Gezi Direnişi’ni kriminalize etme çabaları hız kesmeden devam ediyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ayşe Barım soruşturması kapsamında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’na (RTÜK) bir yazı göndererek, bazı medya kuruluşlarının 27 Mayıs 2013’ten itibaren Gezi Parkı eylemlerinin propagandasını yaptığını öne sürdü. Savcılık bu kuruluşların yayınlarının tespit edilerek kayıtlarının bir örneğinin kendilerine iletilmesini talep etti.
Habertürk’ün haberine göre, RTÜK’ün savcılığa ileteceği kayıtlar doğrultusunda ilgili medya kuruluşlarının sorumlularının şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılabileceği belirtiliyor. Bu gelişme yıllar sonra tekrar Gezi üzerinden bir baskı mekanizmasının devreye sokulmaya çalışıldığına işaret ediyor.
RTÜK Üyesi Taşcı: RTÜK Arşivi Bu Kadar Yıl Geriye Gitmez
RTÜK Üyesi İlhan Taşcı, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada RTÜK’ün yalnızca bir yıl süreyle düzenli kayıt tuttuğunu, dolayısıyla talep edilen tarih aralığındaki yayınların arşivde bulunmasının mümkün olmadığını vurguladı. Taşcı, yalnızca rapora bağlanan veya yargıya konu olan dosyaların kayıt altına alındığını belirterek bu soruşturmanın hukuki dayanağının da tartışmalı olduğuna işaret etti.
Gezi’ye Dönük Yeni Bir Baskı Dalgası mı?
Soruşturmanın merkezinde ID Danışmanlık Limited Şirketi’nin kurucusu Ayşe Barım bulunuyor. Geçtiğimiz hafta “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” suçlamasıyla tutuklanan Barım hakkında yürütülen soruşturma kapsamında birçok sanatçı da tanık sıfatıyla ifadeye çağrıldı. Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu gibi isimler ifadelerinde Barım tarafından yönlendirilmediklerini belirtmelerine rağmen savcılık, “yalan tanıklık” suçlamasıyla yeni bir soruşturma açtı.
İktidarın Sokak Korkusu ve Baskı Mekanizması
AKP iktidarının Gezi Direnişi’ne olan takıntısı yalnızca geçmişin hesaplaşması değil aynı zamanda geleceğe dönük bir korkunun ifadesi. İktidar ekonomik kriz ve toplumsal hoşnutsuzluk derinleştikçe, sokak hareketlerinin yeniden canlanmasından çekiniyor. Bu yüzden Gezi’nin hala bir tehdit olarak algılanması sadece 2013’ün değil bugünün de meselesi haline geliyor.
Sokak hareketlerine karşı giderek artan baskılar, yalnızca geçmişi kriminalize etme çabasından ibaret değil; aynı zamanda gelecekte olası toplumsal hareketleri önleme stratejisinin bir parçası. Bugün Gezi’ye yönelik açılan yeni soruşturmalar, yarın başka toplumsal eylemlerin de benzer yöntemlerle bastırılacağının sinyallerini veriyor. İktidarın hukuku siyasi bir silah olarak kullanma alışkanlığı, halkın örgütlü direnişine karşı caydırıcı bir mekanizma oluşturmayı hedefliyor.
Bu gelişmeler, AKP iktidarının Gezi Direnişi’ne olan takıntısını bir kez daha gözler önüne sererken, on iki yıl önce yaşanan Gezi eylemlerine yönelik yeni bir cadı avının başlatılması toplumsal muhalefete karşı sürdürülen sistematik baskının yeni bir göstergesidir.