, denetimlerin nasıl geçiştirildiğini şöyle anlatıyor:
Zabıtalar geldi. Kaç defa parfümlerini alıp gittiler. Kendimiz elimizle verdik parfümleri onlara. Maliye geldi. Direkt ofise çıkıyor, elemanları görüyor ama hiç bakmıyordu. Sonradan niye otuz dört kişi kalıyor? Bunu bilmiyorlar mı? Hepsi adamın tarafından, çünkü [rüşvet] alıyorlar.
Facianın Yüzleri: Hayalleri Sönen Genç Hayatlar
Patlamada hayatını kaybedenler, yoksulluğun pençesindeki genç hayatlardı:
Nisa (16): Babası kanser olduğu için ailesine destek olmak için çalışıyordu.
Tuğba (18): Ekonomik durumu iyi olmadığı için çalışıyordu. 14 yaşındaki kardeşi de hafta sonları aynı fabrikada çalışıyor, o gün tesadüfen orada değildi.
Cansu (16): Benzer bir yoksulluk hikayesi vardı. Bir ara çıkmış, sonra mecburiyetten geri dönmüştü.
Şengül Yılmaz (50’li yaşlar): Kızını evlendirmek için borçlanmıştı. “Borçlarımı bitireyim, kurtulayım” diyerek çalışıyordu. Patlamadan bir gün önce sosyal medyada, “Öyle bir rüzgar gelip esip yanımıza gidecek ki ruhumuz duymayacak” gibi gizemli bir mesaj paylaşmıştı.
Esma Dikan: Üç küçük çocuğu vardı. Ailesinin tek gelir kaynağı oydu. Günlük 600 liraya çalışıyordu.
Bu Facia Bir Kaza Değil, İhmaldir!
Dilovası’ndaki bu facia, sadece bir “iş kazası” olarak geçiştirilemeyecek kadar derin sorunların ürünü. Yoksulluk kıskacındaki insanları istismar eden kayıt dışı ekonomi, büyük markaların şeffaf olmayan tedarik zincirleri, denetim mekanizmalarının işlevsizliği ve rüşvet iddiaları, can pazarına dönen iş yaşamının acı bir fotoğrafını ortaya koyuyor.
Hilal Hanım’ın sözleri, yaşananların özünü özetliyor:
Hepsi yoksulluktan yandılar, çaresizlikten yandılar… Suç devletindir. Devlet gelseydi, ‘Bu kaçak çocukları çalıştıramazsın, bu koşullarda çalıştıramazsın’ deseydi, bunlar yaşanmazdı. Bir gün demesinler ‘komşumuzdu’. Bunlar hepimizin canları, ciğerleriydi.
Bu facia, sadece Raviva Kozmetik’in değil, bu ölümlere göz yuman tüm denetim sistemi ve istismar döngüsünün yargı önüne çıkarılması gerektiğini haykırıyor. Aksi taktirde, Dilovası’ndaki bu yangın sadece bir fabrikayı ve içindeki genç hayatları değil toplumun tüm vicdanını da yakmaya devam edecek.
Bir buçuk ay orada çalıştım. Denetimsizlik, sigortasızlık, yangın tüpü yok can güvenliğimiz yoktu. 14 yaşındaki çocuklar ekmek derdinde kül oldu. Devlet ve Dilovası sorumlularından hesap sorulsun. Başımız sağ olsun. #Dilovası #İşGüvenliğihttps://t.co/TVBmDYmv9y pic.twitter.com/WvzJA6P8W1
— Alınteri Gazetesi (@GazeteAlinteri3) November 10, 2025
Alınteri Gazetesi 21. Yüzyıla Sosyalizmi Yazacağız!