Nilgün Kumru
Çocuğa karşı cinsel, fiziksel, psikolojik her türlü şiddete karşı gösterilen toplumsal tepkinin yazılı, basılı veya sözel protestosunda sıklıkla kullanılan bir slogan: “Çocuk susar sen susma.”
Bu şiar, özellikle son günlerde eleştiri toplamaya ve ‘çocuğun susmaması’ gerektiği konusunda bir farkındalık oluşmaya başladı.
Nasıl ola ki?
Çocuğa yönelik şiddetin kadına yönelik şiddetten pek de ayrı bir yerde durmadığı kanaatindeyim; bu ikisi arasındaki tek temel ayrım çocuğun “farkındalığı”. Gelgelelim, savaşılması gereken en önemli unsur da çocuğun cehaleti olmalı.
Sadece maruz kalabileceği potansiyel şiddet değil, çocuğun çevresindeki tehlikeleri algılayabilmesi, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilmesi açısından “Çocuktur, anlamaz” anlayışının yanında gelen “Çocuktur, bilmesin, ileride öğrenir” yanılgısına düşmemek gerekiyor.
Açıklayıcı ve anlaşılır bir dille çocuklara, içinde yaşadığımız toplumu tanıtmak gerekiyor. Küfürü de, cinselliği de, şiddeti de çocuğa en yalın haliyle tanıtmak onun çevresini algılayışını ve yorumlayışını etkileyecektir.
Cinsel şiddet özgülünde ise; çocuğa vücudunun özel bölümlerini tanıtmak, onlara kimin ne şartlar altında dokunabileceğini anlatmak, (örneğin; annen üstünü değiştirmene yardımcı olurken dokunabilir ama annen dahil kimse seni ‘sevmek’ için dokunamaz) karşılaşabileceği potansiyel tacizi algılayabilmesini sağlar.
Yani öncelikle çocuklara doğru ve yanlışı anlatmalı, ‘şiddeti’ tanıtmalıyız.
Sonrasında ise tanıttığımız şiddete maruz kalması, ya da başka bir arkadaşının maruz kaldığına tanık olması halinde ona kesinlikle anlatması gerektiğini öğretmeli ve kimlere anlatabileceğini tanıtmalıyız.
Bu eğitimi verirken çocuğun saflığını, vicdanını ve korkularını hesaba katmak gerekiyor, çünkü çocuk “ispiyonladığı” takdirde karşısındakinin zarar görebileceğini düşünerek olayı anlatmaktan çekinebilir. Örneğin sevdiği bir öğretmeni ya da babası, ablası, ağabeyi gibi yakın akrabası olması çocuğu olayı anlatmaktan alıkoyabilir.
Bu sorunu aşmanın en iyi yolu da yine çocuğa dürüst olmaktan geçer. Çocuğa; onun sevdiği ve iyi sandığı insanların da kötü şeyler yapabileceğini ve bu kötülükleri görüp de gizlerse o insanların başka iyi insanlara zarar vermeye devam edeceğini kavratmak gerekiyor.
Bize ne düşer?
Çocuğu anlatmayı öğretmek kadar çocuğu dinlemeyi öğrenmek de önemli. Çocuk, şiddeti bir yetişkinin anlatacağı gibi düz ve net bir şekilde anlatmadan da ifade edebilir. Yanlış bir şey olduğunun farkında olmadığı bir olayın küçük bir kısmını o gün yaşadığı başka bir olayı anlatırken dile getirebilir.
Öte yandan, çocuğu dikkat vererek dinlememek çocukta ona inanmayacağınız ya da anlattığını dikkate almayacağınız izlenimi uyandırabilir. Çocuğa, fikirlerine ve aktarımlarına değer verdiğinizi hissettirmeniz gerekli.
İşin özü…
“Çocuğun çıkaramadığı ses ol” olmamalı şiarımız. Çocuğa ses çıkarmayı; yetişkinlere de çocuğun sesini dinlemeyi öğretmeliyiz.