İşçi sınıfının bu görkemli tarihsel eylemi, burjuvazinin sendikalar kanunuyla toplusözleşme, grev ve lokavt kanunlarını değiştirmeye kalkması üzerine patlak verdi. Yapılmak istenen değişikliklerle işçilerin sendika seçme özgürlüğü yanında TİS ve grev hakları kuşa çevrilmek isteniyordu.
Sınıfın buna tepkisi sert oldu. İstanbul’un yanı sıra Gebze ve İzmit’teki fabrikalarda üretim durmakla kalmadı, işçiler on binler halinde caddelere aktılar, yolları ve meydanları zaptettiler.
DİSK’in çağrısı üzerine 15 Haziran günü 70 bin civarında işçi harekete geçti. Eylemler 16 Haziran’da da devam etti. Katılan işçi sayısı 150 bini buldu.
15-16 Haziran direnişine Demirdöküm, Pancar Motor, Berec, Elektrometal, Sungurlar, Haymak, Auer, Magirus, Otosan, Philips, Arçelik, Profilo, Aygaz, Grundig, Singer, Komili, Mutlu Akü, Maltepe Tekel Sigara Fabrikası, Pirelli ve Goodyear başta olmak üzere 168 fabrika ve işyerinden DİSK’in yanı sıra Türk-İş’e bağlı işçiler de katıldı.
Sınıfın bu isyanı burjuvazi ve uşaklarını korkuyla titretti. Burjuva devletin silahlı güçlerini, polis ve askeri işçilerin üzerine saldılar. Ancak kurulan barikatların çoğu sınıfın öfkesine dayanamadı. Tanklar ve zırhlı araçlarla kurulan barikatlar birer birer aşıldı. Bunun üzerine silaha sarıldılar. Ankara asfaltından Bağdat Caddesi’ne inerek Kadıköy’e yürüyen işçi kolunun üzerine Kurbağalıdere civarında ateş açıldı. Mutlu Akü işçisi Yaşar Yıldırım, Vinleks işçisi Mustafa Bayram ve Cevizli Tekel işçisi Mehmet Gıdak bu çatışmada toprağa düştü.
Öte yandan, Anadolu ve Avrupa yakasındaki işçi kollarının buluşmasını önlemek için vapur seferleri durduruldu, Galata ve Unkapanı köprüleri açıldı. Kentin belli başlı meydanlarına daha büyük sayıda asker ve polis yığıldı.
Sınıfın devrimci öfkesi ve bunu sokaklarda konuşturması sadece burjuvaziyi değil DİSK yöneticilerini de panikletti. 15 Haziran için fabrikalarda kontrollü bir tepki gösterilmesi planıyla hareket eden DİSK yöneticileri, öfkenin fabrikalardan caddelere taşarak bu denli büyük bir patlamaya dönüşmesini beklemiyorlardı. Bu panikle 15 Haziran akşamı yangın söndürücülüğe soyundular. Maden-İş Başkanı Kemal Türkler o gece devlet radyolarından işçilere “sakin olmaları” ve “eylemlere son vermeleri” çağrısında bulundu. İşçiler bu teslimiyet çağrısına kulak asmadılar, 16 Haziran’da daha büyük kitleler halinde sokaklara çıktılar. Ancak bundan sonra ne yapacaklarına dair kendilerine yol gösterecek devrimci bir önderliğin yokluğu yetmezmiş gibi DİSK yönetiminin itfaiyeciliği nedeniyle 16 Haziran sonrası hareket geri çekildi. Ve ardından burjuvazi ve devletinin intikam saldırıları başladı.
15-16 Haziran günleri korkuyla titreyen burjuvalar, dengeler değişip duruma hakim olduklarını görünce azgınca saldırıya geçtiler. Binlerce işçi işten atıldı, öncü işçiler hakkında kara listeler hazırlandı. Bunlara uzun süre hiçbir fabrikada iş verilmedi. Hareketin başını çeken fabrikalardaki temsilciler ve işçi önderleri hakkında sıkıyönetim mahkemelerinde davalar açıldı. Fakat üm bu baskılara rağmen sınıfın saflarında en ufak bir pişmanlık belirtisi görülmedi.
Direnişin ardında 3 ay sıkıyönetim ilan edilirken toplu sözleşme ve grev hakkı ile ilgili yasa tasarısı 12 Eylül faşist darbesine kadar uygulanamadı.
***
Direnişçi işçilerin dilinden…
İzmit’ten işçiler yürüyordu. İstanbul’da Demirdöküm, Sungurlar, Topkapı’dan Auer, Pancar Motor… bunlar, yarımşar saat arayla yürüyüşe çıktılar. Haliç’i düşün… Tüm fabrikalar birbirlerine haber vererek gidiyor. Bir tanesi boşaldı mı arkasından öbürü, öbürü diye devam ediyor.
Mevcut düzene karşı bir mücadeleydi bu. İlk önce Demirdöküm ve karşısında Elektrometal çıktı yürüyüşe. Demirdöküm’ün karşısındaki gecekondu bölgesindeki işçiler indi; karısı, çoluğu-çocuğuyla. Bahariye Mensucat, Balata Fabrikası, Rabak. İşçilerin hareket edeceği yerler biliniyordu. Kâğıthane işçileri hareket edecek, biz bilirdik, Demirdöküm işçileri öncülüğü yapıyorsa, birçok fabrikayı sokağa dökerler. Kablo fabrikaları, Singer var, Gebze işçileri var.
İki yakanın işçileri birleşmesin diye köprüyü kaldırdılar. İzmit’ten gelen işçilerle bu taraftan Topkapı’dan ve Alibeyköy’den gelen fabrikaların birleşmemesi ve büyük bir güç haline gelmemesi içindi bu. Biz Sungurlar’dan çıktık yürüyüşe. Kelimelerle anlatılmayacak bir duygu. Bu sistemin karşısında mutlaka bizi esenliğe çıkaracak bir sistemin olduğunu düşünüyorduk.
Demirdöküm işçileri, zaferle sonuçlanan militan direnişleri ve güçlü fabrika komiteleriyle bütün sınıfın gözünü diktiği, büyük saygı ve güven duyduğu öncü müfreze gibiydi. Demirdöküm işçilerinin hareketlenmesi birçok öncü işçi için eylem işareti demekti. 15–16 Haziran yıldan yıla yaygınlaşan ve yükselen bir eylem grafiğinin doruk noktasıydı. 15–16 Haziran, Kavel, Demirdöküm, Ülker, Singer gibi, öncü ve militan çıkışların üzerinden yükseliyordu. Gamak işgalinde ise, durum polisin silahlı saldırısına kadar ilerlemişti ve bir direnişçi işçi polis tarafından öldürülmüştü. Sungurlar işgali de aynı şekilde gelişirken Alpagut Linyit İşletmeleri’nde ve Günterm işgalinde işçiler yalnızca işgalle yetinmediler, kurdukları işyeri konseyleri aracılığıyla işyerlerini çalıştırmaya devam ettiler. İşte 10 yılı aşkın örgütlenme ve eylemliliklerle süren mücadelenin doruğunu oluşturan koşullar bunlardı.
[Alınteri‘nin 15 Haziran 2016 tarihli sayısından alınmıştır]