Akhparik Hrant yaşıyor!



Katledilişinin 12. yılında Ankara’da da Hrant Dink anması yapıldı


Anma, Necatibey Caddesi’nde bulunan İHD Genel Merkez önünde saat 15:00’te Hrant Dink’in vurulduğu saatte yapılan saygı duruşuyla başladı.

Saygı duruşunun ardından İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan’ın konuşmasıyla devam etti. Daha sonra HDP Milletvekillerinden Kemal Peköz konuştu

Hazırlanan ortak metnin Mahmut Konuk tarafından okunmasından sonra anma etkinliği sona erdi.

 

AKHPARİK HRANT YAŞIYOR

KATİLLERİ BİLİYORUZ, HEPİNİZ ORADAYDINIZ!..

13. yılına girerken Hrant DİNK cinayeti davasında gerçek anlamda bir arpa boyu ilerleme yok. Hatta ‘Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybedilme’ yolunda hızla ilerliyor desek abartmış olmayız.

Karanlığın bir bebekten devşirdiği katil’, görevi ihmal eden ya da kontrol dışı bir ‘Polis Muhbiri’, ‘azmettirici’ olarak da bir ‘psikopat’!..

Son iki yılda bunlara; rant ve iktidar için kanlı bir hesaplaşma içine girdikleri ‘FETÖ’ ile ilişkilendirdikleri birkaç polis şefini de eklediler.

Bir ‘müteahhit’ tarafından ‘azmettirici psikopat’a içi para dolu çantanın takdim edildiği (Ulucanlar katliamının da ‘komutanı’ olan) dönemin Jandarma Alay Komutanı, kısa süreli tutukluluktan sonra serbest bırakıldı. İstanbul Vali Muavininin odasında tehdit eden MİT İstanbul Bölge Başkanı ve yanındaki MİT ajanı, Vali Muavini soruşturulmadı, ‘tanık olarak dinlenme’ talepleri bile reddedildi.

Sabiha GÖKÇEN’in; asıl adı Khatun SEBİLCİYAN olan bir Ermeni Yetimi olduğunu açıklamasından sonra Genel Kurmay tarafından yapılan açık tehdit içerikli açıklama, linç gösterilerine dönüştürülen 301 yargılamaları, ‘Talat Paşa Komitesi başkanı’ PERİNÇEK’ler, KERİNÇSİZ’ler, Veli KÜÇÜK’ler…

Gabriel Garcia Marquez’in ünlü romanındaki gibi; ‘tetiği kimin çekeceğinin’ bile aylar öncesinden bütün bir Pelitli kasabası tarafından bilindiği Hrant DİNK cinayeti; hazırlanmasından uygulanışına kadar, vurulduğu gün ve saate kadar hesaplanarak, bütün dünyanın gözüne sokarak, göstere göstere; bütün bir soykırım cephesinin içinde yer aldığı, taammüden işlenmiş bir Devlet Cinayetidir. Kısacası, o, bu, şu… değil; hepiniz oradaydınız!..

PARAMAZ (Madteos Sarkisyan)’ların, Misak Manuşyan’ların geleneğini İbrahim KAYPAKKAYA, Armenak BAKIRCIYAN; Manuel DEMİR, Garbis ALTINOĞLU; Hovsep HAYRENİ’lerin… yoldaşlığıyla birleştiren, 12 Eylül askeri faşist darbesinden sonra bir araya gelen Türkiyeli sosyalistlerin Birleşik Partisi olarak ÖDP kurulduğunda katılmakta tereddüt etmeyen, Bir-Gün Gazetesinde yazan, İHD üyeliği, Barış Meclisi üyeliği, Doğu Konferansı üyeliği gibi, elinin yetiştiği-eşitlik ve özgürlük temelli-her kapıya koşan, halkına yapılan soykırımı ve sonuçlarını araştırırken bu coğrafyanın yoksullarına, ezilenlerine bir gönül köprüsü olarak AGOS’u kuran… bilge insan, gönül adamı AKHPARİK Hrant’ın katledilmesi de, bu cinayet karşısında takınılan tutum da sıradan bir olay, sadece bir ‘vicdan’ meselesi değil, bir ‘tercih’ meselesidir aynı zamanda.

Başta Ermeni Soykırımı olmak üzere bu topraklarda yaşanmış soykırımlarla yüzleşmek, sonuçlarını telafi etmek, savaşsız, sömürüsüz, eşit, özgür, kardeşçe bir arada yaşanacak bir ülke yaratmak mı, soykırımı devam ettirmek, yeni yıkım ve tahribatlarla, yeni soykırımlarla bir kan ve gözyaşı deryası yaratmak mı? Tercih budur.

Kurucusu olduğu AGOS’un önünde yüzükoyun yatarken ayakkabısının altındaki delikle insanlığın suratına çarpan görüntü ile yüzbinlerin sokağa çıkıp; “HEPİMİZ HRANT’IZ, HEPİMİZ ERMENİYİZ” şiarını haykırması, bir kardeşlik rüzgârı yaratsa da soykırımdan beslenen devlet ve egemenlik geleneği inisiyatif kurmakta gecikmedi.

Bugün 1915’te; ’em taştê bin, hun fravînin, em şîvbin hun paşîvin’ (‘biz kahvaltıysak siz öğle yemeğisiniz, biz akşam yemeğiysek siz sahur yemeğisiniz’) diye kehanette bulunan Ermenilerin yerinde; dağları, ovaları savaş uçaklarıyla- bombalarla delik deşik edilen, Hülagu’nunkinden beter bir kırımla köyleri, kasabaları, kent merkezleri, yaşam alanları-habitatları yerle bir edilen Kürtler;(Ermeni niyetine, ‘hepiniz Ermenisiniz, biz de Topal Osman Torunlarıyız’ sözleriyle); sırada evleri, mahalleleri işaretlenen, köyleri Suriye’den getirilen IŞİD’çi, El Kaide’ci Araplara tahsis edilen Aleviler var.

Hatta siyasal iktidarın yandaşı-ortağı olmayan sağ kesimler bile; gerektiğinde mallarına-kadınlarına ‘ganimet’ olarak el konulabilecek ‘düşmanlar’ olarak kodlanıyor.

Kısaca soykırım devam ediyor ve hiç kimseyi ‘teğet’ geçmiyor.

Tahir Elçi, tam da; ‘SUR’daki tarihsel mirasımız yıkılmasın’ dediği anda katledildi. HDP’nin Ermeni Milletvekili Garo PAYLAN hedef halinde, Hrant DİNK Davası ve Malatya Zirve yayınevi Davasının Avukatlarından Erdal DOĞAN ölüm tehditleri alıyor. 6 milyon oy almış bir partinin Eş başkanları (biri aynı zamanda Cumhurbaşkanı Adayı) Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ dahil onlarca Milletvekili, Belediye Başkanı, Belediye Meclis Üyesi, binlerce üyesi hapiste. Gazeteciler, aydınlar, akademisyenler, avukatlar, sanatçılar, hapiste ya da hapis tehdidi altında. 150 bin civarında insan sorgusuz sualsiz işten atıldı, aileleriyle birlikte 1.5-2 milyon insan KHK ve OHAL zulmü ile açlığa mahkum edildi. Cumhurun başı ve AKP Genel Başkanı ‘grev yaptırmamak’la övünüyor. İş cinayetleri ‘fıtrattan’ sayılıyor. Çalışma koşulları ortaçağ koşullarından beter, Mısır Firavunlarının Piramitlerde çalıştırdığı kölelerden farksız işyerlerinde itiraz eden işçiler ve işçi önderleri derhal jandarma ve polis dipçikleriyle, özel atanmış yargı kurumlarıyla sindiriliyor. Bir zamanlar ekonomik krizden iflas eden bir esnafın yazar kasa fırlatması hükümet değişikliğine yol açarken bugün aç kalan işçilerin çırılçıplak soyunması, kendini yakması, hatta 1600 derece sıcaklıktaki demir eritme kazanına atlaması, yahut meclis bahçesine zincirlemesi ya haber konusu bile olmuyor, ya da anında unutulup gidiyor. İşi, ekmeği, onuru için direnen emekçilerin anayasal bir hak olan basın açıklaması yapması bile şiddet ve işkenceyle engelleniyor. Özcesi bir yağma ve talan düzeni, bir harami saltanatıdır gidiyor. ‘Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü’ demagojisiyle halkı kandıranlar tam bir hukuksuzluk rejimi yaratmış durumdalar.

Daha da kötüsü sefalete ve yoksulluğa mahkûm ettiği halkın gencecik evlatlarını savaş cephelerine gönderip tabutları üzerinden siyaset yapmak, artık bir ‘siyaset yapma yöntemi’ haline gelmiş durumda.

Talat’ın ve Enver’in yolundan giden siyasal iktidar, Ortadoğu cangılında emperyalist devletler arasındaki hegemonya savaşında tıpkı 1914’teki gibi o kamptan ötekine göz kırparak siyasi rant devşirme ve iktidarlarını pekiştirmek için gözlerini kırpmadan her gün yeni bir savaş cephesi açmaktadır. Kendi Kürdüyle barışmayı Kaf Dağı’nın ardına atan siyasal iktidar, Suriye’deki Kürdün bir statü sahibi olmasını, hatta sözüm ona ‘Kanka’ olduğu Iraktaki Kürdün ‘bağımsızlık Referandumunu’ da kendisi için ‘beka’ sorunu ve savaş nedeni olarak görüyor.

Ya bu toprakların ezilenleri, yoksulları, emekçileri birleşik, örgütlü, fiili ve meşru mücadeleleriyle bu soykırımcı, yağmacı, talancı düzenle yüzleşecek, savaşsız, sömürüsüz, eşit, özgür ve kardeşçe bir ülkeyi hep birlikte kuracak, ya da yeni soykırımlarla, yeni bir yıkım ve emperyalist-sömürgeci savaş çılgınlığının kurbanı olacağız.

Aramızdan alınışının 13. Yılına girerken Akhparik Hrant bize buradan bakıyor.

Akhparik Hrant Yaşıyor.

Katilleri biliyoruz!.. Hepiniz oradaydınız.

ANKARA HRANT DİNK ANMA İNİSİYATİFİ