Gazze’nin soykırımdan geçirildiği, Lübnan’da Hizbullah’a büyük darbelerin indirildiği bu vesileyle cihatçıların Suriye’nin tepesine oturtulduğu ancak emperyalist kapışmalarda henüz son noktanın konulmadığı dahası kaos ve belirsizliğin baki hale geldiği Ortadoğu’da “sıra İran’a mı geldi?” sorusunu sorduracak çarpıcı gelişmeler yaşanıyor.
ABD’nin dün gece Bahreyn, Kuveyt ve Bağdat’taki diplomatik personelini tahliye edeceğini açıklaması günlerdir çeşitli biçimlerde süren gerilimde yeni bir safhaya geçildiği izlenimi yarattı.
Bu gelişmelerin basına yansımasının ardından Trump dün yaptığı konuşmada, ABD personelinin Ortadoğu’dan çıkarıldığını çünkü bölgenin “tehlikeli bir yer olabileceğini” belirtti ve İran’ın nükleer silah geliştirmesine izin vermeyeceğini vurguladı.
Bunlar olurken Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu İran’ın, nükleer silahların yayılmasının önlenmesine yönelik yükümlülüklerini ihlal ettiğini açıkladı.
ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya öncülüğünde alınan karara göre İran’ın çağrılara rağmen yeterince işbirliği yapmadığı, yükümlülükleri arasında yer alan “her türlü nükleer malzemenin bildirilmesi” konusunda üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmediği eleştirileri yer aldı.
Her tutum senkronizeymiş gibi bir duygu yaratacak şekilde UAEA’nın kararının hemen ardından İsrail harekete geçti ve uluslararası toplumu, İran’ın “nükleer silah geliştirmesini önlemek” için harekete geçmeye çağırdı.
İran da bu salvolara tepki olarak güvenli bir yerde yeni bir uranyum zenginleştirme merkezi kurulacağını ve Fordo’daki eski nesil santrifüjlerin uranyumu daha hızlı zenginleştirecek yeni nesil santrifüjlerle değiştirileceğini duyurdu.
Trump da sahne alarak olup biten kendisi dışında yaşanıyormuş gibi İran’la anlaşmaya yakın olduklarını ve İsrail’in bunu mahvedecek bir girişimde bulunmasını istemediğini, ancak buna rağmen bu girişimin söz konusu olabileceğini söyledi.
Gerilim tırmandıkça İran ABD’nin Ortadoğu’daki üslerini vurabileceği tehdidiyle el yükseltti.
Buna yanıt da Trump’un videolu mesajıyla geldi. Oldukça manidar olan bu mesajda Trump şöyle diyordu: “Önümüzdeki günlerde ve gelecek her nesilde, ABD Ordusu’nun şan üstüne şan katacağına her zamankinden daha çok güveniyorum. Tükenmez bir cesaret toplayacaksınız. ABD topraklarının her santimini koruyacaksınız ve Amerika’yı dünyanın sonuna kadar savunacaksınız!”
Videoda ABD ordusuna ait görüntüler yer alıyor.
Tüm bu gelişmelere İsrail’in saldırı hazırlığı içinde olduğu ve bunun an meselesi olabileceği söylem ve haberleri eşlik etti. Sosyal medyadaki karşılıklı tehditler savaşın an meselesi olduğu duygusu yaratacak kadar kızıştı.
ABD’nin izni ve koordinasyonu dışında İran’a yönelik herhangi bir girişimde bulunamayacağı bilinmesine rağmen Trump sanki böyle bir gerçeklik varmış gbi algılar yaratacak açıklamalarla belirsizliği derinleştirse de İran’a yönelik olası bir saldırının eli kulağında olduğu anlaşılıyor.
ABD, İsrail ve Avrupalı emperyalistlerin elbirliğiyle kurulmaya çalışılan oyunun ABD ile İran arasında 15 Haziran’da yapılacağı açıklanan 6’ıncı tur görüşmelerden önce yaşanmasıysa manidar. Tüm bu cayırtının o masaya alabildiğine gerilemiş bir İran’ın gelmesini sağlamak için olduğu anlaşılıyor. Ancak bu, fiziki saldırganlığın olmayacağı anlamına gelmiyor. Fiziki saldırıların tek bir hamleden ibaret olmayacağı gibi.
Ortadoğu’da haritaların yeniden çizilmesine yönelik kapsamlı planın en kritik noktası olan İran için düğmeye basıldığı ve bunun süreç olarak işletileceği anlaşılıyor.