25 Eylül 2025: Erdoğan Trump Görüşmesi



Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Trump arasında 25 Eylül’de Beyaz Saray’da yapılan görüşmenin sonuçları ABD emperyalizminin İsrail kasabıyla birlikte bölgeyi kanlı pazar haline getirmesinde Türkiye’nin daha fazla entegrasyonuna, daha fazla rol almasına yarar


YAŞANACAK DÜNYA

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Trump arasında 25 Eylül’de Beyaz Saray’da yapılan görüşme iktidar basını tarafından “Türkün tarihi zirvesi” “Sıcak ve saygılı karşılama, altı yıl aradan sonra Oval Ofis’te kırmızı halı, özenli protokol, bol iltifat” haberleriyle servis edildi. İktidara yakın kaynakların “Filistin konusunda ateşkes ve soykırımın durdurulması” görüşmenin gündemlerden biriymiş yalanı da cabası oldu.

Yapılan anlaşmaların toplamına bakıldığında, burjuva kalemşörlerin iddialarının tersine “Türkiye’yi sadece bir geçiş ülkesi değil, enerji diplomasisiyle bölgesel istikrar üreten bir aktör haline getirmez” ABD emperyalizminin işbirlikçilikte Türk burjuvazisini İsrail kasabıyla birlikte bölgeyi kanlı pazar haline getirmesinde daha fazla entegresini getirir.

Aslında görüşmenin içeriği Türkiye’nin değil bütün Ortadoğu’nun sömürge valisi gibi konuşmasına herkesi alıştıran Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın toplantıdan kısa bir süre önce yaptığı konuşmada bilinçli açık edildi. Erdoğan’ın masaya burjuva diplomasisinin ön sıkıştırmaları ile oturtulması niteliğindeki konuşma 2025 Concordia Yıllık Zirvesi’ndeki “Diplomasi Sesleri: Amerika’nın Dünyadaki Rolünü Şekillendirmek” başlıklı toplantıda sorulan sorulara ve yanıtlara yansıdı. Barrack “Erdoğan artık 71 yaşında. Türkiye bir demokrasi ama otoriter gibi. Başkan Trump dahice bir şekilde ‘Çözüm olarak ona meşruiyet vermeliyim’ dedi. Şu an bu oluyor. Bence bunun sonucunda büyük değişiklikler göreceksiniz” diyerek ikili arasındaki görüşenin seyrini olanca açıklığıyla dile getirdi.

Yine önden ayar verme kapsamında Türkiye’nin Filistin’deki soykırıma karşıymış gibi gözükme ikiyüzlülüğünü “…O bizim en büyük müttefikimiz. Dünyanın en büyük F-16 alıcısı; bu da Lockheed’in çarklarını döndürmeye devam ediyor. Ama biz F-35 verilmesini engelliyoruz” ifadeleri oldu (Lockheed Martin, İsrail Hava Kuvvetleri’nin belkemiği olan ve Gazze’nin bombalanmasında kapsamlı olarak kullanılan F-16’lar ve İsrail’in gittikçe büyüyen F-35 savaş uçağı filosu için parça ve hizmet sağlıyor. 2025’te Uluslararası Af Örgütü’nün yayımladığı brifingte, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki soykırımına ve işgaline; ticari ilişkileriyle destek sağlayan 15 şirket arasında yer alıyor).

Basına yansıtılmayan görüşme ve pazarlık konularından birisinin ABD’nin Rojava’nın ortadan kaldırılması, SDG’nin dağıtılarak özerk yönetimin savunmasız bırakılmasına izin vermesi olmaması imkansız. Bu konudaki pazarlıkların sonuçları kısa sürede açığa çıkacaktır.

Enerji koridorları ve nakil hatlarında Rusya’ya karşı atak

Görüşmelerde -yansıdığı kadarıyla- emperyalist rekabetin en ciddi alanlarından birisi, enerji ve nakil hatları yer alıyordu. Aradaki “alışverişin” 50 milyar dolar olması, F-35 anlaşması, F-16 savaş uçağı ve Boeing uçakları alımı, Rusya doğalgazından vazgeçip ABD’den sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) alımı, yeni nükleer anlaşma vardı.

Görüşmelere “Yeni enerji denklemleri, yeni stratejik ayarlar“ türü büyük atıflarda bulunulmasına vesile olan, BOTAŞ’ın, Mercuria ve Woodside Energy arasında imzalanan 20 yıllık, 43 milyar dolarlık LNG anlaşması oldu. Türkiye ABD’den yılda yaklaşık 5 milyar metreküp LNG ithal ediyor. Yeni Anlaşma ile bu üç-dört kat artırabilir ve toplam gaz ithalatının yaklaşık yüzde 20’sine kadar çıkmasına yol açabilir. Bu şu anda Türkiye’nin en büyük LNG alıcısı olduğu Rus emperyalizmine karşı bir atak niteliği taşıyor.

İkinci başlık yine emperyalist rekabetin en önemli alanlarından nükleer enerji santralleri konusundaydı: ABD ile yapılan küçük modüler reaktör (SMR) işbirliği. Bu, Türkiye’nin nükleer yolculuğunda yenilerini ekleyebilir. Mersin Akkuyu’da ilk ünitesi bu yıl açılacak nükleer zehir anlaşmalarına yenilerinin eklenmesi anlaşması. Ancak yapılan anlaşma genellikle 50–300 MW aralığında kapasiteye sahip olduğundan, 4 bin 800 MW’lık Akkuyu gibi santralleri tamamlayıcı nitelikte bir teknoloji anlaşması.

Bir diğer önemli başlık da Türkiye’nin ABD’ye işbirlikçisi diğer bölge devletlerine enerji yatırımlarında kolaylık sunması. Suriye’de doğalgaz ve güneş santrali kurulması, iki yıldır kesilmiş olan Kürt petrolünün yeniden Ceyhan’a akması, Libya’da ortak hidrokarbon projeleri.

Bunların herbiri burjuva kalemşörlerin iddiasında olduğu gibi “Türkiye’yi enerji konusunda sadece bir geçiş ülkesi değil, enerji diplomasisiyle bölgesel istikrar üreten bir aktör haline getirmez.” ABD emperyalizminin İsrail kasabıyla birlikte bölgeyi kanlı pazar haline getirmesinde Türkiye’nin daha fazla entegrasyonu, daha fazla rol almasına yarar.