Korona Günlerinde Çocuklar ve Gençler



Bazı araştırmalar, yaşamı tehdit eden durumlar karşısında çocukların ve ergenlerin yetişkinlerde görülen tepkilere benzer belirtiler gösterdiklerini ortaya koyuyor


Aşağıdaki röportajı halen görevde olan bir Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik öğretmeniyle gerçekleştirdiğimiz için isim yerine kısaltma kullandık

Alınteri: Merhaba, korona salgınıyla ilgili alınan tedbirler tüm yaş gruplarını etkiliyor. İlkokuldan lise sona kadarki geniş bir yaş grubunu başta da eğitim süreçlerinin aksaması bağlamında etkiledi. “Evde kal!” sloganıyla çocuk ve gençlerin de evde kalması sağlanarak salgından etkilenmelerinin önüne geçilmeye çalışılıyor. Bu bağlamda ilk sorumuz şu olacak, evde kalma ile ilgili ilkokul-lise dönemi arasındaki çocuk ve gençler içinde daha fazla etkilenmesi mümkün bir yaş grubu var mı yoksa her yaş grubu kendi dönemlerine uygun bir biçimde mi etkilenirler.

N.F: Bazı araştırmalar, yaşamı tehdit eden durumlar karşısında çocukların ve ergenlerin yetişkinlerde görülen tepkilere ve belirtilere benzer belirtiler gösterdiklerini ortaya koyuyor.

Süreci çocuk açısından değerlendirecek olursak aslında daha küçük yaş gruplarına kadar inmemiz gerekir. Her çocuk kendi gelişim döneminin özelliklerine, kişilik yapısına, içinde bulunduğu ortama, aile yapısına, stresle baş etme becerilerine, anne babanın duruma verdiği tepki ve aile içi iletişim (ebeveynlik tarzları- anne baba tutumları), toplumun olayla ilgili değer yargılarına göre faklılaşan tepkiler vermektedir. Genel olarak uyku düzensizlikleri, yeme bozuklukları, konsantrasyon güçlükleri, dikkat eksikliği, regresif davranışlar, duygusal hassasiyet, öfke patlamaları, aşırı alınganlık, yıkıcı davranışlar (saldırganlık, dürtüsellik, bencillik) psikosomatik şikayetler, içe kapanma, sorumluklarından kaçınma gibi duygusal ve davranışsal tepkiler ortaya çıkmakta.

Bu davranışsal ve duygusal tepkilerin ortaya çıkmasındaki önemli etkenlerden biri de günlük rutinin bozulması. Bir rutin içersinde olmak, çocuklara güvende olma hissi verir, bu rutin bozulduğunda gelişimsel dönemlerine göre çocukların verdiği tepkiler birbirinden farklılaşabilir.

Okul öncesi ve anaokulu çağındaki çocuklar yaşadıkları durumları somut olarak anlamlandıramadıkları için ebeveynlerinin tepkilerini bakarak tepki verirler. Bazı çocuklar da alışık oldukları yaşam rutinin bozulmasına yaptıkları bir hatanın neden olduğunu düşünebilir ve suçlu hissedebilirler. Sürekli huysuz, huzursuz olma, çaresizlik ve güçsüzlük hissetme ebeveynlerinin yanından ayrılmak istememe, güvenlikleri tehdit edildiğinden korku, kaygı gibi duygusal tepkilerin yanı sıra karın ağrısı gibi fiziksel şikayetler görülebilir, altını ıslatma, konuşma bozuklukları gibi regresif davranışlar sergileyebilir. Kurdukları oyunlarda sık sık salgını konu edebilirler. Karanlık ve canavarlardan korkmanın yanı sıra, konuyla ilgili abartılı öyküler anlatma sürekli soru sorma gözlenebilir.

Okul çağı (7-11) çocukları somut ben merkezci bir dönem olduğundan kendileri ve yakınları için endişe duyarlar. Dikkat problemleri, duygudurum (alınganlık, kavgacı olma, sinirli olma) bozuklukları, uyku (kabus görme, uyumak istememe, uykuya dalmada güçlük vb.) ve beslenme (aşırı ya da az yeme) düzensizlikleri, yaptıkları şeylerden keyif almama, abartılı ya da asılsız korku, panik/kaygı hissetme ve sürekli bunlar hakkında konuşmak isteme, karşı gelme, özbakım becerilerinde gerileme, sorumluluk almak istememe, kendini kişilerarası ilişkilerden ve etkinliklerden çekme davranışları gözlemlenebilir.

11- 14 yaş yaşadıkları duyguların sadece kendilerine mi ait olduğunu, başkalarının benzer duyguları olup olmadığını anlamaya çalışır. Uyku yeme bozuklukları, dikkat eksikliği ve konsantrasyon problemleri, sorumluluklarını yerine getirmek istememe, karşı gelme, psikosomatik ağrılar, ilişki kurmaktan kaçınma, yalnız kalmak isteme gibi belirtiler gösterebilirler.

14- 18 yaş ergenlerin soyut düşünme yeteneklerinin gelişmesi ve neden sonuç ilişkilerini değerlendirme kabiliyetlerinin artması nedeniyle yaşadıkları deneyimlerin kendilerine ve çevrelerine yönelik etkilerini değerlendirebilir, geleceğe yönelik plan yapmakta zorlanabilir ve karamsar bakış açıkları ve olumsuz beklentiler geliştirebilirler. Yaşadıkları korkularla ilgili endişeli hissetme, çaresizlik ve kaygı ile yaşadıkları duyguların normal olup olmadığını merak etme, uyku bozuklukları, psikosomatik şikayetler, yoğun öfke duygusu, dünya ve gelecek hakkında olumsuz tutum, konsantrasyonda bozulma, iştah kaybı, riskli davranışlara eğilim (intihara meyilli cümleler, madde kullanımı), sorumluklarını terine getirmeyi reddetme, ebeveynlerle tartışma, çatışma, başkalarını suçlama eğilimi, umursamaz tavırlar ve risk oluşturabilecek davranışları göze alma gibi duygusal ve davranışsal tepkiler verebilirler.

Özetle, her çocuğun kişisel özellikleri, gelişim dönemi, aile yapısı, sahip olduğu imkanlar farklılık göstereceğinden verilecek tepkiler de ve her birey için sonuçları bakımından çeşitlilik olacaktır.

Alınteri: Bilindiği gibi bugün Türkiye’de temel eğitim salgın nedeniyle “uzaktan eğitime” çevrildi. Ancak kayda değer oranda çocuk/gencin de internet erişimi ya yok ya da sınırlı. Buna göre ikili bir soru olacak: 1- İnternet ile uzaktan eğitim alabilen öğrencilerin tıpkı okuldaki gibi disiplinli şekilde bu eğitimi mi takip etmeliler, yoksa gün içinde kendi zamanlarını belirleyerek mi eğitim almalılar? 2- İnternet erişimi olmayan çocuk/gençler eğitimlerini evde nasıl sürdürebilirler?

N.F: Bu soru bence eğitimde zaten olmayan fırsat eşitsizliğini tekrar gözler önüne seriyor. Ayrıca olağanüstü durumlar için önlemlerimizin ne kadar gündelik, bazıları için, plansız ve dışlayıcı olduğunu da gösteriyor. Uzaktan eğitim, getireceği yenilikler ve fırsatlar ile oluşabilecek riskler çerçevesinde değerlendirilmeli.

Bu süreçte karşılaşılabilecek sorunlardan birisi de MEB’in sunduğu olanaklara rağmen içinde bulundukları koşullar nedeniyle bu araçlara erişemeyen, hatta erişse bile izleyebilecek koşullara sahip olmayan öğrencilerin olması. Bir de özel gereksinimli öğrencilerin uzaktan eğitim sisteminden nasıl faydalanacağı sorunu var. Her ne kadar özel gereksinimli öğrenciler için de eğitim içerikleri düzenlenmiş olsa da, bu içerikleri yönergelere uygun uygulayacak ebeveyn sayısı oldukça az. Bu sebeple özel gereksinimli öğrencilerin çoğunun sitemin dışında olduğunu da söyleyebiliriz.

1. Türkiyede okulların askeri bir düzen içinde kurallarla disiplinize edilmiş olması soruların yanıtlarını ve davranışlarının neden doğru ya da neden yanlış olduğunu anlamaya çalışan çocuklar açısından gelişimlerini etkileyecek sorunlar yaratıyor.

Okul ortamı çocukların sosyalleşme, ilişki kurma, birey olma sürecindeki birçok denemeyi gerçekleştirdikleri, bir anlamıyla duygularını ve hayatı prova ettikleri bir gerçeklik. Fakat ne yazık ki, kurallara uyulmadığında, cezalarla çocukların kişilik gelişimlerinin genel olarak ketlendiği bir anlayışsızlık içinde. Ezilenlerin Pedagojisi kitabında Paulo Fierre’nin de vurguladığı gibi, öğrencileri bilgi yüklenmesi gereken pasif boş bir nesne olarak gören ve sorgusuz sualsiz bu bilgileri kabul etmesini mecbur bırakan bir sistem.

Doğal olarak böyle bir eğitim sisteminde bireyin gelişimine katkı sunacak, bireye olumlu davranış kazandıracak deneyimler yaşamaları kısıtlanarak yaratıcılıkları, düşünme becerileri, sorumluluk bilinci gelişimleri de engellenir. Böyle yetişen çocuk ve yetişkinlerden zamanlarını planlamalarını ya da kendi yaşamları için sorumluluk almalarını beklemek biraz iyiniyetli bir bakış açısı olacaktır.

Çocuklar genelde okulu sevmezler, ilk fırsatta kendilerine dayatılan bu oyunbozan kurallardan kurtulmanın, okulu asmanın yolunu ararlar. Çünkü okul ve eğitim kişilerin gelişmesinden çok milli tarihin güçlenerek inşa edilmesine katkı sağlayacak, büyüklerinin sözünden çıkmayan kontrol edilebilir bireyler yetiştirme amacındadır.

Soruya dönecek olursak, tatil gibi algılanan ancak oldukça izole ve zorlayıcı travmatik bir deneyim içinde, öğrencilerin kendi özdenetimlerini sağlayamaması çok normal. Yüz yüze eğitim her zaman sosyalleşme içerisinde soru sormaya tartışmaya müsait bir alan. Eğitim sistemi içerisinde kendini geliştirmekten öte bir başkasının önüne geçme vurgulanır. “En…” olma. Bu rekabet de bir çeşit motivasyon sağlıyor. Ancak bu sistemde birileri yukarıda birileri ise aşağıda olmaya mahkumdur. Hal böyleyken çocukların rekabet ortamı olmadan, kendilerine öğretilen dikte edilerek öğrenme davranışı olmadan çocuklar kendi başlarına zorlanabilirler. Özellikle de, ilkokul ve ortaokul çağındaki çocuklar. Arkadaşları ve öğretmenleri ile irtibatı koparmamak ve şu an zorunlu olarak bulunduğumuz sistemin dışına çıkmamak çocuklara iyi gelebilir, bir gruba ait hissetme ihtiyacını giderebilir. Bu sebeple devamsızlık, dikkat problemleri, erteleme gibi verimi düşürecek davranışlar gözlemlense de çocuklar uzaktan eğitimi takip etmeli.

Teknoloji yoluyla erişim, öğretmenler, veliler, öğrenciler yani herkes için kültürel bir dönüşüm anlamına geliyor. Bu sebeple herkesin desteğe ihtiyacının olduğu büyük bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Öğretmenlerin çocukların içinde bulundukları psikolojik ve duygusal süreçleri dikkate alarak gruplar şeklinde öğrenci görüşmeleri yapmaları da çocukları motive edebilir. Ama bunun yanında kendi ihtiyaçlarını belirleme konusunda ebeveynlerinin yardımı ile çocuklara kaynak sağlanmalı, kendini keşfetmesine yardımcı olunmalı.

2. Sürecin başından bu yana uzaktan eğitim ile ilgili yaşanan problemler farklı sosyo ekonomik koşullara sahip öğrencilerin evlerindeki imkanları, öğrenme farklılılarını gözler önüne seriyor. Evlerde çocuk sayısına yetecek erişim araçlarının olmaması, bilgisayarı olup EBA içeriklerine ulaşamayan çocuklar, anadili Türkçe olmayan çocukların içerikleri anlayamaması, iletişim teknolojilerine erişim dışında bilgi iletişim teknolojilerini kullanma becerileri ve ebeveyn desteği arasındaki farklar her çocuğun eşit bir biçimde eğitim olanaklarına ulaşamadığını gösteriyor zaten. Bu sebeple bu sorunun çözümünü kolaylaştıracak öneriler, çocukların hangi sebepten dolayı eğitim içeriklerine erişemediklerine göre değişebilir. Çünkü sorun sadece teknolojiye erişimle ilgili değil. Var olan eşitsizilikleri ortadan kaldırmak, öğrencilerin öğrenme farklılıkları, farklı ihtiyaçlarını gözeterek daha kapsayıcı ve eşitlikçi çalışmaların üretilmesine ve farklı kanallarla yaygınlaştırılmasına ihtiyaç var.

3. Çocuk-gençler yaş grubu olarak özellikle biyolojik olarak enerjileri yüksek bir dönem içindeler. Bu enerjilerini boşaltmanın önemli bir ayağı da aslında okul, sokak gibi ev dışı alanlar. Ev içinde bu enerjileri nasıl boşaltılabilir? Enerji boşaltılma durumu olmazsa eğer ne gibi sorunlar çıkabilir?

Yaşadığımız olağanüstü koşulların ne zamana kadar süreceği belli değil. Bu konuda bir muğlaklık var. Bu sebeple uyku, beslenme, fiziksel aktivite gibi ihtiyaçları bir düzene koyarak başlamalıyız. Bozulan alışık olduğumuz rutini evde ihtiyaçlarımızı karşılayabildiğimiz ölçüde imkanlarımız dahilinde aktivitelere dönüştürmek… İlk soruda öğrencilerin gelişim ve kişisel özelliklerine, stresle başe etme becerilerine göre yaşayabilecekleri duygusal, davranışsal, fiziksel, ruhsal problemlerin süreç ve kriz iyi yönetilmezse uzun vadede psikolojik bir rahatsızlığa evrilmesine sebep olabilecek düzeyde ciddi sonuçları olabilir. Depresyon, anksiyete, panik atak, dürtüsellik, yıkıcı davranışlar, madde bağımlılığı, intihar, zamanla sosyal fobi vb.

Alınteri: Ortaokul-lise aynı zamanda ergenlik dönemine tekabül ediyor. Evde kalındığı bu dönem boyunca ergen gençlerde başka ne gibi sıkıntılar görülebilir ve ebeveynler bu sıkıntılara temel olarak nasıl yaklaşmalı, müdahale etmeli?

N.F.: Ailelerin bekledikleri, hazırlıklı oldukları olaylar olsa bile bir süre beklenmedik bir durum yaşanabilir. Çocukları ebeveynlerinin olaylara verdiği tepkilere duyarlıdır. Çocukların davranışlarına verilen tepkiler, neden sonuç ilişkilerini kurmalarını sağlar. Böylece dünya ile bağ kurarlar. Yetişkinler yaşadıkları sürecin etkilerinin farkında olmaları kendi duygularımızı ve endişelerimizi abartmadan ya da gizlemeden çocuklarla sorduklarında paylaşmaktan çekinmemeleri önemli.

Alınteri: Son olarak hem çocuklar ve gençler hem de ebeveynler için söylemek istedikleriniz nelerdir?

N.F. : Süreç ne milli eğitimin nitelikli dijital içerik üretmede ne öğretmenlerin ne öğrencilerin ne de velilerin uzaktan eğitim ile ilgili hazır olmadığını gösteren verilerle dolu. Uzaktan eğitim çalışmalarına ve bu konudaki girişimlere bakınca teknoloji sanki bir araç olmaktan öte bir amaca dönüşmüş gibi geliyor.

Teknolojinin kendimizden bağımsız bir güç gibi görülmeye başlanması pratiklerimizi etkileyebilir. Her şeyden önce teknolojiyi biz şekillendiriyoruz, bunu unutmamalı ve etkileşimsel süreci ve özne olma halini hatırlamalıyız. Teknolojiye yabancılaşmak, teknolojinin insan ürünü olduğunu unutmamak kendi gerçekliği varmış gibi düşünmenin sonucunda gerçekleşebilir. Nitelikli insan gücü ve insani değerler zemini olmadan dijitalleşme kabusa dönüşebilir.

Bu düşünceye bağlı olarak aklıma gelen bir soru var: Nitelikli bir öğretmen ve içerik olmadan dijital eğitim bir işe yarar mı? Bilemiyorum ama sanki bazı ihtiyaçlar var. Mesela, çocukların bu dönem müfredat içeriğinden çok duygusal desteğe ihtiyaçları olduğu bir gerçeklik. Bu ihtiyaçlar dikkate alındığında ‘öğrencilerin eğitim müfredatı örgün eğitimdeki müfredatla örtüşmemeli mi’ sorusu da tartışılıp üretilecek içerikler konusunda önlemler alınmalı.

Öğrencileri birbirleriyle paylaşım yapacakları zamanlara ihtiyaç duyuyorlar sadece, öğretmenleri ile sohbet edecek zamana da… Öğretmenler öğrencilere duygusal olarak yanlarında olduğunu hatırlatan destek sunmalı. Eğitim hakkına eşit erişim sağlanmalı, her farklı öğrenme biçimi, her farklı çocuk, her farklı sosyo ekonomik düzeye sahip aile dikkate alınarak…

Alınteri: Çok teşekkür ederiz.

N.F.: Ben teşekkür ederim.