“Peki o lokomotif neden oradaydı?”



Ankara’daki tren faciasının bir “kaza” değil, belirgin ihmaller sonucu gerçekleşen bir cinayet olduğu açık ve nettir!


Siyasi iktidar cephesi Ankara’daki tren faciasını da Çorlu ya da daha önce Pamukova’da yaptıkları gibi pişkince “dışsal” nedenlere bağladılar. Çorlu’da “beklenmeyen hava şartlarını” baş neden sandalyesine oturtanlar; Ankara’yı da ardı ardına yapılan 3 çelişkili açıklamadan sonra, “o lokomotif orda olmamalıydı” gibi abes bir yere bağladılar. “Peki, O lokomotif neden ordaydı?” sorusunu yanıtsız bırakarak…

Onlar her zaman olduğu gibi esas failin kendi sorumsuzlukları olduğu gerçeğini saklayabileceklerini sansalar da, konunun bilgisine sahip kurumların yaptığı açıklamalar insan canının nasıl hiçe sayıldığını, bu denli ciddi bir işin nasıl bir sorumsuzlukla yürütüldüğünü bir kez daha ortaya koydu.

İlk açıklama Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) Başkanı Hasan Bektaş’tan geldi. Bektaş, Ankara’da meydana gelen facianın bulunduğu hatta sinyal sisteminin olmadığını vurguladı.

Bektaş, “Bu hat, Kayaş-Sincan arası banliyö güzergahının da bulunduğu, aynı zamanda yüksek hızlı trenin de kullandığı hat. Burada sinyalizasyon sistemi hazır olmadan hat ulaşıma açıldı” dedi.

Tren işletmeciliğinin telsizlerle yapıldığına dikkat çeken Bektaş, “İlkel bir yöntem olan telsizlerle anlaşma sağlanınca sonuç bu oldu. Bir yanlış anlama nedeniyle kaza meydana gelmiş. Bu hatta sinyal sistemi olsaydı, böyle bir kaza yaşanmazdı” ifadelerini kullandı.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Başkanı Yunus Yener de Habertürk’te bağlandığı canlı yayında, Ankara-Sincan hattında yaşanan sinyalizasyon sorunu nedeniyle makinistlerin bir süredir telsizle haberleştiğini söyledi.

Özelleştirme politikaları, toplumsal ihtiyaçların karşılanmasını siyasi şov malzemesi olarak kullanma kültüründeki mide bulandırıcı pervasızlık; toplu taşıma gibi hassas bir alanda karşımıza bu sonuçlarla çıkıyor. Altyapısı hazır olmadan sırf şov yapmak için şatafatlı törenlerle başlatılan ‘hızlı tren’, ‘hızlandırılmış tren’ ya da son ismiyle Yüksek Hızlı Tren (YHT) projesi başlatıldığı günden beri birçok “kazaya” tanıklık etti.

Yetersiz alt yapıya rağmen ısrarla yapılan şovdan kaynaklı bu “kazalardan” ilki İstanbul-Ankara seferini yapan Yakup Kadri Karaosmanoğlu adlı hızlandırılmış trenin, Sakarya’nın Pamukova İlçesi yakınlarında raydan çıkarak devrilmesiydi. Tren 80 km hız yapılacak bir rayda 130 km hızla kullanılmıştı!

Yolcu sayısı olarak en yoğun hat olan Ankara-İstanbul hattında yetersiz altyapıya rağmen aceleyle yapılan geçiş yüzünden meydana gelen kazada  41 kişi yaşamını yitirmiş, 74 kişi yaralanmıştı.

Toplumsal ihtiyaçların karşılanmasını siyasi şov aracı kılan ve raylı ulaşımı da yandaş patronların sömürü ve rant alanı haline getirenlerin 41 insanın can verdiği bu “kazanın” ardından yoluna aynı şekilde devam ettiğini sonrasında yaşananlardan biliyoruz.

Kendisini her türlü toplumsal denetimden azade kılan AKP’li iktidarlar döneminin akıllarda kalan ve hiçbir siyasi vicdan-sorumluluk ve ahlak taşınmadığının tipik ifadesi olan diğer büyük “kaza” da Temmuz ayında Çorlu’da 24 kişinin yaşamını yitirdiği “kazada” karşımıza çıkmıştı.

Medyayı kendi denetimlerine alan, bilirkişileri kendileri belirleyen, “yayın yasağı” getirmeyi refleks haline getirenler, siyasi ve ekonomik rant hesaplarıyla insan canına zerre değer vermeyenlerden farklı bir pratik beklemenin abes olduğu açık. Fakat onları bu kadar dizginsiz bir sorumsuzlukla hareket edecek rahatlığı sağlayanın da ne olduğu belli: Yeterli toplumsal tepkinin olmaması!