OVP Deyip Geçmemek Gerekir



Bizzat kendi rakamları, revize ettikleri hedefleri gerçeği belli boyutlarıyla ortaya koyarken OVP’yi ekonomide her şeyin yolunda gittiği bir şovla sundular


Mürüvet Küçük

2026-2028 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program (OVP) geçen hafta açıklanarak yürürlüğe girdi. Bu programa dair birçok tanım yapılabilir. Bunlardan biri “Ekonominin yol haritası” şeklindedir. Fakat o, bu kuru tanımdan çok daha fazlasıdır. Ruhu sömürüyü derinleştirecek ince hesaplar, emperyalist kapitalist iş bölümü içinde bunun üzerinden daha fazla yer kapma hırsıyla dokunur. Dünya-bölge ve Türkiye’deki siyasal-toplumsal dengelere-değişimlere göre bu hırsı süreklileşmiş biçimde tazelenir.

Önceki OVP’de ücretler için konulan “hedeflenen enflasyon” çıtası bile bunun çarpıcı ifadesiydi. Gerçek enflasyon emekçileri yoksullaştırdıkça, ücretler kirayı bile karşılamaz hale geldikçe onlar hedeflenen enflasyon diyerek gerek kamu işçilerine gerekse memurlara yüzde 16-17’leri geçmeyen ücret artışlarıyla sefalet dayattılar.

Bizzat kendi rakamları, revize ettikleri hedefleri gerçeği belli boyutlarıyla ortaya koyarken OVP’yi ekonomide her şeyin yolunda gittiği bir şovla sundular. Oysaki kendi koydukları enflasyon hedeflerini yükselttiler, faiz ve diğer giderler için hesap ettiklerinin üstünde bir harcama yaptıklarını ortaya koydular. Ama işçi ve emekçilerin ücretlerine revize edip yükselttikleri enflasyon oranında bile artış yapmadılar.

Ki, karşılarında güçlü bir örgütlü duruş olmadığı için artışlar önceki programın o “hedeflenen enflasyon” oranının bile gerisinde kaldı.

Emekçilerin daha fazla yoksullaştırılmasıyla sömürünün daha da derinleştirilmesi arasındaki doğrusal ilişki karşı tepkiler yaratmadığı sürece bu böyle sürüp gider.

Nitekim yeni açıklanan OVP’nin ruhuna sirayet eden çocuk ve kadın emeğini daha fazla sömürüye açmak, esnek ve güvencesiz çalışmaya daha bütünlüklü bir yasal çerçeve kazandırmak, kamusal harcamaları daha da sınırlandırmak, ilan edilen saldırı programının hangi hedeflere odaklandığını da açıkça ortaya koyuyor.

Şimşek’in “kamusal harcamaları kısmaktan” övünerek bahsetmesi iktidarın lüks ve şatafatını sınırlandırmak, savaş bütçelerine akıtılan örtülü ödeneklere çıta koymak, Diyanet denilen kurumun bütçesini kısmak, faiz harcamalarına, patronlara akıtılan hibeleri ortadan kaldırmak falan değil. Hepimiz biliyoruz ki, bu asıl olarak işçi ve emekçilerin sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçları için gerekli bütçelerde kesintiye gitmek, bu ihtiyaçların daha fazla metalaşması için ne gerekiyorsa onu yapmak anlamına geliyor.

Okulların açıldığı bu ilk haftada basına yansıyan tablo eğitime yapılan katkının düzeyini anlamaya yeter sanırım: Kadrolu temizlik görevlisi istihdam edilmediği için çöp dağlarının oluşması, her türlü hijyenden uzaklık, tıklım tıklım sınıflar, yeterli sayıda öğretmenin olmaması… Velilerden “katkı payı” adı altında toplanan haraçla bu hizmetler kırık dökük şekilde sağlanmaya çalışılıyor, ama olmuyor!

Zaten umurlarında da değil.

Milli Eğitim Bakanı’nın eğitimde üzerlerine düşen her şeyi yaptıklarını iddia ettiği açıklamalarında döne döne ifade ettiği gibi aslında emekçilerin çocuklarının devam ettiği o okullara da yakın zamanda ihtiyaç kalmasın istiyorlar. Üzerinde çalıştıklarını ilan ettiği yeni eğitim modeliyle 12 yıllık zorunlu eğitim diye bir şey kalmayacak. Kalmasın ki, çocuk emeği MESEM’ler hatta mesleki teknik eğitim adıyla orta okullara kadar sömürüye açılsın. Ucuzun da ucuzu, güvencesiz, örgütlenme refleksleri zayıf, sömürünün en vahşi biçimleri karşısında edilgen bir emek ordusu yaratma hedeflerinde önemli bir eşiği ifade ediyor çocuk emeği. Ayrıca patronlara hiçbir külfeti de yok. Zaten onların özel talepleriyle bu modele geçildiğini de söylüyorlar. Asgari ücretin yarısı ücretle çalışacak bu çocuklara verilecek o üç kuruş da İşsizlik Sigorta Fonu’ndan karşılanacak büyük oranda.

Çocuk emeğini vahşi sömürü çarkının organik ve kitlesel parçası haline getirme stratejisini esnek çalışmayı daha bütünlüklü bir yasal çerçeveye kavuşturma hedefi tamamlıyor.

OVP’de “güvenceli esneklik” olarak ambalajlanıp pazarlanan bu modelin esasında güvencesiz, kuralsız çalışmayla özdeş olduğunu, emeklilik hakkından tazminata kadar hemen pek çok hakkın gaspı anlamına geldiğini, işçinin tatil dinlenme hakkı gibi kazanımlarının patronların hedeflerine, sipariş ve işlerine göre rastgele ortadan kaldırılarak belirsizleştirildiği anlamına geldiğini biliyoruz. Bu modelin esas hedef kitlesinin aileye zincirlenirken aynı zamanda emek gücünü de o zincirleri gevşetmeden doğrudan kapitalist üretimin parçası haline getirilmek istenen kadınlar olduğunu biliyoruz.

Elbette bir de öğrenci gençlik… Keza artık çalışmadan okumanın mümkün olmadığı bir zeminde yükseliyor her şey.

Emperyalist kapitalist dünyadaki altüst oluşlar, dünya savaşı tartışmaları ve yeni bir işbölümü için yaşanan hırlaşmalar, bölgesel gelişmeler ve haritaları değiştirecek olası sonuçlar üzerinden yapılan hesaplarla ifade edilen “iç cepheyi güçlendirme” mottosunun en önemli ayağı da bu değil mi? Sömürüyü dizginsizleştirerek emperyalist kapitalist işbölümü içinde sıkletleriyle rekabet etmek ve daha fazlasını kapmak!

OVP’de cisimleşen dizginsiz sömürü politikaları, CHP gibi düzenin sigortası olagelmiş bir devlet partisine dahi tahammülsüzlük, Ortadoğu’da makyaj tazelemiş IŞİD’in arkasına geçerek yeni macera hayalleri, Gazze’deki soykırımı protesto metinlerinde bile “Cumhurbaşkanı’na hakaret” arayıp bulan ölçü kural tanımayan bir devlet terörü… Bunların herbiri bir bütünün birbirini tamamlayan ayaklarıdır. O ‘bütün’ en özet ifadeyle ‘toplumu çökertme stratejisi’dir. Açlık, işsizlik, yoksulluk, düşkünleşme yanında korkuyu, umutsuzluğu, karamsarlığı büyütmek amaçlanmaktadır. Gidişin yönünü ve tehlikenin büyüklüğünü görerek bunun önüne geçecek güç, yetkinlik ve gözü karalıkta bir barikat örmekte gecikeceğimiz her gün ilerde çok büyük pişmanlıklar duyacağımız felakete koşmak anlamına gelecektir ve tarih bu aymazlığı kesinlikle affetmeyecektir!

Yeni Yaşam Gazetesi