Son iki gündür medyaya düşen haberler toplumsal gericilik birikimin artık gündelik hayata nizam verecek bir düzleme doğru yayıldığının çarpıcı ifadesi oldu. 24 Haziran seçimleri sonrasında bu gericilik birikimin özellikle en lümpen kesimlerinin bir sarhoşluk haliyle saldırganlaşmaya başladıklarının ifadesi… Kendi yaşam tarzları, ahlak anlayışları ve ölçütlerini toplumun tümüne dayatacak bir saldırganlaşma bu. Durup dururken ortaya çıkmadığı gibi, bundan sonra nasıl bir seyir izleyebileceğinnin de işareti olan bu gelişmeler üzerinden atlanmayacak bir önem taşıyor.
Bunlardan biri dün Kartal’ın Kurfalı Mahallesi’nde yaşandı. Genç bir kadın kendisini yolcu eden sevgilisine sarılınca önce o esnada çöp döken bir kadının “… çocuklar var sarılma” şeklindeki sözlü saldırısına uğradı. Aynı anda mahallenin lümpen güruhu kadına fiziki saldırıda bulundu, saçlarını çekti, yerlerde sürükledi. Bu sırada orada bulunan kalabalık olup biteni sadece seyretti, müdahale etmedi!
Bu saldırıyı düzenleyen ve kendisini “mahalleli” olarak tanıtan bir kişi Show TV kameralarının karşısına çıkarak yaptığını göğsünü gere gere savundu. “Yine yaparım, burası Hürriyet Mahallesi, burası Kurfalı. 35 senedir böyle bir şey yaptırmadım” sözleriyle saldırıyla övünen ve topluma, özellikle de kadınlara tehditler yollayan bu şahıs, aynı zamanda arkasında duran “mahalleliye” de dönerek “sadece ben mi yaptım arkadaşlar?” diye sorup “hepimiz” yanıtını alınca “Mahalle yaptı” dedi küstahça.
Her halinden lümpenliğin dibine vurduğu anlaşılan bu kişi genç kadına uyguladığı şiddeti hem pişkince savundu ama hem de yattığı o delikanlılık ayaklarına rağmen Türk polisinin yaygın taktiğiyle sorumluluktan sıyırmaya çalıştı: “biz dövmedik, kadına el kaldırmadık, belki kendisi kendisini yerden yere vurmuştur ya da sevgilisi daha sonra dövmüştür”!!!
“Delikanlılığının” sınırlarını-fosluğunu sadece bu şekilde ortaya koymadı. Gözler önünde olmadıktan sonra her türlü fuhuşu mesela kendi ahlak anlayışına göre meşru olan “muta nikahı” gibi olanları da çatır çatır savundu! Sevgilisine sokakta sarılan ya da onu öpen bir kadını feci şekilde döven bu zibidi, belli ki evliydi ve belli ki rezidanslarda, otel odalarında dönen her türlü çirkefi meşru görüyordu! Ama kalkıp sokağında bir erkekle bir kadının sarılmasına müsamaha gösteremezdi!
Ya da mesela ENSAR’da onlarca çocuğun tecavüze uğramasına, TV’lere çıkıp alenen ensesti savunan gerici takımına ses çıkarmaz, çünkü aynı tıynettedir!
İşte topluma dayattıkları ahlak anlayışı budur! İkiyüzlü, namertçe! Din ya da gerici toplumsal değerlerle bir şekilde buluşmuş her türlü pislik meşrudur bu ahlak anlayışına göre; ama sokakta sevgilin olan bir adama sarılmak linç nedenidir!
TV yayını yapan spiker de gerçekleşen saldırıyı “Yani siz sarılmayla kalmadı diyorsunuz?” gibi bir soruyla adeta meşrulaştırdı. Ki bu sorunun kendisi bile hangi gerici yargıların kışkırtılmaya çalışıldığının tipik ifadesidir.
Gerek olayın kendisi gerekse olay sonrasında TV’den yaptırılan bu gövde gösterisi açıktır ki özellikle kadın kitlelerine naklen yayından gönderilmiş bir tehdit mesajıdır. “Ayağınızı denk alın, bizim kurallarımıza göre yaşayın, giyinin, dolaşın”dır bunun anlamı.
Belli ki TV’lerden naklen şov yaptırılan benzer olaylara bundan sonra da sık sık karşılaşacağız. Kadınların özsavunma hakkını daha da yakıcılaştıran, bu toplumsal gerici hezeyanlara anladıkları dilden yanıt vermeyi gerektiren bir sürecin kapısı açılmıştır.
Dövme yapmaya gerici yasak!
Yine benzer bir olay da Karaman’da yaşandı. Bu sefer de Barış Aybar isimli bir genç “vücudunda niye dövme var?” denilerek 3 kişi tarafından bacağından bıçaklandı.
Bunlar tesadüf değil
Sokakta sarılmaya, vücuda dövme yaptırmaya karşı gelişen bu gerici toplumsal duyarlılığın bundan sonra nasıl seyredeceğini öngörmek zor değil. TV’lerden de yayınlanarak yaygınlaştırılmaya çalışılan bu gericilik devletin-rejimim tepeden yapmaya çalıştığını, toplumsal hayatın içine, gündelik olana taşıyarak ciddi bir gerici terörün habercisidir.
Bu teröre karşı tutum almak, hak ettiği dilden konuşmaksa meşru olduğu kadar, zorunludur.
Keza böyle bakılmadığı takdirde önü alınamaz bir kabusa dönüşmesi, iç savaş tehdidinin gündelik hayatta kültürel farklılıklara, yaşam tarzlarına dönük saldırı biçimi kazanarak her ana sirayet emesi kaçınılmazdır.