YÖK Başkanı Saraç’tan inciler…



YÖK Başkanı Yekta Saraç’tan Muharrem İnce’nin ziyaretinden sonra görevden ayrılmak zorunda kalan Cerrahpaşa dekanı, YÖK ve üniversiteye dair açıklamalar…


Yukardan gelen tüm baskılara rağmen CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni ziyaret etmesine izin veren Prof. Dr. Alaattin Duran’ın “istifa” ederek görevden ayrılmak zorunda kalmasına ilişkin açıklama yapan YÖK Başkanı Yekta Saraç, bir muktedir havasıyla ve lütfedercesine, “Dekanımızı da ben tanırım, severim kendisini. İstifa etti ama hakkında işlem yapmadık” diye belirtti.

YÖK’ün varlığını “Öğrenci ve üniversite sayısı çok fazla. Koordinasyon gerekiyor, kural koyacak, düzenleme yapacak, bu kurallar denetlenecek. İşte bunların hepsi YÖK” sözleriyle özetlemeye kalkarak onu teknik bir kurul derekesine indirgemeye çalışan Saraç, Duran’ın “istifasına” ilişkin sözleriyle YÖK’ün gerçekte ne olduğunu ve gelinen noktada nasıl bir iktidar sopasına dönüştüğünü bizzat kendisi ele veriyor.

CNN Türk’ten Hakan Çelik’in sorularını yanıtlayan Saraç, cümlelerin arasına sıkıştırmaktan kurtulamadığı sözlerle YÖK’ün ve onun başındaki kendisinin üniversitede yaprak kıpırdasa haberdar olup, “neden kıpırdadın?” diye soracak bir bekçilik rolü oynadıklarını ve dekanı da bu rol çerçevesinde görevden aldıklarını ele veriyor.

Hem demokratik-özerk bir üniversite ortamından bahseden Saraç hemen de “siyaset öğrencilerin de akademisyenlerin de işi olmamalı” mealinde sözlerle bu demokratik ortamdan aslında iktidar borazanlığı için demokrasiyi anladığını ele veriyor.

Saraç’ın nalına da mıhına da vurduğu ille de Prof. Dr. Durak hakkında lütufmuş gibi “sevdiğini” söyledikten sonra yine lütufmuş gibi “soruşturma açmadık” diye belirttiği o söyleşideki evlere şenlik sözleri özetle şöyle:

DEKANI SEVERİM!: Cerrahpaşa Fakültesi büyük bir değer ifade eden İstanbul Üniversitesi’nin önemli bir bölümü. Bilim insanlarımız çok değerli. Cerrahpaşa öğrencileri gerçekten de çok nitelikti. Dekanımızı da ben tanırım, severim kendisini. Bunu birinci tespit olarak koyalım. Bir iki sene içerisinde göreceksiniz İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa dünyadaki sıralamalarda çok daha üst sıralara doğru çıkacak. Biz bunun analizini yaptık. Tabii ki her önemli siyasi figür bir fakülteye gelebilir. Belli kurallar çerçevesinde oradan bilgi isteyebilir, ağırlanır, brifing verilir. Hepsi önemli ve yapılmalı. Bir de şu açıdan bakalım. Orası hizmet vermek açısından bir hastane bahçesi. Ama asıl bir fakülte bahçesi. Fakülte bahçelerinde siyasi propagandaya nasıl bakmalıyız? Ben eminim ki, CHP yöneticileri de üniversitelerde, fakülte bahçelerinde siyasetçiler tarafından propaganda yapılmasını, partilerin sahnesi olması. Bütün partilerin olumlu bakacağını sanmıyorum. Fakülte bahçesinde öğrencilerimiz var. Onlar elbette ki politikayla ilgilenecekler. Elbette ki üniversite sorunlarını politikacılarla da tartışacaklar. Fakülte bahçelerindeki öğrenci ve hocalarımızın birinci vasfı, hocalık ve öğrencilik. Üniversitelerimiz farklı düşüncelere zemin teşkil edecek, bunda hiçbir sakınca yok. Ancak fakülte bahçesinde siyasi propagandaya izin vermeli miyiz, vermemeli miyiz? Partilere tüm kapılarımız açık. Ancak fakülte bahçelerinde partilerin propaganda yapması ayrı bir konu. İdareci tabii ki bilim insanı, saygı duyuyoruz. Ancak bunun yönetimi de farklı konu. Dolayısıyla bu hassasiyetin ben aslında bütün partiler tarafından, Türk halkı tarafından da benimsendiğini düşünüyorum. Bir fakülte bahçesinde bir partinin açıklamalarının doğru olmadığını düşünüyoruz. Biz bunu akademinin kendi adabı, formatı içinde çözümlemeye çalışıyoruz. Burada bir dekana karşı olma durumu söz konusu değil. Orada bir durumun idareciler tarafından yönetilememesi söz konusu. Dekanımız istifa etti, değerli bir bilim insanı. Hakkında işlem yapılma gibi bir şey söz konusu değil. Ancak bilim insanlığıyla yöneticilik aynı şeyler değil.

 

İÜ AYRI DEVLET HALİNE GELMİŞ: İstanbul Üniversitesi sürekli büyüyor, ayrı bir devlet haline gelmiş.  Bir ayağı Avcılar’da, bir ayağı Beylikdüzü’nde, Beyazıt’ta, Çapa’da, Cerrahpaşa’da bir kampus var. Diğer taraftan fakültede bir program var, diğer bir fakültede var. Burada bir organizasyon açısından bölünmeye gitme ihtiyacı duyuldu. İstanbul Üniversitesi rektörü, önümüzdeki hafta ayrılan fakültelerin dekanlarıyla birlikte YÖK’ü ziyaret etmek istedi. Görüşeceğiz. Kalite çıtasının daha da yukarı çıkması için YÖK’e ne düşüyor. Bunu da yapmamız lazım. İstanbul Üniversitesi’ne yönetişim özgürlüğü ve özerklik de verilsin istiyoruz. İki üniversitenin işbirliği akademik faaliyetlerde özerk bir yapıya nasıl ulaşabiliriz bunu da tartışacağız hocalarımızla birlikte. İstanbul’a geldiğimizde, İstanbul Üniversitesi 120 bin öğrencisi var. Bu örgündeki sayısı, açıköğretimi de dahil edince yüz binleri bulan öğrenci sayısıyla Türk eğitim sisteminin lokomotifi. Ben de İstanbul Üniversiteli olmaktan dolayı gurur duyuyorum.

 

KALİTE KURULU DENETLEYECEK: Yükseköğretim toplumun bütün evlatlarının tahsiliyle ilgili bir alan. Dolayısıyla bu konularda mümkün olduğunca bilgilendirmeye önem veriyoruz. YÖK çok önemli yetkisini Kalite Kurulu’na devretti. Bundan sonra YÖK’ün aldığı kararlar doğru mu yanlış mı, bizim dışımızda bağımsız olan bir kurul karar verecek. Bunun için iki yıl uğraştık. Sonunda oy birliğiyle yasallaştı bu husus.