Sevgi Mart Göcen
Merhaba dostlar, bu ay yine bir iç döküş yazısıyla geldim. Zira birilerine anlatıp kendimi rahatlatmam gerekiyor.
Biliyorsunuz, eylül ayı okulların başlama ayıdır. Bizim gibi engelli çocuk aileleri ve bu alanda çalışan insanlar için aynı zamanda fazla mesai ayı oluyor. Önce kaydı alınıp sonra gönderilen engelli çocuklardan, hiç kaydı yapılmayanlara kadar bir sürü ayrımcılık vakıasıyla uğraşıyoruz.
Oğlum geçtiğimiz yıl anaokuluna başlamıştı. Çok şanslıydık ve yolumuz harika bir öğretmenle kesişmişti. Kendisine de Haziran sayımızda bu satırlardan teşekkürlerimi iletmiştim. O öğretmenimizden hiçbir önyargı görmeden süreci başlatmış ve bir yılı tamamlamıştık.
Bu yıl yaş grubu nedeniyle öğretmen değişikliği yapılmak zorunda kalındı. Yeni öğretmenimiz, okulun ilk gününde daha Çağan’la yarım saat bile zaman geçirmeden, gölge öğretmen gelmesi gerektiğini, Çağan’ın sorumluluğunu alamayacağını okul müdürümüz aracılığıyla iletti. Apar topar okula gittik. Önce okul müdürü ile sonrasında oğlumun yeni öğretmeniyle görüştük. Bize daha önce Çağan gibi bir öğrencisi olmadığını, ona neyi nasıl öğreteceğini bilmediğini; makas, boya, yapıştırıcı gibi materyaller kullanmaları gerektiğini ama bunların hiçbirisinin Çağan için uygun olmadığını; kitap etkinliği yapacaklarını ama bunu oğlumla nasıl yapacağı hakkında bir fikri olmadığını; tuvalete gitmek isterse nasıl gideceğini; zaten yavaş hareket ettiğini; düşerse falan herhangi bir sorumluluk üslenmeyeceğini; gezilere gittiklerinde, Çağan’ın başına bir iş gelirse, hiçbir sorumluluk kabul etmediğini ve buna benzer bir sürü bahaneyi sıraladıktan sonra tüm bu koşulları kabul edersek -bir lütufta bulunuyormuş gibi – Çağan’ın onun sınıfında kalabileceğini söyledi. Kabul etmezsek oğlumla yola devam edemeyeceğini de ima etti.
Eşimle şaşkına döndük. Başkaları için mücadele ederken daha profesyonel davranabiliyorsun ama konu kendi çocuğun olunca duygular çok daha baskın oluyor sanırım. Öğretmenin ileri sürdüğü her bahaneyi ayrıntılarıyla cevaplamaya çalışırken bir ara ikimizin de sesinin çok fazla yükseldiğini fark ettim. Sonunda Çağan’a biraz zaman tanıması gerektiğini; süreci gözlemledikten sonra konuşursak daha iyi bir sonuca ulaşabileceğimizi anlatabildik. Kendisi de bizden zaman istedi ve görüşmeyi sonlandırdık.
Bir öğretmen; denemek, anlamak, çözüm bulmak vesaire için hiç uğraşmaksızın sınıfa girecek bir gölge abla veya öğretmenin varlığı ile tüm sorumluluğu ona bırakıp yoluna devam etmeyi bir başka deyişle en kolay yolu tercih ediyor ve bu durumu da hiç rahatsızlık duymadan hem okul müdürüne hem de öğrenci velisine anlatabiliyor. Oğlumla geçireceği birkaç gün yaşadığı birçok endişesinin saçma olduğunu gösterecek ama buna izin vermeyi bile düşünmüyor.
Okulun ilk günü Çağan sınıfa bile girmemiş. Korktuğunu söylemiş ve rehber öğretmeninin yanında vakit geçirmiş. Bu durum da gösteriyor ki Çağan’ı sınıf ortamında gözlemlemek için bir saniyesi bile olmadı. Ama neden farklı birisiyle uğraşsın ki neden genelden ayrışmış birisi için zaman harcasın? Kendisine sorun çıkarmayacağını düşündüğü çocuklarla yoluna devam etmek çok daha kolay geliyor. Gözlemleyip göreceğiz. Umuyorum ki daha uzun yıllar öğretmenlik hayatı olacak olan bu arkadaşa önyargı bariyerlerini yıkmayı öğretebiliriz.
Okulda yaptığımız görüşmeler sırasında duyduğumuz bir başka konu da bizi hem şoka soktu hem de çok üzdü. Geçen yılın sonunda Çağan’ında içinde olduğu sınıfın öğretmenini, yine aynı sınıftaki bazı öğrencilerin velileri şikayet etmişler. Gerekçe ise öğretmenin müfredatı yetiştirememesiymiş. Çünkü Çağan özel ilgi isteyen bir çocukmuş ve öğretmen onunla çok fazla ilgilendiği için diğer çocuklara yeterince zaman ayıramamış. Bu nedenle de 4 yaş anaokulu müfredatı yetişmemiş. Çocuklar 4 yaş grubunu bitirince üniversite sınavına falan gireceklerdi herhalde. Eh, müfredat yetişmeyince açık soruları kalacak. Ne yapsınlar şimdi?
Okul müdürümüze ve geçen yılki öğretmenimize, “Herhalde şaka yapıyorsunuz. Anaokulunda müfredat dert eden veli mi var?” diye sorunca, gerçekten olduğunu söylediler. O zaman hatırladım. Okulun son günü “Müfredat yetişmedi, bizim çocuklar geride kaldı” serzenişinde bulunan bazı veliler olduğunu. Tabii bu yetişmesi gereken çok önemli konuların yetişmemesinin tek sebebi de sınıfta farklı olan tek çocuk. Sağ olsunlar, müdürümüz ve öğretmenimiz bu durumu bize hiç yansıtmamışlar. Çünkü onlar da yapılan şikayetin saçmalığının ve bu durumun Çağan’la hiçbir ilgisi olmadığının farkındalar. Umarım o velilerin çocukları bu önyargı duvarını yıkabilecek karakterde yetişirler. Umarım bu konuda anne ve babalarını örnek almazlar ve böylesi saçma yaklaşımların peşinden gitmezler. Dünyadan haberi olmayan, tek derdi sevgi, oyun, güvenlik ve sağlık olan çocuklarımızın nasıl ayrıştırıldıklarını, beyinlerine şimdiden nasıl betonlar atıldığını, nasıl yarış atı gibi görüldüklerini bundan daha güzel anlatabilen bir örnek bulamazdım herhalde.
İçimi döküp rahatladım. Savaş baltamı da biledim. Umarım kullanmak zorunda kalmam ama yeniden güçlendiğimi hissettim. Umuyorum ki çocuklarımızı sadece çocuk olarak gören; onların kafasındaki eşitlik anlayışını yıkmadan aydınlık yarınlara büyüten anne, baba ve öğretmenlerimizin sayısı artsın ve çocuklarımız çok daha aydınlık yarınlarda yaşasın.
Alınteri Gazetesi 21. Yüzyıla Sosyalizmi Yazacağız!