Burak Sarı
Bizim en büyük talihsizliğimiz yaşadıklarımızı irdeleme ve sorunun kökenine inme yetimizin zayıflaması. Neoliberalizmin yarattığı yabancılaşma bizi hayatı bütünlüklü kavrama yetisinden mahrum bırakıyor. Her şeyi biliyoruz hiçbir şeyi bilmediğimiz gerçekliği haricinde. Oysa bildiklerimiz sistemin hegemonya araçlarının kucağımıza bıraktığı karmaşık yığın. Marketlerde satılan dondurulmuş gıdaları andırıyor. Geçici olarak bizi tatmin ediyor ama zarar veriyor. Hap bilgiyi de zihnimizde benzer şekilde eritip düşünme yetimize zarar veriyoruz. Son günlerde dikkatimi çeken iki durum bu gerçekliği bana tekrar hatırlattı.
Bu hatırlama bazı kavramların da artık simgelerden ibaret olduğunu gösterdi bir yandan. Sistemin çelişkilerine dokunmadan sorun çözülebilecekmiş havası veren ve dünyada yıllardır moda olan belli kavramlar var. Bu kavramların aslında nasıl bir görüngüden ibaret olduğu sosyal medya çağında daha çok dikkat çekiyor. Dikkat etmek isteyene tabii. Deneyimlerin nedenleri üzerine düşünmediğimizi gösteren ve kavramların da uçucu olduğu hissini zihnimde güçlendiren iki gelişmeyi irdelemek istiyorum. Bunlardan biri gerçekten acı bir olay. Diğeri de ibretlik.
İbretlik olandan başlamak istiyorum. Zira acı eşiğimiz yükselse de doğal olarak acı olanı daha az hatırlamak istiyoruz. Bir takım engelli örgütleri geçen haftalarda “bir kaşık suda fırtınalar yarattı.” Çoğu önemli olayda suskunluğunu muhafaza eden engelli örgütleri ve kişiler de vardı burada en önde koşan. Bu durum kimseye şaşırtıcı gelmemiştir tabi. Yalan bilginin yayılma hızı da alıştığımız bir durum. Bunlar bir araya gelince gerçekten ibretlik bir durum ortaya çıktı. Çoğu paylaşım aynı tornadan çıkmış gibiydi ve şu şekildeydi: “Hak temelli mücadelemiz sonuç verdi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı engelli kimlik kartıyla tüm Türkiye’de toplu taşıma araçlarına ücretsiz binilebileceğine karar verdi.” Bu paylaşımlar da kendi içinde farklılık gösteriyordu. “Yıllar süren hak mücadelemiz” gibi büyük büyük sözlerle kendilerini yüceltenler, bakanlığı teşekkür yağmuruna tutanlar, mücadelenin öneminden dem vuranlar… Sonra bu açıklamaların tümü tek bir açıklamayla güncellendi. Bakanlık böyle bir karar olmadığını açıkladı. Sonrasında bu büyük cümleleri kuran engelli örgütleri “Yanlış bilgiyi paylaştığımız için özür dileriz” paylaşımları yaptı.
İşte olayları irdeleme yetimizin nasıl zayıfladığına önemli bir örnek bu olay. Son yıllarda emeklilikten vergilere birçok alanda var olan pozitif ayrımcılık da diyebileceğimiz haklar çeşitli gerekçelerle budanıyor. Bunun peşine de yukarıdaki paylaşımları yapan engelli dernekleri düşüyor en fazla. Sürece hakimler yani. Buna rağmen hangi mantıkla ülke genelinde toplu taşımanın engellilere ücretsiz olacağına inanıp teyit etmeden yalan haberi paylaşabiliyorlar? Bakanlığı kaynak göstermeden önce bakanlığın sitesine bakmayı hiçbiri mi akıl edemiyor? Kaldı ki hangi hak temellilik. Son yıllarda meşhur edilen kavramlardan ve bizim de çok kullandığımız bir kavram aslında hak temellilik. Direkt pozitif ayrımcılığı savunan kanıksanmış sağlamcılar bile kullanabiliyor. Boşuna tüylerim diken diken olmuyormuş demek ki “farkındalık, savunuculuk, hak temellilik” gibi kavramları duyduğumda. Hak temellilik benim de çok kullanmak zorunda kaldığım bir kavram üstelik. İronik değil mi?
Başka bir çelişki de bu grupların bu kadar gücü var da en temel erişilebilirlik sorunlarını bile niye çözemiyoruz. Ankara’nın otobüslerindeki sesli anonsları nasıl çalıştırtamıyorlar mesela.
Gelelim acı olaya. Olay kadar acı olan şeylerden birisi de böylesi bir olayın engelli kimliğiyle toplu taşımaya her yerde ücretsiz binilebileceği yalan haberinin milyonda biri kadar paylaşılmaması ve konuşulmaması. Kadıköy iskelesinde dört engelli denize düşüyor ve birisi yaşamını yitiriyor. Metroda, Marmaray’da iskelelerde onlarca insan yaralanıyor ya da yaşamını yitiriyor farklı zamanlarda. İntihar olarak kayda geçenlerin bile kaçının intihar olduğu bilinmiyor. Erişilebilirlik ve kapsayıcı tasarım hakkı aynı zamanda tehlikelerden korunma hakkı oluyor ve kesinlikle ertelenmemesi gerekiyor. Oysa sürekli çeşitli bahanelerle öteleniyor.
Bizim erişilebilirlik ve kapsayıcılık talebimiz sadece kendimiz için değil. Tüm toplum için saçma sapan gerekçelerle ölmek, yaralanmak, korku yaşamak istemiyoruz. Bundan doğal ne olabilir ki? Benzer olaylardan sonra bahaneler havada uçuşur. Oysa gerekçe ne olursa olsun ölüm ve yaralanmalara neden olabilecek koşulların değiştirilmesi önemli. Belki bir gün olayları mantık süzgecinden geçirmeyi öğrenir, pozitif ayrımcılıklar peşinde koşmaz ve bunları tartışmaya fırsat buluruz. Yoksa iskelelerde, istasyonlarda adım atarken bile kırk kez düşünmek zorunda kalmaya devam edeceğiz.
Alınteri Gazetesi 21. Yüzyıla Sosyalizmi Yazacağız!